Erkan: Risklere karşı en önemli silah sürdürülebilir enerji politikaları / Al Ain Türkçe Özel
Küresel krizler enerji konusunda riskleri artırıyor. Al Ain Türkçe’ye konuşan Enerji Uzmanı Dr. Anıl Çağlar Erkan, risklere karşı en büyük silahın sürdürülebilir enerji politikaları olduğunu söyledi.
Dünyada enerji konusundaki riskler, küresel bir sorun olarak karşımızda duruyor. Devam eden savaşlar hem enerji nakillerini hem de fiyatları etkiliyor. Enerji Uzmanı Dr. Anıl Çağlar Erkan, önümüzdeki dönemde bu risklerin neler olduğunu ve risklere karşı alınabilecek tedbirleri anlattı. Erkan, konuyla ilgili Al Ain Türkçe’nin sorularını şöyle cevapladı:
Dünyadaki savaşlar, enerjinin stratejik önemini bir kez daha ortaya çıkardı. 2024’te enerji arzı konusunda riskler neler?
Öncelikle son derece önemli bir yanlışın altını çizmekte fayda var. Öyle ki enerji kaynaklarının taşımış olduğu hayati önem insanlık tarihiyle eş değerdir. Dolayısıyla bu yeni ortaya çıkmış bir durum değildir. Buna karşın savaşların enerjiyi önemli kılmasındaki başlıca etken, dünyanın hemen her yerinde ortaya çıkan çatışmaların ve yaşanan savaşların bir şekilde enerjiyle ilişkisi olmasıdır.
Enerji kaynakları, modern toplumların işleyişini sürdürebilmeleri için temel bir öneme sahiptir. Enerji, ulaşım, sanayi, ısınma, aydınlatma gibi birçok sektörde kullanılarak yaşam standardını artırır ve ekonomik kalkınmayı destekler.
Enerji kaynaklarının önemine dair de bazı noktalara açıklık getirmekte fayda var. Bu doğrultuda “Enerji kaynakları mı stratejik açıdan önemli, yoksa stratejik enerji kaynakları mı önemli?” sorusunun cevabı, stratejik enerji kaynakları önemlidir. Zira stratejik enerji kaynaklarıyla anlatılmak istenen bütün enerji kaynakları değildir. Dolayısıyla stratejik öneme sahip olan aslında bu başlık altında yer alan enerji kaynaklarıdır.
Bu bağlamda stratejik kaynak kapsamında enerjinin ele alınması gerekmektedir. Stratejik kaynaklar, herhangi bir dönemde sosyo-ekonomik gelişimin o olmadan imkânsız olduğu ve hemen hemen her alanda insanlık yaşamına etkisi olan kaynaklar olarak nitelendirilebilir.
Tarihte uzun bir süre verimli topraklar ve meralar, savaşlara neden olan stratejik kaynaklar olarak kabul edilirken, Sanayi Devrimi ve artan endüstrileşmeyle birlikte özellikle demir ve çelik gibi ham materyaller de bu kategoride değerlendirilmiştir. Çünkü, Sanayi Devrimi olgusu, stratejik kaynaklar bağlamında önemli değişikliklere neden olmuştur. Özellikle bu süreçte önem kazanan demir ve çeliğin işlenmesi için ihtiyaç duyulan ısı, ifade edilen değişimin ana dinamiklerinden birisini oluşturmuştur. Bu da geniş perspektiften bakıldığında artık enerji kaynaklarının stratejik kaynak olarak önem kazanmaya başlaması olarak yorumlanabilir.
Bu bağlamda, sistematik bir sınıflandırma yapabilmek için stratejik kaynakların belli kriter ya da nitelikler temelinde diğerlerinden ayrıldığını iddia etmek mümkündür. Söz konusu nitelikleri üç madde halinde toparlamakta hiçbir sakınca yoktur. Bunlardan ilki stratejik kaynakların sosyo-ekonomik gelişim için olmazsa olmaz oluşu, ikincisi kümülatif (cumulative) oluşu ve üçüncü olarak ise politikleştirilmesidir.
Tüm bunlar ışığında günümüzde stratejik enerji kaynakları bağlamında ele alabileceğimiz petrol, doğal gaz, kömür, nükleer enerji, hidroelektrik enerjisi ve yenilenebilir enerji kaynaklarının oluşturduğu birincil enerji kaynakları iken, bu aşamada tür ve türev olarak kaynakların hangilerinin olduğunun belirlenmesi gerekmektedir. Bu doğrultuda gerek veriler gerekse literatür kapsamındaki argümanlar ışığında günümüz dünyası için petrol ve doğal gazı stratejik kaynak olarak nitelendirmek mümkündür.
