Seçim sonrası Türkiye’yi nasıl bir ekonomi bekliyor? İşte olası 3 senaryo!
Seçim sürecinde ekonominin nasıl olacağı merak ediliyor. CHP’li Müslim Sarı, seçimin sonuna kadar ekonomide radikal bir değişiklik öngörmediğini belirterek, seçim sonrası Türkiye’yi nasıl bir ekonomi beklediğini üç senaryo üzerinden anlattı.
2022 yılı dar ve sabit gelirli ücretli ve emekliler açısından zorlu bir yıl olurken, bu kesimlerin gelirlerindeki artış enflasyonun oldukça gerisinde kaldı. Uzmanlara göre 2023 yılının özellikle ilk yarısı için de kapıda bir umut görünmüyor. Yine 2022 yılı dış ticaret açığı, cari açık, enflasyon, gelir dağılımı adaleti açısından kayıp bir yıl olurken, parası olanlar açısından ve bunu daha önceden borsaya, gayrimenkule, bir dönem kur korumalı mevduata yatıranlar açısından ise oldukça kazançlı bir yıl oldu.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 14 Mayıs 2023 tarihine işaret ettiği seçime Türkiye, yüksek enflasyon ve ekonomik yavaşlama ile giriyor. Tarihin netleşmesinin ardından ekonominin nasıl etkileneceği ve seçime nasıl bir ekonomi ile girileceği merak konusu.
Al Ain Türkçe’den Alev Olgay’a özel açıklamalarda bulunan CHP Parti Meclisi Üyesi, Milletvekili, ekonomist Müslim Sarı, seçimin sonuna kadar ekonomide radikal bir değişiklik beklemediğini belirterek, seçim sonrası Türkiye’yi nasıl bir ekonominin beklediğini üç senaryo üzerinden anlattı.
Türkiye, seçime yüksek enflasyon ve yüksek döviz kuru ile giriyor. Seçim sürecinde ekonomi nasıl olacak? Seçim tarihi verildi, bu durum ekonomiyi nasıl etkiler?
Türkiye son yılların en yüksek enflasyonu ile girecek seçime. Reel kur endeksine göre baktığımız zaman Türk lirası tarihinin en kötü performansını gösteriyor. 1994 eşittir 100 olan endeks 0,54. Normal bir zaman olsaydı döviz kurunun olması gereken seviyenin 13-14 lira civarında olduğunu işaret ediyor. Böyle bir konjonktürde seçime giriliyor. Seçimin sonuna kadar ekonomide radikal bir değişiklik beklemiyoruz. Hükümet bu şartlarda, döviz kurunu baskılayarak ve enflasyonda da baz etkisi sebebiyle oluşan düşme algısı ile seçime gidecek. Seçim tarihinin belirlenmiş olması da bu konjonktürü etkilemeyecek. İktisadi koşullarda herhangi bir iyileşme olmadan ya da radikal bir değişim olmadan biz 2023 yılının ilk yarısını geçireceğiz. Seçim sonuçları ile doğrudan alakalı olmakla birlikte 2023 yılının ilk yarısı ile ikinci yarısı birbirinden çok farklı olacak.
Doların baskılandığı değerlendiriliyor. Ebedi bir şekilde baskılanması mümkün mü? Bunun ülkeye maliyeti nedir?
Doların dolambaçlı yollarla sonsuza kadar baskılanması mümkün değil. Bunu destekleyecek bir rezerv birikimi Türkiye’de yok. Resmi rezervler şu anda negatifte bulunuyor. Ayrıca çok ciddi bir dış ticaret açığı, cari açık veriyoruz. Cari açık da döviz kurları üzerinde baskı yapıyor. Palyatif yönetmelerle, arka kapıdan döviz satarak ya da şeffaf olamayan yönetmelerle yurt dışındaki uluslararası kaynaklardan, politik yakınlığımızın olduğu ülkelerden elde ettiğimiz döviz ile ya da borç ertelemeleriyle dövizi bu seviyelerde tutmaya mahir olabildik. Ancak bunu sonsuza kadar sürdürebilmek mümkün değil. Seçim sonucu ne olursa olsun, ister iktidar kazansın ister muhalefet kazansın, mutlaka bu döviz politikasının değişeceği bir patikayı yaşayacağız.
