Uluslararası Hukuk, BAE’nin Haklılığını Tescil Etti: Adaletin Gölgesinde Gerçek Kazandı

Uluslararası Adalet Divanı, Sudan’ın BAE’ye yönelik suçlamalarını geçersiz buldu. Mahkeme, davayı reddederek uluslararası hukukta BAE’nin haklılığını tescilledi.
“İddia sahibi, delil getirmekle yükümlüdür.” Bu hem hukuki hem de ahlaki açıdan evrensel bir ilkedir. Ancak ortada ne somut bir delil ne de sağlam bir temel varsa, yalnızca havada kalan suçlamalarla kurulan yapılar, ilk ciddi sınavda çökmeye mahkûmdur.
Gerçeğin, uluslararası adalet kürsüsünden ilan edilmesi ise her zaman en etkili sonuçları doğurur. Nitekim Uluslararası Adalet Divanı’nın verdiği karar, barışı savunan ve insanlık adına hareket eden bir devleti mesnetsiz suçlamalarla karalamaya çalışanlara verilmiş açık bir yanıttı. Bu kararla birlikte bir iftira girişiminin sonu da ilan edilmiş oldu.
Geçtiğimiz günlerde Divan, Sudan’daki askeri yönetimin Birleşik Arap Emirlikleri’ne (BAE) karşı açtığı davayı yetki yetersizliği ve kabul edilemezlik gerekçeleriyle tamamen reddetti. Mahkeme, dosyayı kayıtlarından çıkararak davayı kapattı. Hukuki anlamda bu, davanın artık aynı mahkemede yeniden ele alınamayacağı anlamına geliyor ve uluslararası düzeyde yeni bir yasal girişimin de önünü kesiyor.
Divan kararında, Sudan yönetiminin sunduğu iddiaların, mahkemenin tüzüğünde yer alan temel şekil şartlarını dahi karşılamadığını vurguladı. Bu durum, askeri yönetimin ileri sürdüğü suçlamaların ne konu bakımından ne de yasal açıdan Divan’ın yetki alanına girdiğini gösteriyor.
Lahey'deki bu karar, yargıçların büyük çoğunluğunun desteğini aldı. Bu da, ileri sürülen suçlamaların sadece yasal bir temel değil, aynı zamanda mantıksal bir zemin de barındırmadığını ortaya koydu. Mahkeme, BAE'nin bu kanlı çatışmanın tarafı olmadığına, aksine çözüme katkı sunma yönünde istikrarlı çabalar gösterdiğine dikkat çekti.
Sudan’daki askeri yönetim, kendi ülkesinde derinleşen insani krizi ve uyguladığı baskıları perdelemek için suçlamaları başka ülkelere yöneltti. Oysa BAE, bugüne kadar her zaman insani yardımlar ulaştırmaya, uluslararası forumlarda barış çağrıları yapmaya ve Sudan’ın birliğini ve halkının onurunu koruyacak çözüm girişimlerine destek vermeye devam etti.
Ne var ki bazı çevreler, yargıyı siyasetin bir aracı hâline getirebileceklerini düşündü. Delilsiz iddiaların uluslararası mahkemelerde karşılık bulacağına inandılar. Ancak Uluslararası Adalet Divanı bu beklentilere kapı aralamadı. Mahkeme, ilkelerine bağlı kaldı; hakkı korudu ve adaleti tesis etti.
Mahkemenin aldığı karar sadece bir davanın sonu değil; aynı zamanda BAE'nin uluslararası hukuk sahnesindeki itibarlı duruşunun bir teyididir. Bu durum, gelecekte benzer temelsiz suçlamalarla ortaya çıkabilecek girişimlerin de önünü büyük ölçüde kesecektir.
BAE, daha önce de benzer ithamlarla hedef alınmıştı ve bu tür girişimlerin son olmayacağı da açık. Ancak barışçıl dış politikası, diplomatik duruşu ve insani katkılarıyla öne çıkan bu ülkenin itibarı; mesnetsiz suçlamalarla, spekülasyonlarla ya da medya kampanyalarıyla gölgelenemez.
Özellikle Sudan’ın dava dosyasında yer verdiği "Darfur’da soykırım" gibi iddialar, herhangi bir somut veriye dayanmadığı için mahkemece ciddiye alınmadı. Bu, davanın daha ilk aşamada hukuki yeterliliği taşımadığı anlamına geliyordu.
Sonuç olarak, sadece dava değil; çarpıtılmış gerçeklik algısı da çöktü. Gerçekleri çarpıtmaya çalışanlar maskelerini kaybetti. BAE ise ilkelerine bağlı kalarak doğru bildiği yolda ilerlemeyi sürdürüyor. Onu güçlü kılan; adalete olan inancı, uluslararası hukukla kurduğu sağlam ilişki ve dürüst diplomasi geleneğidir.
Bu dava kapanmış olabilir. Ancak ortada hâlâ cevaplanması gereken sorular var: Sudan’daki krizin gerçek sorumlusu kim? Çatışmaları kim körükledi? Barışı kim reddetti? Yardım koridorlarını kim engelledi? Sudan halkının kanayan yarasını kim istismar etti?
Tüm bu sorular, uluslararası kamuoyunun vicdanında yaşamaya devam edecek.
Yazar: Ahmed Said El-Alawi
Alain News GYY