Türkiye'de metabolik sendromun yükselen tehlikesi!
Türkiye'de artan metabolik sendrom vakaları, hareketsiz yaşam ve beslenme alışkanlıklarını gözden geçirmemizi gerektiriyor. Önlem alarak riskleri azaltabiliriz.
Metabolik sendrom, günümüzde karşılaşılan önemli sağlık sorunlarından biri haline gelmiş durumda. Diyabet, kardiyovasküler hastalıklar ve inme gibi birçok hastalığın görülme riskini artıran bu sendrom, özellikle Türkiye'de erkeklerin yüzde 30'u ve kadınların yüzde 45'i arasında oldukça yaygın. Metabolik sendromun bu denli artış gösterdiği bir dönemde bu konu üzerine dikkat çekmek ve bilgi sahibi olmak son derece kritik.
Türkiye'de son verilere göre erkeklerin %30'u, kadınların ise %45'i metabolik sendrom riski taşımakta. Hareketsiz yaşam ve yanlış beslenme alışkanlıklarının bu artışı tetiklediği düşünülüyor. Özellikle Türkiye'de her 10 kadından 4-5'i ve her 10 erkekten 3'ü bu risk altında. Bu durum, toplum sağlığı açısından bilinçlenmeyi ve etkin önlemler almayı zorunlu kılıyor.
Bu sendromun neden bu kadar yaygınlaştığına dair birçok sebep sıralanabilir. Ancak başlıca neden olarak hareketsiz, yani "sedanter", yaşam tarzının etkisi altında olduğumuzu söyleyebiliriz. Günümüz modern yaşantısı, pek çok kişiyi uzun saatler masa başında çalışmaya veya hareketsiz bir yaşama itiyor. Bu durum, metabolik sendromun yanı sıra obezite, diyabet ve kalp hastalıkları gibi pek çok rahatsızlığın da ortaya çıkmasına zemin hazırlıyor.
Metabolik sendrom, tek bir hastalık olarak değil, belirli risk faktörlerinin bir araya gelmesi sonucu ortaya çıkan bir durum olarak tanımlanabilir. Marmara Üniversitesi Pendik Eğitim ve Araştırma Hastanesi'nde görev yapan Uzm. Dr. Emre Çapar'ın TRT Haber'e verdiği bilgilere göre; artmış bel çevresi, yüksek trigliserit düzeyleri, düşük HDL seviyeleri, hipertansiyon ve yüksek açlık kan şekeri bu sendromun başlıca risk faktörleri arasında yer alıyor.
Bu risk faktörlerinin her biri, vücutta belli başlı değişikliklere ve rahatsızlıklara yol açıyor. Örneğin, artmış bel çevresi, karın içi yağlanmanın arttığına işaret eder. Bu, kalp hastalıkları ve şeker için ciddi bir risk oluşturabilir. Kandaki trigliserit oranının yüksekliği, damar sertliği ve diyabet gelişimine zemin hazırlayabilir.
Bu faktörlerin dışında yaşın ilerlemesi, menopoz sonrası dönem, sigara kullanımı ve yüksek karbonhidratlı beslenme gibi etkenler de metabolik sendrom riskini artırabilir. Uzm. Dr. Çapar'ın belirttiğine göre, Türkiye'de kadınlarda metabolik sendrom görülme oranı erkeklere oranla 1,5 kat daha fazla. Bu durum, kadınların metabolik olarak bu rahatsızlığa daha yatkın olmasından kaynaklanıyor.
Metabolik sendroma karşı alınabilecek tedbirler ve önlemler arasında yaşam tarzında değişiklikler yapmak başta geliyor. Fiziksel aktivitenin artırılması, dengeli ve sağlıklı beslenme alışkanlıklarının benimsenmesi bu süreçte kritik öneme sahip. Özellikle tuz tüketiminin azaltılması, düşük glisemik indeksli ve yüksek lifli gıdaların tercih edilmesi, Akdeniz tipi beslenme modelinin benimsenmesi bu süreçte önerilen yöntemler arasında.
Metabolik sendromun varlığını tespit etmek ve buna yönelik önlem almak için düzenli hekim kontrollerinin yapılmış olması gerekiyor. Uzm. Dr. Çapar'ın vurguladığı gibi, bu sendrom direkt olarak kendini belli etmeyebilir, ancak erken teşhis ve doğru yaşam tarzı değişiklikleri ile kontrol altına alınabilir.