Bu noktada sorulmuş olan soruyu şu şekilde yeniden sormak gerekmektedir. Dünyadaki savaşlar “Stratejik Enerji Kaynaklarının” önemini bir kez daha ortaya çıkardı. Bu doğrultuda 2024’te stratejik enerji kaynakları arzı konusunda riskler nelerdir? Eldeki veriler ve uluslararası kamuoyunda büyük oranda kabul gördüğünün aksine işaret etmektedir. Öyle ki özellikle 2021 yılından bu yana yaşananlar stratejik enerji kaynakları arzını kesintiye uğratacağı ya da aksamalar yaşanacağı hissiyatına neden olmaktadır. Ancak işin aslı görünenden son derece farklıdır. Bu farklılığı iki madde şeklinde ifade etmek mümkündür.
İlk olarak stratejik enerji kaynaklarına ihtiyaç duyan tüketicilerin giderek daha bağımlı hale geldikleri üreticilerin de aynı şekilde bu stratejik enerji kaynaklarını kazanca dönüştürebildikleri tüketicilere ve pazarlara ihtiyacı vardır. Dolayısıyla üretici ve tüketiciler arasında stratejik enerji kaynakları karşılıklı bağımlılık temelinde bir etkileşim ortamına neden olmaktadır. Bu doğrultuda iki tarafın da bu ilişkinin son bulmasından ciddi zararlar görmesi muhtemel olduğundan bu işleyiş bir şekilde zarar görmeden devam edecektir. İkinci olarak ise halihazırda dünyanın savaş yaşandığı birçok yerinde doğal gazın boru hatlarıyla iletimi zaten durma noktasına gelmiş ve bunun alternatifi olarak LNG ön plana çıkarılmıştır.
Aynı durum petrol için de geçerlidir. Son günlerde Kızıldeniz rotası için de böylesi bir tehdit söz konusu olsa da bunun da geçici süreli bir kriz olması son derece muhtemeldir. Buradaki en büyük tehdit stratejik enerji kaynakları fiyatlarındaki ulaşım maliyetleriyle doğru orantılı bir şekilde artış beklentisidir. Dolayısıyla üreticilerin üretimlerini kısmadıkları sürece kalıcı bir arz kesintisi sorununun yaşanması ya da yaşansa da bu uzun süreli olmayacaktır.
Bir yanda Ukrayna-Rusya savaşı diğer yanda Gazze savaşı... Bazı bölgelerde de risk yüksek. Bu savaşlar 2024’te enerji fiyatlarını ve enerji teminlerini nasıl etkileyecek?
Jeopolitik gelişmeler, özellikle enerji kaynaklarına bağımlı bölgelerde enerji fiyatlarını ve enerji teminlerini etkileyebilir. Ancak, gelecekteki belirsizlikleri tam olarak tahmin etmek zordur, çünkü birçok faktör bu etkileşimi şekillendirebilir. Ancak, genel olarak bazı noktaları göz önünde bulundurmakta fayda vardır. Bunlardan ilki Enerji fiyatlarındaki dalgalanmalardır. Jeopolitik gerginlikler ve bölgesel çatışmalar, enerji piyasalarında belirsizliğe neden olabilir. Bu durum, enerji tedarik zincirlerini ve enerji fiyatlarını etkileyebilir. Özellikle bölgesel enerji tedarikçilerinden enerji ithal eden ülkeler, bölgesel çatışmaların doğrudan etkilerini hissedebilir.
Bir diğer husus riskten kaçış ve enerji güvenliğidir. Zira belirsizlik dönemlerinde, enerji tedarikçileri ve tüketicileri riskten kaçınmak için alternatif enerji kaynakları ve tedarik yolları arayabilir. Bu durum, enerji piyasalarında arz ve talep dengesizliklerine neden olabilir. Bu noktada enerji ithalat ve ihracat politikalarında değişiklikler söz konusu olmaktadır.
Jeopolitik gerginlikler, ülkelerin enerji politikalarını değiştirmelerine neden olabilir. Enerji tedarikçileri, güvenliklerini artırmak amacıyla enerji ithalat ve ihracat politikalarında değişikliklere gidebilir. Bu da küresel enerji ticaretini etkileyebilir.
AB için Rusya’nın yerini ABD’nin almaya başlamasını bu kapsamda ele almak mümkündür. Tüm bunlara rağmen savaşlar ve çatışmaların etkisi ağırlıklı olarak enerji akışı kapsamında değerlendirmektedir. Buna karşın bir takım diğer tehditler söz konusudur. Örneğin enerji altyapılarına yönelik tehditler bunlardan bir tanesidir. Öyle ki bölgesel çatışmalar, enerji altyapısına yönelik tehditleri beraberinde getirebilir. Özellikle enerji nakil hatları, depolama tesisleri ve üretim tesisleri, çatışma bölgelerinde risk altında olabilir. Bu durum, enerji tedarik zincirlerini olumsuz etkileyebilir.
