Müzakeler olumlu sonuç verdi! ABD ve Çin anlaşmaya vardı
ABD ile Çin arasındaki ticaret gerilimi, Kuala Lumpur’daki 5. tur görüşmelerinde yapılan temaslarla yeni bir aşamaya geçti; taraflar “ön çerçeve anlaşma” üzerinde uzlaştıklarını açıkladı ve bu sürecin APEC Zirvesi öncesi Donald Trump ile Şi Cinping görüşm
Çin Başbakan Yardımcısı Hı Lifıng ile ABD Hazine Bakanı Scott Bessent başkanlığındaki heyetler, ABD ile Çin arasındaki ticaret gerilimini azaltmaya yönelik yürütülen müzakerelerin 5. turunda Kuala Lumpur’da yeniden masaya oturdu. Görüşmede ikili ekonomik ve ticari ilişkiler başlığı altında, son aylarda giderek tırmanan gümrük tarifeleri, karşılıklı yaptırımlar ve küresel tedarik zinciri baskısı gibi başlıklar ele alındı. Taraflar, bu turda “ön çerçeve anlaşmaya” varıldığını açıkladı ve bu anlaşmanın, iki ülke arasındaki ticaret savaşında tansiyonu düşürebilecek bir temel mutabakat niteliğinde olduğunu vurguladı.
Heyetlerin verdiği bilgiye göre bu ön çerçeve anlaşma, hem ABD ekonomisi hem de Çin ekonomisi açısından kritik görülen başlıklarda ilerleme sağlanması ve tarife artışlarıyla tırmanan restleşmenin kontrollü şekilde yumuşatılması için atılmış bir zemin niteliği taşıyor. Bu sonuç, yalnızca gümrük tarifeleri açısından değil, aynı zamanda teknoloji kısıtlamaları, stratejik ham madde denetimi ve pazar erişimi gibi konuları da kapsayan daha geniş bir çerçeveye bağlanmış durumda.
Buluşma aynı zamanda, ABD Başkanı Donald Trump ile Çin Devlet Başkanı Şi Cinping arasında 30 Ekim’de Güney Kore’de yapılması planlanan görüşme için de bir hazırlık adımı olarak dikkat çekiyor. Liderlerin, Asya Pasifik Ekonomik İşbirliği (APEC) Zirvesi öncesinde yüz yüze ele alacağı başlıkların teknik zemini bu turlarda oluşturuluyor. Bu nedenle Kuala Lumpur görüşmesi, yalnızca teknik heyet toplantısı değil, doğrudan Trump-Şi görüşmesinin provası olarak değerlendiriliyor ve bu durum ABD-Çin ticaret geriliminin seyri açısından önem taşıyor.
Tarife Restleşmesi Nasıl Başladı?
ABD ile Çin arasındaki ilişkiler, son dönemde yalnızca klasik ticaret başlıklarıyla sınırlı değil. Bir tarafta Washington yönetiminin tarife artışları, ithalat kısıtlamaları ve özellikle teknoloji alanındaki kısıtlamaları, diğer tarafta ise Çin’in küresel tedarik zincirinin önemli bir bölümünü etkileyen nadir toprak elementleri üzerindeki kontrol hamleleri, tabloyu çok katmanlı bir anlaşmazlık haline getirmiş durumda.
ABD Başkanı Donald Trump, bu yılın başında yeniden göreve gelmesinden sonra ABD’nin küresel ticaret düzenini ülkesinin lehine biçimlendirme hedefini açık şekilde öne çıkarmış ve bu çerçevede gümrük tarifelerini yükseltme politikasını devreye almıştı. Trump yönetiminin bu hamlesine karşılık olarak Çin de kendi pazarını ve ihracatını korumaya dönük karşı tarife artışlarıyla cevap verdi. Böylece süreç yalnızca ekonomik bir tartışma olmaktan çıktı ve iki ülke arasında açık bir tarife restleşmesine dönüştü.
Trump yönetimi, 2 Nisan’da aralarında Çin’in de bulunduğu ticaret ortaklarına ek gümrük vergileri açıklamıştı. Bu kararın ardından yükselen ton nedeniyle gerilim hızla tırmandı ve karşılıklı olarak rekor oranlı tarife artırımları gündeme geldi. Son aşamada ABD’nin Çin’e uyguladığı gümrük tarifeleri yüzde 145 seviyesine kadar çıkarıldı, buna karşılık Çin de ABD’ye uyguladığı tarifeleri yüzde 125 düzeyine taşıdı. Her iki taraf da bu oranları yalnızca mevcut ürünler için değil, stratejik olarak kritik kabul edilen sektörler üzerinden devreye aldı. Bu nedenle ABD-Çin ticaret gerilimi, yalnızca rakamlardan ibaret bir tartışma olarak değil, aynı zamanda ekonomik egemenlik tartışması olarak tanımlanmaya başladı.
