2024’te Suriye: Türkiye’nin Rolü ve Yeni Dengeler (ALMANAK 2024)
2024, Suriye’de yönetimin ve güç dengelerinin değiştiği bir yıl oldu. Türkiye ile Suriye arasında normalleşme çabaları sonuç vermedi, Suriye’de yönetim değişti. İşte 2024’te Suriye’de yaşananlar ve güç dengelerindeki değişim... (ALMANAK 2024)
2024, Suriye’de çok önemli gelişmelerin yaşandığı bir yıl oldu. Türkiye-Suriye arasında normalleşme süreci çok konuşuldu ancak bir ilerleme sağlanamadı. Yılın son döneminde Suriye’de silahlı muhalifler harekete geçti ve Şam’a kadar ilerledi. Beşar Esad yönetimi sona erdi. Suriye’de yeni bir dönem başladı, güç dengeleri tamamen değişti. Şimdi Suriye’nin siyasi açıdan yeniden yapılanması, Türkiye ve Avrupa’daki Suriyelilerin dönüşü ile Suriye’nin yeniden inşası konuşuluyor. İşte 2024 yılında Suriye konusunda yaşanan gelişmeler ve Suriye’nin geleceğine ilişkin değerlendirmeler. (ALMANAK 2024)
TÜRKİYE-SURİYE NORMALLEŞME ÇABALARI
Türkiye ile Suriye arasında 2022 yılı sonunda başlayan normalleşme süreci 2023 yılında kesilmişti. 2024 yılında sürecin yeniden canlandırılması için girişimler oldu. Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad’ın görüşeceği iddiaları ara ara ortaya atıldı. Ancak bu görüşme gerçekleşmedi.
26 Haziran Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad, Rusya’nın Suriye Özel Temsilcisi Aleksander Lavrentiev ile görüşme gerçekleştirdi. Türkiye ile ilişkiler konusunda tüm girişimlere açık olduğunu söyledi. Herhangi bir ön şart ortaya koymadı.
28 Haziran Beşar Esad’ın açıklamaları Cumhurbaşkanı Erdoğaın’a soruldu. Erdoğan, "Suriye ile ilişkilerin yeniden kurulmaması için hiçbir sebep yok. Suriye'nin de iç işlerine karışmak gibi bir derdimiz, bir hedefimiz asla olamaz. Nasıl ki biz Suriye'yle ilişkilerimizi geçmişte çok çok canlı tuttuysak, ailece görüşmelere varıncaya kadar Sayın Esed'le biz bu görüşmeleri yaptık. Yarın olmaz diye bir şey kesinlikle mümkün değil, yine olur” açıklamasını yaptı.
5 Temmuz Cumhurbaşkanı Erdoğan, Kazakistan’daki Şanghay İşbirliği Örgütü Zirvesi dönüşü “Bizim Sayın Putin ile Beşşar Esed'e bir davetimiz olabilir. Sayın Putin Türkiye'ye bir ziyaret gerçekleştirebilirse, bu yeni bir sürecin başlangıcı olabilir” dedi.
7 Temmuz Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, “Beşar Esed şu anda Türkiye ile ilişkileri düzeltme noktasında bir adım attığı anda biz de ona karşı o yaklaşımı gösteririz. Biz davetimizi yapacağız. İnşallah bu davetle birlikte de Türkiye-Suriye ilişkilerini geçmişte olduğu gibi aynı noktaya getirelim istiyoruz” açıklamasını yaptı.
12 Temmuz Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, NATO zirvesindeki basın toplantısında; “Sayın Esad'a 'ya ülkeme gel ya da üçüncü bir ülkede görüşelim’ çağrımı 2 hafta önce yaptım. Bu konuda Dışişleri Bakanım konuyla ilgileniyor. Bu dargınlığı bitirip yeni bir süreci başlatalım istiyoruz" dedi.
26 Ağustos Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad, Türkiye ile ilişkilerin normalleşmesi için Rusya, İran ve Irak’ın uzlaştırma çabalarını değerlendirdi. "Bir ilişkiyi yeniden kurmak, önce onun yıkımına yol açan nedenleri ortadan kaldırmayı gerektirir” dedi. Türk askerlerinin Suriye'den çekilmesini istediğini ancak bunun normalleşme görüşmeleri için bir şart olmadığını da belirtti.
