Türkiye, İsrail’le ilişkileri düzeltme peşinde!
“İsrail, bize bir adım atarsa, Türkiye belki iki adım atacak.. Eğer İsrail’den yeşil ışık görürsek, Türkiye İsrail’deki Büyükelçiliğini yeniden açacak ve Büyükelçimizi oraya yeniden göndereceğiz.
“İsrail, bize bir adım atarsa, Türkiye belki iki adım atacak.. Eğer İsrail’den yeşil ışık görürsek, Türkiye İsrail’deki Büyükelçiliğini yeniden açacak ve Büyükelçimizi oraya yeniden göndereceğiz. Belki de Mart ayında diplomatik ilişkilerimizi tam anlamıyla yeniden canlandırabiliriz, neden olmasın!”.
Bu ifadeler, Erdoğan’ın Dış Politika Danışmanı Mesut Caşın’a ait.
Peki, Türk yetkilisinin bu sözlerinden ne anlamalıyız? Türkiye, İsrail ile tüm ilişkilerini yeniden tesis etmenin peşinde! Peki, Türkiye’nin İsrail’e bu şekilde üşüşmesi neden? Neden şimdi? Erdoğan’ın, “Kudüs’ü özgürleştirmek”, “Gazze’yi İsrail kuşatmasından kurtarmak” ve “İsrail’i terörist ülke” ilan ettiği ve bu çerçevede her daim attığı sloganlara ne oldu?
Aslında işin aslı şu: BAE-İsrail barış anlaşmasının imzalanmasından bu yana Türkiye, dengesini kaybetmiş bir ülke görüntüsü çiziyor. Bir taraftan Arap ülkeleri ile İsrail arasında imzalanan barış anlaşmalarını baltalamaya çalışması, diğer taraftan da İsrail’le yakın temasa geçmek istemesi ve ilişkilerini yeniden kurma arayışı içinde olması Türkiye’nin içine düştüğü bu dengesizliğin açık bir göstergesidir.
Oysa Türkiye ile İsrail arasındaki ilişkiler, ticaret hacmi rakamlarından da anlaşılacağı üzere, oldukça iyi durumda. Dolayısıyla bu, çelişki ve tutarsızlığın da ötesinde, tecrübesizliğin bir yansıması ve alay konusu olmayı hak edecek bir durumdur.
Zira, çocuklar bile Erdoğan'ın ikiyüzlülüğünü ve Filistin meselesini kendi menfaatleri uğruna pazarlık malzemesi haline getirdiğini biliyor artık. Fakat, Türkiye'nin İsrail'e yaranmaya çalışması, özellikle bunu bu zamanda yapması, üzerinde durulması gereken önemli bir konudur. Birkaç noktasına kısaca değineceğiz şöyle ki:
Birinci nokta; Biden’in ABD seçimlerinden zaferle çıkması Erdoğan’a büyük bir hezimet yaşattı. Çünkü Erdoğan, Biden yönetimiyle kolay ilişki kuramayacağının farkında. Özellikle ABD’nin Türkiye'ye uyguladığı yaptırımlardan sonra bu durum daha da netleşti. Öte yandan Kongre masasında ülkesine yönelik daha sert yaptırım tasarılarının bulunması işi daha da zorlaştırıyor. İşte Biden’le anlaşmanın zor olacağını anlayan Erdoğan, ABD’nin yeni yönetimiyle ilişkiyi geliştirmenin tek anahtarının İsrail olduğu kanaatinde. Erdoğan bu yolla, Biden yönetimi ile anlaşarak Washington'un, Türkiye askeri sanayine, S-400 füzeleri yüzünden uyguladığı yaptırımları kaldırtma peşinde koşacak.
İkincisi; BAE-İsrail barış anlaşması ve ardından Bahreyn, Sudan, Fas ile başlayan ve daha başka Arap ülkeleriyle benzer anlaşmanın yapılabileceği haberleri, Erdoğan’ın büyük hüsran yaşamasına ve ülkesinin İsrail’le olan tarihi ve hayati öneme sahip ilişkilerinin Arap ülkeleri lehine dönüşmesinden korkmasına yol açtı.
1949'da İsrail'i tanıyan ilk Müslüman ülke olan Türkiye, bölgede İsrail ile iyi ilişkiler kuracak başka bir ortak ya da rakip istemiyor. Başka bir ifadeyle Erdoğan, İslami sloganlarla bölgede kurduğu ticaret şebekesi ve hakimiyetini, İhvan terör örgütünün desteğini ve Katar'la olan ilişkisini kaybetme korkusuyla bölgede İsrail'le iyi ilişkiler içinde olacak başka bir ortak ya da rakip istemiyor. Zira Erdoğan, Arap ile İsrail arasında olacak herhangi bir barışın, bölgedeki Türk ve İran hakimiyet politikasıyla zıtlaşacağının ve bölgede yeni bir düzen oluşturacağının farkına varmış durumda.
Son olarak Akdeniz'd enerji arama meselesi, Türkiye'nin İsrail'e yaklaşma nedenlerinin başında gelir. Zira Doğu Akdeniz'deki enerji anlaşmazlığında bölge ülkeleri ve Avrupa’nın Yunanistan’ın safında yer alması, Türkiye'nin, Doğu Akdeniz Gaz Forumu'nun dışında kalmasına ve Forumun Kahire merkezli bölgesel bir organizasyona dönüşmesine sebep oldu. Bunun da ötesinde Mısır, Yunanistan, Kıbrıs ve İsrail arasında Akdeniz gazı konusunda imzalanan anlaşmalar, Türkiye’yi, Akdeniz'de dışlanmış ve birçok ülke ile çatışan bir ülke haline getirdi. Bütün bu nedenler, Türkiye’yi, Akdeniz'deki enerji kaynakları konusunda İsrail ile anlaşmalar yapmaya ve bölgesel ittifaklar karşısında konumunu güçlendirmeye mecbur ediyor.
2005 yılında Kudüs'ü ziyaret eden ve Yahudi Cesaret Ödülüne layık görülen Erdoğan, Şaron'un kendisine "Ebedi başkentimiz Kudüs'e hoş geldiniz" dediğinde gülümseyerek memnuniyetini ifade etmişti. Dolayısıyla Erdoğan, İsrail'le ilişkiyi eksiksiz yeniden tesis etmek ve bunu, ABD yönetimi ile ilişkilerini geliştirmek maksadıyla kullanmak karşılığında, İsrail'e daha fazla taviz verecek ve bunda hiç zorlanmayacaktır. Ama burada sorulması gereken soru şu: Erdoğan, Filistin davasını menfaatleri uğruna kullanmaktan ve Filistin meselesini ticaret malzemesi yapmaktan ne zaman vazgeçecek? Filistin meselesini kullanarak, Suriye, Libya ve diğer Arap ülkeleri insanlarının kanını dökmek ve ülkelerinde karışıklık çıkarmak, terörü yaymak adına başta İhvan örgütü olmak üzere diğer siyasi İslami grupları kandırmayı ne zaman bırakacak? Zira Erdoğan’ın bütün bu oyunlarını artık herkes biliyor. Yukarıda saydığımız bütün nedenler aslında, Erdoğan’ın günden güne derinleşen krizinden çıkmak ve bir kurtuluş yolu bulmak hayaliyle yaptığı politik manevradan başka bir şey değildir