Gerilimi kontrol altına almak amacıyla ABD’li ve Çinli yetkililer, Washington-Pekin hattındaki tansiyonu düşürmek üzere karşılıklı temas kanallarını açık tutma kararı aldı ve bu çerçevede çok turlu bir müzakere süreci başlatıldı. Bu sürecin ilk adımı, İsviçre’nin Cenevre kentinde yapılan ilk müzakere turu oldu. Cenevre’de taraflar, karşılıklı gümrük vergilerini 90 gün boyunca düşürme yönünde prensip kararı aldı. Buna göre ABD, Çin mallarına uyguladığı gümrük vergisini 90 günlüğüne yüzde 145’ten yüzde 30 seviyesine çekmeyi, Çin ise ABD’den gelen mallara uyguladığı vergiyi yüzde 125’ten yüzde 10 seviyesine indirmeyi kabul etti. Bu karar, ilk kez iki tarafın aynı takvim içinde aynı ölçekli bir esnemeye gitmeyi yazılı olarak kabul ettiği ilk adım olarak öne çıktı ve ticaret gerilimi açısından kritik bir eşik olarak yorumlandı.
Bu ilk turun ardından taraflar görüşmeleri yalnızca diplomatik kanallarda bırakmadı, sahayı genişletti. Müzakerelerin ikinci turu İngiltere’nin başkenti Londra’da, üçüncü turu İsveç’in başkenti Stockholm’de gerçekleşti. Stockholm turunda heyetler, geçici uzlaşmanın 12 Ağustos’tan itibaren 90 gün daha uzatılması konusunda anlaştı.
Süreç bununla da sınırlı kalmadı. En son İspanya’nın başkenti Madrid’de bir araya gelen heyetler, geçici uzlaşmanın süresinin dolacağı 10 Kasım öncesinde yeniden masaya oturacaklarını duyurdu. Bu açıklama, takvimin rastlantısal olmadığını gösteriyor. Çünkü taraflar, hem 90 günlük karşılıklı vergi indirimi mekanizmasının devam edip etmeyeceğini, hem de yeni bir çerçeve anlaşmaya dönüşüp dönüşmeyeceğini masada netleştirmek istiyor.
Kuala Lumpur Turu Neden Kritik Görülüyor?
Tüm bu turların ardından gelinen aşamada, taraflar Kuala Lumpur’daki 5. tur görüşmelerinde “ön çerçeve anlaşma” üzerinde uzlaştıklarını duyurdu. Bu ifade, ABD-Çin ticaret gerilimi açısından belirleyici bir formül beklentisi yarattı. Çünkü bu ön çerçeve anlaşma, yalnızca bugünkü gümrük tarifeleri tartışmasını değil, aynı zamanda Washington yönetiminin teknoloji alanındaki kısıtlamaları ile Çin’in nadir toprak elementleri üzerindeki kontrol hamlelerini aynı pakette ele alan bir zemin sunuyor. Böylece tarafların artık tek tek başlıklarda değil, daha geniş bir ekonomik denklem üzerinden konuştuğu görülüyor.
Kuala Lumpur görüşmeleri, aynı zamanda ABD Başkanı Donald Trump ile Çin Devlet Başkanı Şi Cinping’in 30 Ekim’de Güney Kore’de, Asya Pasifik Ekonomik İşbirliği (APEC) Zirvesi öncesinde yapması planlanan yüz yüze görüşmeye hazırlık niteliği taşıyor. Bu açıdan bakıldığında, Trump-Şi teması öncesinde teknik heyetlerin bu kadar ayrıntılı bir dosya hazırlaması, iki ülke arasındaki ekonomik gerilimin askıya alınması ihtimalini de güçlendiren bir unsur olarak değerlendiriliyor.
10 Kasım Öncesi Yeni Buluşma Sinyali
Madrid’de yürütülen temaslarda yapılan açıklamada, tarafların geçici uzlaşmanın süresinin dolacağı tarih olan 10 Kasım öncesinde yeniden bir araya geleceklerini belirtmesi, dosyanın kapanmadığını, tam tersine kontrollü biçimde sürdürülen bir müzakere takvimi işletildiğini ortaya koyuyor. Bu planlama, 12 Ağustos’tan itibaren 90 gün daha uzatılan geçici uzlaşmanın sadece bir ara formül olmadığına ve ABD ile Çin arasındaki ticaret gerilimi için daha kalıcı bir modele evrilebileceğine işaret ediyor.
Şu anda gelinen noktada tablo şöyle özetleniyor. ABD ile Çin arasındaki gümrük tarifeleri, karşılıklı restleşmenin en görünür başlığı olmayı sürdürüyor. ABD’nin Çin’e uyguladığı tarifelerin yüzde 145’e yükselmesi, Çin’in ABD’ye uyguladığı tarifelerin yüzde 125’e kadar çıkması, ardından her iki tarafın da bu oranları 90 günlüğüne düşürme konusunda anlaşması, daha sonra da bu indirimi 12 Ağustos sonrası 90 gün daha uzatma kararı vermesi, tarafların aslında tamamen kopuş yerine kontrollü bir yumuşama kanalı açık tuttuğunu gösteriyor.