1 Eylül 2024 Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov, Türkiye'nin Suriye'den asker çekmeyi görüşmeye hazır olduğunu ancak şartların henüz kararlaştırılmadığını söyledi.
10 Eylül Kahire'de düzenlenen Arap Birliği toplantısı sırasında, Suriye Dışişleri Bakanı Faysal Mikdad ve beraberindeki heyet, Türkiye Dışişleri Bakanı Hakan Fidan'ın konuşması sırasında toplantıyı terk etti.
21 Eylül Cumhurbaşkanı Erdoğan, BM Zirvesi’ne gidişi öncesi "Türkiye ile Suriye arasındaki ilişkileri normalleştirmek amacıyla Beşar Esad ile görüşmek istedik. Şimdi karşı tarafın cevabını bekliyoruz" dedi.
1 Kasım Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov, “Türkiye ile Suriye arasındaki müzakerelerin başlatılmasını teşvik edeceğiz” açıklamasını yaptı.
3 Kasım Türkiye Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, Beşşar Esad hükümetinin Türkiye ile ilişkileri normalleştirmeye veya çatışmayı sona erdirmek için muhalefetle bir anlaşmaya varmaya hazır olmadığını söyledi.
13 Kasım Cumhurbaşkanı Erdoğan, Suudi Arabistan ve Azerbaycan gezileri dönüşünde “Hâlâ Esad ile görüşmeyi umuyorum. Normalleşme için Suriye tarafına elimizi uzattık. Bu normalleşmenin Suriye topraklarında barış ve huzurun kapılarını açacağına inanıyoruz” açıklamasını yaptı.
Tüm bu gelişmelere ve istihbarat düzeyinde yapılan görüşmelere rağmen Türkiye-Suriye normalleşme girişimlerinden bir sonuç alınamadı. Beklenen Erdoğan-Esad görüşmesi gerçekleşmedi.
ESAD YÖNETİMİNİN DÜŞÜŞÜ
Suriye’de 13 yıldır süren iç savaşta 27 Kasım günü yeni bir gelişme yaşandı. Bu tarihten sonra silahlı muhalifler hızla Şam’a doğru ilerledi.
27 Kasım Heyet Tahrir Şam (HTŞ) önderliğindeki silahlı grupla Halep'e geniş bir harekât başlattı.
30 Kasım Silahlı gruplar Han Şeyhun ilçesini alarak tüm İdlib genelinde hakimiyet sağlayan silahlı gruplar, Hama’ya ilerleyişini sürdürdü.
1 Aralık Silahlı gruplar PKK/YPG kontrolündeki Tel Rıfat ilçe merkezini kontrol altına aldı.
5 Aralık Silahlı Gruplar Hama kent merkezinde kontrolü sağladı.
6 Aralık Dera kent merkezi silahlı muhaliflerin eline geçti.
7 Aralık Humus kenti silahlı grupların kontrolüne geçti.
8 Aralık Suriye’nin Başkenti Şam, silahlı gruplar tarafından ele geçirildi. Beşar Esad ülkeyi terk etti. Suriye’de Beşar Esad yönetimi sona erdi.
SURİYE’DE YENİ DÖNEM
8 Aralık’ta Şam’ın düşmesi ve Beşar Esad yönetiminin sona ermesiyle Suriye’de yeni bir dönem başladı. Artık yeni yönetimin nasıl şekilleneceği, ülkede düzenin nasıl sağlanacağı, Türkiye, Avrupa ve diğer ülkelerdeki Suriyelilerin dönüşü, Suriye’nin yeniden inşası ve bundan sonra ne olacağı tartışılıyor.
Suriye’de oluşan yeni yönetimin kimliği ve Türkiye ile ilişkileri
Suriye’deki silahlı gruplara önderlik eden Heyet Tahrir el-Şam (HTŞ), Muhammed el-Beşir Geçiş Hükümeti’ni kurmakla görevlendirdi. Başbakan Muhammed el-Celali, 9 Aralık'ta HTŞ lideri Ebu Muhammed Colani ve Muhammed el-Beşir ile buluştu.
