Muhalefet neden Erdoğan’a rekabette zorlanıyor?
Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan geçtiğimiz ayın başlarında Türkiye'de yapılacak cumhurbaşkanlığı seçimlerine kendisinin de aday olacağını belirtmiş, muhalefet partilerine güçlü bir meydan okuma mesajı göndermişti.
Erdoğan bu açıklamayı yapmak için Cumhuriyet Halk Partisi'nin (CHP) kalesi İzmir'i seçmişti. Yaptığı konuşmada da ana muhalefet lideri Kemal Kılıçdaroğlu'nu seçime adaylığını koyma çağrısında bulunmuştu.
Erdoğan'ın çağrısının üzerinden yaklaşık iki ay geçti, ancak muhalefet gelecek seçimleri kazanmış gibi davransa da, şimdiye kadar bu çağrıya herhangi bir cevap vermedi.
Altı muhalefet partisinin oluşturduğu (CHP, İYİ Parti, Gelecek Partisi, Demokrat Partisi, DEVA, Saadet Partisi) millet ittifakı, bugüne kadar Türkiye'nin bir sonraki sisteminin başkanlık yerine "Parlamenter" sistem olması gerektiğine karar vererek bir dizi toplantı gerçekleştirdi. İttifak ayrıca, seçimi kazanması halinde 100 gün boyunca bir sonraki hükümetin gündemini belirlemek için bir komite kurdu. Ancak, bu seçimde Erdoğan'a karşı yarışacak adayı -ya da adayları- henüz açıklamadı.
Öncelikle; kamuoyu yoklamalarına göre, iktidardaki Adalet ve Kalkınma Partisi'nin (AKP) popülaritesinin azalması, ekonomi ve yaşam koşullarının günden güne çıkmaza girmesi nedeniyle, yaklaşan cumhurbaşkanlığı ve parlamento seçimlerinin yapılacağı koşulların önceki seçim koşullarından farklı olduğunu belirtmek gerekir. Millet İttifakı olarak bilinen muhalefet ittifakı, Ahmet Davutoğlu başkanlığındaki Gelecek Partisi ile Ali Babacan başkanlığındaki DEVA Partisi'ni saflarına çekmeyi başardı. Bu, AKP için bir kayıp. Nitekim seçimin dengesini olumsuz etkileyeceği konusunda AKP, durumdan ciddi endişeler duymaya başladı. Çünkü, iki parti, popüleritesi olan AKP’nin kurucu kadrosundan ve tabanından geliyor.
Muhalefetin lehine görünen bu koşullara rağmen, muhalefet hâlâ seçimlere girecek aday ya da adaylarını açıklamadı. Bu da, muhalefetin bu muğlak tutumunun arkasındaki nedenlere dikkat çekiyor.
Aslında muhalefet kaynakları, bu belirsizliğin nedeninin "Erdoğan"a, rakibine saldırmak için yeterli zaman vermemek ve böylece onu zayıflatmak olduğu bilgisini sızdırmış olsa da, muhalefet partilerinin durumu, farklılıkları ve bölünmeleri göz önüne alındığında bu, pek çok kişiye inandırıcı gelmiyor. Teorik olarak, bu partiler ortak bir aday arıyor. Ama sahada her parti liderini veya yetkilisini bu aday olmaya zorluyor, hatta tek bir parti içinde bile birçok kişi arasında rekabet var görülüyor.
Mesela; Muhalefet partileri arasında en büyüğü olan Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) düzeyinde, Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu, İstanbul Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu ve Ankara Belediye Başkanı Mansur Yavaş arasındaki rekabet kızışmış görünüyor.
Şu ana kadar ortak bir adayın yokluğu, dikkatleri diğer seçeneklere çevirdi hiç şüphesiz. Bu partilerin dışından belirlenecek ortak bir aday üzerinde anlaşmaya varılması gibi. Bu da gözleri, muhalefet partilerinin mutabık kalmaları koşuluyla, daha önce cumhurbaşkanlığı seçimlerine aday olma arzusunu dile getiren eski Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'e çeviriyor. Ayrıca, muhalefet partilerinin Kürt seçmenine nasıl baktığı konusunda da büyük bir ikilem var. Zira, 10 milyonun üzerinde olduğu tahmin edilen Kürt seçmenin, bu seçimlerin mihenk taşını oluşturacağı görüldüğünden, muhalefet partilerinin buradaki açmazı, bu konuda nasıl bir çözüme varacağı ya da Kürt yanlısı Halkların Demokratik Partisi ile nasıl bir anlaşma yoluna gideceği merak konusu. HDP’nin ise, herhangi bir partiyle ittifak yapmasının şartı, Kürt sorununu parlamentoda barışçıl bir şekilde çözmek için bir harita geliştirilmesi. Bu da, muhalefet partilerinin, terör listesindeki grupları desteklemekle suçlanan bir parti yüzünden, Türk milliyetçi çevrelerin oylarını kaybetme korkusu ve Millet İttifakı’nın dağılabileceği endişesiyle girmeye cesaret edemeyecekleri bir konu. Öte yandan Meral Akşener'in liderliğini yaptığı İYİ Parti, HDP ile herhangi bir anlaşmayı veya Türkiye'de bir Kürt sorununun varlığının tanınmasını istemiyor. Bütün bunlara ek olarak, milliyetçi, İslamî, laik, solcu, muhafazakâr ve liberal gibi muhalefet partilerinin ideolojilerinin çokluğu, bu partileri zayıflatıyor, onları herhangi bir zamanda her an bölünmeye karşı savunmasız bırakıyor.
Dolayısıyla muhalefet, Erdoğan karşısında ortak bir tavır almış gibi görünüyor olabilir, ancak diğer konularda aynı şeyi söylemek çok zor.
Muhalefetinin, yaklaşan seçimlerde Erdoğan ile rekabet edecek bir aday seçme konusunda gerçek bir ikilemle karşı karşıya olduğu âşikâr. Buna karşılık, Erdoğan ile Bahçeli arasındaki ittifak büyük bir uyum görüntüsü çiziyor ve güçlü bir seçim kampanyasına doğru ilerliyor durumda.
Bu nedenle, muhalefetin seçimlerde AKP hükümetini yenmek için ekonomi ve yaşam krizine bel bağlaması yerinde bir bahis olmayabilir, özellikle Erdoğan'ın, Türkiye’de şu ana elde ettiği karizması göz önünde tutulursa.