Muhalefetin seçim öncesi en güçlü silahı olan ekonomik sorunlara rağmen, Erdoğan’ın kitlesini ‘dış düşman’ karşısında konsolide ettiği( Kur’an yakma olayları) ve bu ekonomi silahını muhalefetin elinden almaya çalıştığı değerlendiriliyor. Bu mümkün mü? Vatandaş cebini unutur mu?
AKP geçen sonbahardan başlamak üzere bir sonbahar planı uyguladı. Bu sonbahar planı insanların iktisadi koşullarına genç toplumsal kesimlere değen bir paket uygulamaktı. EYT’den, 500 bin kişiye Sosyal Konut Projesi’ne, tarım ödemelerinin ertelemesinden vergi aflarına kadar uzanan ve hemen hemen her toplumsal kesime dokunan bir paketle Türk demokrasi tarihinin en büyük seçim bütçesini uygulamaya başladı. Bunun AKP açısından bir oy değeri olabilir. Vakti zamanında AKP’den kopan ancak henüz bir yere gitmemiş olan kitlelerin bir kısmının AKP’ye oy dönüşü yaşattığı söyleniyor fakat bunların palyatif çözümler olduğunu unutmamak gerekir. Asgari ücrete yüzde 54 zam yapıyorsunuz ama bunun etkisi iki ay sonra ortadan kalkacak. Çünkü iki ay sonra bu kazanımların bir kısmı enflasyonla alınmış olacak. İnsanlar yeniden zor koşullarda yaşamaya başlayacaklar.
Ayrıca AKP, dış politikadan kendi seçmenini konsolide edecek bazı mermiler önüne geldiğinde bunu da kullanmaya çalışacak. Son kertede ekonominin belirleyici olduğunu ve insanların yaşam koşullarının oy verme davranışları üzerinde etkili olduğunu unutmamak gerekiyor. Bu palyatif önlemlerin AKP’ye kısmen zaman kazandıracağını ancak seçim için yeterli olmayacağını düşünüyorum.
Seçim sonrası Türkiye’yi nasıl bir ekonomi bekliyor?
Bu konuyla ilgili üç senaryo çizebiliriz. Birinci senaryo en kötü durum senaryosu. AKP’nin seçimi kazandığı ve bu iktisat politikalarında ısrar ettiği bir senaryodan bahsedebiliriz. Böyle bir durumda seçimden sonra büyük bir ekonomik kriz karşımıza çıkabilir. Döviz kuru çok hızlı bir şekilde yukarı çıkabilir ve yeniden enflasyon tetiklenebilir. Bu kez büyüme oranları hızlı bir biçimde aşağı düşebilir ve yoğun işsizliğin olduğu bir döneme girebiliriz.
İkinci senaryo ise AKP’nin kazandığı ancak bu politikaları gevşettiği senaryodur. Bu senaryoda yerel seçime kadar olan dönemde AKP’nin durumu kurtarmak üzere risk biriktirmeye devam edeceği bir süreçten bahsedebiliriz. Bu bedeli biriktirdiği ve gelecek kuşaklara ittiği bir senaryo olacaktır.
Üçüncü senaryo ise muhalefetin seçimi kazandığı senaryodur. Muhalefetin seçimi kazandığı senaryoda faiz kur ve enflasyon arasında çeşitli ülkelerde yüz yıllarca sınanmış olan gerçek iktisat politikalarına geri dönülecektir. Liyakatli kadrolarla, iktisat biliminin bize öğrettiği çerçevede, Türkiye’nin potansiyelini ortaya çıkartacak, kısa, orta ve uzun vadeli programlar uygulanacaktır. Burada 100 günlük, altı aylık ve bir yıllık söz ediyoruz. Böyle bir durumda ben 100 günde Türkiye’nin çok ciddi bir finansal rahatlama yaşayacağını, altı ayda makro dengelerde ciddi ilerlemeler sağlanacağını, bir yılda da bu makro dengelerin oturacağı bir patikaya doğru gideceğimizi değerlendiriyorum. Bu da en iyi durum senaryosudur.