HTŞ hakkında bilgiler
Heyet Tahrir el-Şam, 2011’de El Kaide’ye bağlı olarak kurulan El Nusra Cephesi’nden ayrılanların, diğer bazı silahlı gruplarla birleşmesiyle 2017’de kuruldu. Lideri, Suriye asıllı Ebu Muhammed El Colani’dir. HTŞ halen ABD, İngiltere, Kanada gibi birçok ülke tarafından terör örgütü olarak kabul ediliyor.
Türkiye de 31 Ağustos 2018’de HTŞ’yi terör örgütleri listesine almıştı. HTŞ hala Türkiye’nin terör örgütleri listesinde bulunuyor. Son harekatta yer alan bazı muhalif grupları Türkiye’nin desteklediği biliniyor. Ancak HTŞ ile Türkiye arasında doğrudan bir bağın bulunmadığı belirtiliyor.
El-Colani ilk açıklamasında, Suriye'de bulunan kimyasal silahların uluslararası kuruluşlarla iş birliği içinde güvence altına alınacağını, Suriye'nin yeni bir savaş istemediğini ve uluslararası aktörlerle 'iyi geçinmek niyetinde' olduğunu söyledi.
Türkiye’nin güvenli bölgeler ve mültecilerin geri dönüşü konusundaki yaklaşımı
Türkiye güney sınırlarında bir güvenli bölge oluşturma konusunda uzun süredir çalışma yapıyor. Bu kapsamda Suriye’nin kuzeyinde de bir hat oluşturma çabasında. Ortaya çıkan son durumdan terör örgütlerinin faydalanmaması için tüm adımların atılacağı en üst makamlar tarafından dile getirildi. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan 10 Aralık günü yaptığı açıklamada “Suriye’nin diğer kısımlarındaki DEAŞ ve PKK/PYD gibi terör örgütlerinin de en kısa sürede başı ezilecektir” dedi. PYD’nin kontrolündeki Tel Rifat ve Münbiç’in silahlı muhalefetin eline geçmesi bu noktada önemli bir gelişme olarak nitelendi.
Mültecilerin dönüşü
Türkiye, Suriye’deki yönetim değişikliğinden sonra mültecilerin “Onurlu ve gönüllü olarak geri dönüşü” için çalıştığını duyurdu. Yayladağı Sınır Kapısı uzun bir aradan sonra açıldı. Cilvegözü ve Yayladığı sınır kapılarından Suriye’ye dönüşler 8 Aralık itibariyle başladı.
9 Aralık Türkiye Suriye’ye açılan sınır kapılarının geçiş kapasitesi 15-20 bine çıkarıldı.
10 Aralık Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan Suriyelilerin gönüllü, güvenli, onurlu ve düzenli geri dönüşler için gereken kolaylığı sağlayacaklarını söyledi. “Kardeş Suriye halkının evlerine geri dönüşünü engellemeye yönelik hiçbir adımı, hiçbir kışkırtmayı kabul edemeyiz” dedi.
Mültecilerin dönüşünün Türkiye’ye yansımaları
Mültecilerin dönüşünün Türkiye’ye ekonomi açısından etkilerini Al Ain Türkçe’ye değerlendiren Ekonomist Nazlı Sarp, istihdam konusuna dikkat çekti. Gaziantep gibi iller ile küçük işletmelerin olumsuz etkileneceğini dile getirdi. Sarp şu ifadeleri kullandı;
Nazlı Sarp
“İstihdam açısından tersine göç eden sığınmacılar, Türkiye’deki istihdamı ciddi olmasa da etkileyecek. Gaziantep en çok sığınmacı iş gücünün bulunduğu bölge olarak öne çıkıyor. Bilhassa Gaziantep’te istihdamı ciddi oranda etkileyeceğini düşünüyorum. Büyük illerdeki sığınmacılar kaçak olarak istihdam ediliyor. Bu kayıtlara yansımadığı için resmi verilerde bir etkisi olmayacaktır. Ancak özellikle küçük işletmeler artık düşük ücretli çalışan bulamayacak. Tarım konusunda da sığınmacı istihdamı fazla, burada da bir açık oluşacaktır. Ama genele vurduğumuzda istihdam verilerindeki etkisi yüzde 1’leri geçmez.”