Bir diğer tehdit konusu ise döviz kurlarındaki değişimlerdir. Bilindiği üzere jeopolitik gelişmeler, ülkelerin para birimlerinde dalgalanmalara neden olabilir. Bu da enerji fiyatlarını etkiler, çünkü enerji genellikle dolar üzerinden ticaret yapılır. Para birimi değerindeki değişiklikler, enerji ithalat ve ihracatının maliyetini etkileyebilir.
Fakat bu faktörlerin karmaşıklığı ve birbiriyle etkileşimi nedeniyle, öngörülerde bulunmak zordur. Ancak, enerji güvenliği ve sürdürülebilir enerji politikaları, bu tür jeopolitik risklere karşı direnç oluşturabilir. Gelecekteki enerji temini ve fiyatlarını daha iyi anlamak için bölgesel ve küresel enerji piyasalarını yakından takip etmek önemlidir. Şuan bizleri bekleyen en önemli tehdit enerji fiyatlarında yaşanacak olan artış gibi görünmektedir.
2024’te yeşil dönüşüm artacak mı? Fosil yakıtlardan uzaklaşılmasında ne kadar mesafe alınabilir?
2024 ve sonrasında yeşil dönüşüm konusundaki gelişmeler, bir dizi faktöre bağlı olarak değişkenlik gösterebilir. Ancak genel olarak, küresel çapta yeşil dönüşüm eğiliminin artması beklenmektedir. Bu noktada göz önünde bulundurulması gereken bir dizi faktörlere dikkat çekmek gerekmektedir.
Bunlardan ilki sürdürülebilirlik hedefleridir. Birçok ülke ve şirket, sürdürülebilirlik hedefleri belirleyerek ve karbon ayak izlerini azaltma taahhütleri yaparak yeşil dönüşümü teşvik ediyor. Paris Anlaşması gibi uluslararası taahhütler de bu süreci hızlandırabilir. Bununla birlikte COP zirvelerinin de benzer etkilere neden olacağını söyleyebiliriz.
Bir diğer faktör ise yatırım ve finansman konusudur. Yeşil enerji projelerine yapılan yatırımların artması, yeşil dönüşümü destekleyebilir. Finansal kuruluşlar, yatırımcılar ve şirketler, çevre dostu projelere odaklanarak fosil yakıtlardan uzaklaşmayı teşvik edebilir. Bu noktada başlıca yatırım yapılması beklenen alan teknolojidir. Öyle ki bu noktada teknolojik ilerleme bir diğer faktör olarak karşımıza çıkmaktadır. Tartışmasız yenilenebilir enerji teknolojilerindeki sürekli ilerleme, yeşil enerji kaynaklarının daha rekabetçi hale gelmesine ve kullanımının yaygınlaşmasına katkıda bulunabilir. Bu da fosil yakıtların yerine yenilenebilir enerji kaynaklarının tercih edilmesini kolaylaştırabilir.
Tüm bu faktörlerin gerçekleşmesi ise iki temel hususa bağlıdır. Bunlardan ilki enerji politikalarıyken bir diğeri toplumsal bilinçlenmedir. Zira bu iki husus bir arada gerçekleşmedikçe yeşil enerjiyle ilişkili beklentilerin gerçekleşmesi neredeyse imkansızdır.
Enerji politikaları açısından ele alındığında şüphesiz ülkelerin benimsemiş olduğu enerji politikaları, yeşil dönüşüm sürecini etkiler. Teşvik edici politikalar, enerji verimliliğini artırıcı düzenlemeler ve fosil yakıtlara karşı vergi ve kotalar, yeşil dönüşümü destekleyen önlemlerdir. Bu noktada toplumsal bilinçlenme devreye girmektedir. Zira ülkelerin politika yapıcıları ve karar alıcılarının gerek toplumun üyelerinden birisi olması ve üyesi oldukları toplumların temsilcileri olmaları toplumsal bilinçlenmenin taşımış olduğu önemi net bir şekilde anlaşılır kılmaktadır. Bu doğrultuda toplumların çevresel bilinçlenmesi ve sürdürülebilirlik konusundaki talepleri, şirketleri ve hükümetleri yeşil enerjiye yönlendirebilir. Tüketicilerin ve işletmelerin sürdürülebilir ürün ve hizmetlere olan talepleri, pazar dinamiklerini değiştirebilir.
Ancak, bu olumlu eğilimlere rağmen, yeşil dönüşüm süreci birçok zorlukla karşılaşabilir. Bunlar arasında mevcut enerji altyapısının dönüşüm maliyeti, politik direnç, teknolojik zorluklar ve enerji talebinin hızlı artışı gibi faktörler bulunmaktadır. Ayrıca nadir toprak elementleri ve kritik minerallerle ilgili bizi bekleyen zorlukların altını özellikle kalın bir şekilde çizmek gerekmektedir.