The Economist: Gelecek On Hafta İçinde Küresel Kaos Nasıl Önlenir?
Trump'ın göreve başlama sürecindeki belirsizlik, dünya genelinde riskleri artırıyor. Amerika’nın düşmanları için fırsat doğarken, Biden ve Trump ekiplerinin ortak bir strateji belirlemesi küresel kaosu önlemede kritik önem taşıyor.
The Economist haberine göre, Amerika’daki seçimlerden önce bile dünya istikrarsızdı; Ukrayna ve Orta Doğu’da savaşlar devam ediyor, Pasifik’te gerginlikler yaşanıyordu. Önümüzdeki on hafta yeni tehlikeler getirebilir. Donald Trump, Amerikan dış politikasını kökten değiştirmeyi hedefliyor, ancak görevi 20 Ocak’ta devralana kadar bu yetkiye sahip değil. Bu, Joe Biden yönetiminin azalan etkisiyle bir belirsizlik dönemi yaratıyor. Bu dönem, Amerika’nın düşmanlarının kuralları ihlal edip çatışmaları tırmandırarak stratejik kazanç elde etmeleri için bir fırsat olabilir. Bu tür hamleleri caydırmak için Biden ve Trump ekiplerinin iş birliği yapması büyük önem taşıyor.
Trump’ın ilk atamaları, dış politikasının gerçekten de radikal olacağını işaret ediyor. Dışişleri Bakanlığı ve Ulusal Güvenlik Danışmanlığı için seçtiği Marco Rubio ve Mike Waltz, eski tarz muhafazakarlar gibi Çin ve İran’a karşı sert bir duruş sergiliyor. Ancak bu isimler, Trump’ın liderlik çizgisine sadık kalmaları, NATO ve Ukrayna’daki savaşa dair sabırsız tavırları nedeniyle bu pozisyonlarda yer alıyor. Yeni ticaret temsilcisi olarak ataması beklenen Robert Lighthizer, yeni bir gümrük savaşına girişmeye hevesli, korumacı bir siyasetçi. Pentagon ise kurumun geleneksel yapısını sarsmayı hedefleyen deneyimsiz bir yöneticiye teslim edilecek. Trump, sıra dışı önerilere açık ve alışılmadık anlaşmalar yapmaya hevesli görünüyor. Ekibi hâlâ güvenli iletişim kurallarına uymayı kabul etmemiş durumda ve geleneklere aykırı olarak göreve başlamadan önce yabancı ülkelerle temas kurmaktan çekinmiyor. Nitekim, 8 Kasım’da Elon Musk’ın da katılımıyla Ukrayna Devlet Başkanı Volodimir Zelenski ile bir görüşme gerçekleştirdi.
Bu durum karşısında bazı ülkeler, Ocak ayına kadar kendilerini avantajlı konuma getirecek somut adımlar atmak isteyebilir. Bu adımlardan bazıları olumlu etkiler yaratabilir: Amerika’dan destek bekleyen müttefikler bir anda savunma harcamalarını artırmaya başladılar. Ancak bazı adımlar ise daha yıkıcı sonuçlara yol açabilir. Örneğin, Vladimir Putin, olası barış görüşmeleri başlamadan önce daha fazla Ukrayna toprağı ele geçirmek için saldırılarını artırabilir. İsrail, Gazze, Lübnan ve çevresinde saldırılarını yoğunlaştırarak yeni yönetimin İran’a karşı “işi bitirmesi” için baskı yapabilir ve tek taraflı ateşkesleri kabul etmesi için zorlayabilir. Çin ise Tayvan veya Filipinler üzerinde ne kadar baskı kurabileceğini test edebilir; Güney Çin Denizi’ndeki tansiyon yükseliyor.
Biden ve Trump yönetimleri birbirlerinden hoşlanmasa da bu gibi girişimleri engelleme konusunda ortak bir çıkara sahipler. Bu zorunlu ve pek de minnet duyulmayacak bir görev olsa da Biden ekibi kalan etkisini -özellikle müttefiklere sağladığı askeri destek üzerinden- kullanarak geçiş döneminin kaosa dönüşmesini önlemekle yükümlüdür. Trump, Biden yönetiminin son dönemde yaşanacak kaotik bir tablo ile bitmesinin kendisine olumlu yansıyacağını düşünebilir; ancak göreve kaotik bir Ukrayna, Orta Doğu’da yangınlar ve Çin’in serbestçe hareket ettiği bir tablo ile başlamak, Trump’ın işini zorlaştıracaktır.
Bu yüzden her iki ekip, geçiş sürecine dair ortak bir çerçeve üzerinde uzlaşmalı ve bunu açıkça ifade etmelidir. Putin’i caydırmak için Amerika, Ukrayna’ya daha fazla silah göndermeli ve uzun menzilli füzelerin kullanımına yönelik kısıtlamaları gevşetmelidir. Orta Doğu’da, İsrail’in önümüzdeki haftalarda İran’ın nükleer tesislerine tek taraflı bir saldırı düzenlemesi halinde bunun Amerika’nın askeri desteği olmadan başarıya ulaşamayacağı net bir şekilde belirtilmelidir. Güney Çin Denizi’nde ise Çin’e, Amerika’nın denizcilik haklarına ilişkin tutumunun değişmediği açıkça ifade edilmelidir. Tarihçiler, önümüzdeki on haftayı, Amerika’nın 1945 sonrası uluslararasıcılık politikasından yeni ve daha içe dönük bir dış politika anlayışına geçiş dönemi olarak tanımlayabilir. Ancak Biden ve Trump ekipleri akılcı davranırsa, bu geçiş dönemi küresel kaosa dönüşmek zorunda değildir.