Tüm Suriyelilerin ülkelerine dönüp dönmeyeceği, dönüşlerin Türk toplumu tarafından nasıl karşılanacağını ise Aydın Adnan Menderes Üniversitesi Öğretim Üyesi ve Göç Uzmanı Doç. Dr. Eren Alper Yılmaz Al Ain Türkçe’ye şöyle değerlendirdi;
Doç. Dr. Eren Alper Yılmaz
“Suriyeliler arasında Türkiye’de kendi işini kuranlar, evlilik yapanlar, çocuklarını okula gönderenler, ana dili gibi Türkçe konuşanlar, meslek sahibi olanlar var. İstanbul, İzmir, Ankara gibi metropol şehirlerde büyük restoran zincirleri kuran, hastanelerde doktorluk/hemşirelik yapan, üniversitelerde akademisyen olan binlerce Suriyeli Türkiye’de artık düzenlerini kurmuş durumda. Öyle ki, Türkiye’de doğmuş, hayatında hiç Suriye’yi görmemiş, Arapça bilmeyen, Türk arkadaşları ile samimi bir bağ kurmuş ve Türkiye’ye yönelik aidiyet duygusu daha ağır basan çocuklar var. Tüm bu gerçekleri göz önünde bulundurursak, savaş bitse bile Suriyelilerin çoğunun ülkelerine döneceğini söylemek bence ütopik olur.
Türk toplumunun dönüşlere bakışını yorumlayacak olursak; insani ve etik açısından belki tartışılabilir fakat Türk toplumu genelinde gelinen noktada ‘kabullenmeden ziyade tahammül’ daha ağır basıyor. Bu durumu ‘etnik ve kültürel ayrımcılık’ boyutuna getirenler olduğu kadar ‘Onlar da ülkelerinde artık rahat etsinler’ şeklinde iyimser düşünenler de var. En nihayetinde Suriyelilerin geri dönmelerini Türk toplumunun yarısından fazlası memnuniyetle karşılayacaktır.”
BÖLGESEL GÜÇ DENGELERİ, TERÖR VE GÜVENLİK DİNAMİKLERİ
Suriye’deki mevcut durumda İran ve Rusya’nın etkisi azaldı. Türkiye’nin etkisi ve rolünün arttığı yorumları yapılıyor. ABD ve İsrail de düşünüldüğünde bölgesel güç dengelerinin nasıl şekillendiği, terör ve güvenlik dinamiklerinin son gelişmelerden nasıl etkileneceği merak ediliyor.
Celal Kazdağlı
Gazeteci Yazar Celal Kazdağlı, Suriye’deki güç dengeleri ve güvenlik dinamikleri konusunda Al Ain Türkçe’ye şu değerlendirmeyi yaptı;
“Suriye’de Esad Rejimi’ni ayakta tutan iki devlet, İran ve Rusya etkisini büyük oranda kaybetti. Ama asıl 1979’da İran İslam Devrimi ile politik sahneye çıkan Siyasal İslam kaybetti. Önümüzdeki süreç silahlı İslamcı grupların kaybedeceği, İran’ın kendi içinde çok ciddi tartışmalara gireceği ve belki de rejimim değişiminin önünü açacak gelişmelerin yaşanacağı bir süreç olacak.
Suriye’de ilk bakışta Türkiye’nin kazandığı bir tablo öne çıkıyor. Evet HTŞ’nin sahneye çıkışı, hazırlığı, SMO ile birlikte hareket etmesi Türkiye’nin, bilgisi, onayı ve desteği olmadan gerçekleşemezdi. Ancak HTŞ Türkiye’nin tam anlamıyla kontrol ettiği bir yapı değil. Şam yönetimini devralan HTŞ, kendine yeni bir alan açtı ve Ankara’ya olan bağımlılığı ve ihtiyacı azaldı. Şimdi etrafında başka pek çok güç ve devlet var.
Yeni olan bir şey de Suriye halkının bir özne olarak oyuna dahil olması. Çok farklı gruplar arasında ilk defa bir “Suriyelilik” fikri öne çıktı “birlikte iş yapabiliriz” umudu doğdu. Dünyanın pek çok ülkesine gitmiş, oralarda tutunmuş, başka kültürlerle bir arada yaşamış, dil öğrenmiş, yepyeni bir ufuk kazanmış Suriyelilerin dönmesi yeni Şam yönetimin elindeki en büyük sermaye olur.
HTŞ’nin bundan sonra izleyeceği politika Suriye’nin ve bölgenin geleceğini belirleyecek. HTŞ silahlı İslamcı grup özelliğinden ne kadar uzaklaşacak ve ne ölçüde kapsayıcı olacak? Kendisiyle temasa geçen grup ve devletlerle nasıl bir ilişki yürütecek? Bu sorulara vereceği cevap Suriye’nin ve bölgenin geleceğini belirleyecek. Silahlı İslamcı grupların giderek yok olduğu Suriye’de ve bölgede İran ve Rusya’dan sonra ABD ve İsrail’in de etkisi en aza iner.
SDG/YPG’nin Suriye’deki geleceği HTŞ ile yürüteceği ilişkiye bağlı olacaktır. HTŞ ve SDG çatışırsa Suriye’de istikrarsızlık devam eder. HTŞ ve SDG farklı grup ve devletlerin desteğine muhtaç kalır. Bu da başka devletlere Suriye’ye müdahale etme imkanını verir.
Ankara’nın önünde iki seçenek var. Biri mevcut olanı sürdürmek; SDG’yi PKK’nın bir uzantısı görüp güvenlikçi politika ile yoluna devam etmek. Diğeri SDG ile PKK’nın ayrışmasına hizmet edecek şekilde aralarına kama sokacak bir politika izlemek. İkinci yol Türkiye’nin önünü Suriye’de ve bölgede müthiş açar. Suriye’de istikrara katkı sağlar.”
SURİYE’NİN YENİDEN İNŞASI VE EKONOMİ
Suriye’de siyasi açıdan sükunet sağlanabilirse ülkenin yeniden inşası gündeme gelecek. Ülkedeki binaların yaklaşık yüzde 18’i yıkılmış durumda. Birleşmiş Milletler'in raporlarına göre 13 yıllık iç savaşla harap olan Suriye’nin yeniden inşası için gereken bütçe en az 400 milyar dolar. Sadece büyük oranda yok olan altyapının inşası için gereken miktar ise 118 milyar dolar. Maddi kaynak bir yana bu inşa süreci için en az 10 yılın gerektiği belirtiliyor.
Suriye’nin yeniden inşasında Türkiye’nin rolü ve fırsatlar
Tüm bunlar göz önüne alındığında Suriye’nin yeniden inşasında büyük bir sermaye, iş gücü ve tecrübe gerekiyor. Özellikle altyapı inşasının mümkün olan en kısa sürede tamamlanması önem arz ediyor. Bu notada uluslararası alanda tecrübesiyle bilinen Türk müteahhitlik firmaları akla geliyor. Ticaret konusunda ise Türkiye mevcut durumda Suriye’nin en büyük partneri konumunda. Suriye, ithalatının da ihracatının da büyük bölümünü Türkiye ile gerçekleştiriyor.
Ekonomist Nazlı Sarp, Suriye’nin yeniden inşası sürecinde Türkiye’nin rolü ve Türk firmalarına yönelik fırsatları Al Ain Türkçe’ye şöyle anlattı;
"Suriye’de en az 100 milyar dolarlık bir başlangıç inşa maliyetinden söz ediliyor. Peki Türkiye bundan pay alabilir mi? Çünkü Türkiye bu konuda tek oyuncu değil. ABD var, Avrupa ülkeleri var, Çin var... Burada Türk müteahhitlerinin en önemli avantajı tecrübe... Irak ve diğer ülkelerde üstlenilen projeler buna örnek gösterilebilir. Türk inşaat firmalarının Suriye’den çok ciddi bir gelir elde etmesi mümkün. Finansman konusunda ise ABD, Avrupa ve Körfez ülkelerinin desteğinin alınması önemli...
Ticaret açısından bakacak olursak; 2023 yılında Suriye’nin ihracatının büyük bölümünü Türkiye’ye yaptığını görüyoruz. İki ülke arasındaki ticaret hacmi şu an 2,5 milyar dolar. Yeni süreçte bu artacaktır. Şu ana kadar orta-düşük teknoloji ürünleri ve yaşam ürünleri ticareti yapılıyordu. Bu kapsam oldukça genişleyecektir. Ancak Şam’daki geçiş hükümetinin atacağı adımlar oldukça önemli. Suriye’de sağlıklı bir devlet yapısı kurulabilirse sınır komşusu olması Türkiye’ye büyük avantaj sağlayacaktır. Türkiye Suriye’nin bir numaralı ticaret partneri olabilir.”