Özay Şendir Kıbrıs Barış Harekatı’nı yazdı
Milliyet Gazetesi yazarı Özay Şendir, 50. Yıldönümüne giren Kıbrıs Barış Harekatı’yla ilgili bir yazı dizisi kaleme aldı. Dizinin ilk bölümünü yayınlayan Şendir, harekata giden süreci detaylı olarak anlattı.
Kıbrıs Barış Harekatı’nın üzerinden 50 yıl geçti. Milliyet Gazetesi yazarı Özay Şendir, harekata giden süreçle ilgili detaylı bir yazı dizisi kaleme aldı. Yazı dizisinin ilk bölümünü yayınlayan Şendir, sürecin nasıl geliştiğini anlattı. Gün gün saat saat kronolojik olarak olayları ve gelişmeleri sıraladı. Türkiye’nin krize hazırlıksız yakalandığını belirtti.
Özay Şendir’in yazısı şöyle;
Türkiye’nin hazırlıksız yakalandığı kriz
Her şey, 15 Temmuz 1974 sabahı Lefkoşa’dan Ankara’ya ulaşan bir “darbe” mesajıyla başladı. Darbenin Kıbrıs Adası’nın Yunanistan’a bağlanmasına yönelik olduğu öngörüsü ile ardı ardına toplantılar yapıldı. 16 Temmuz’da saatler 03.30’u gösterirken Hükümet, orduya Ada’ya yapılacak askeri müdahale ile ilgili yazılı emrini verdi. Saat 10.00’da Genelkurmay’da yapılan dört saatlik toplantı ise çıkarmanın kaderini değiştirecekti.
Başlarken: Karasakalın gözünden...
“Türkiyelilere” Kıbrıs’ta “Karasakal” denilir.
Bu ifadeyi ilk duyduğumda 18 yaşındaydım ve direkt hakaret olarak algılamıştım. Kuzey Kıbrıs’a ilk kez giden her “Türkiyeli” gibi, biraz “kurtarıcı” gibi hissediyor, itiraf edemesem de minnet bekliyordum.
Böyle olan sadece ben değildim, 1987’de Mağusa’da okul takımlarının karşı karşıya geldiği bir Dostluk Turnuvası düzenlendi. Doğu Akdeniz Üniversitesi’yle Girne Türk Öğretmen Koleji’nin oynadığı maçta önce saha karıştı, sonra tribünler.
O gün sloganlar atarak Namık Kemal Meydanı’nı trafiğe kapattığımızı hatırlıyorum, bir de gözaltına alınan “Türkiyeli öğrencileri” karakoldan kurtarmak adına Suriçi Karakolu’nun önünde eylem yaptığımızı...
Böyle bir ruh hali içerisinde Karasakal sözünü hakaret olarak algılamak doğal geliyordu bana. Birkaç hafta sonra, bunun hakaret değil, Türk Mukavemet Teşkilatı’nı kurmak için Ada’ya gelen Türk subayların tanınmamak adına sakal bırakmasından kaynaklanan bir durum olduğunu öğrendim. Sonrası müthiş bir okuma süreci oldu benim için. Liselerde okutulan tarih kitabından başladım, İngiliz Sömürge Valisi Sir Ronald Storss’un anılarına kadar ne bulursam okudum. Okumanın yetersiz kaldığı dönemde hayat imdadıma yetişti. Maraş Emek Tiyatrosu’nda oynadım. Maraş Emek Tiyatrosu politik bir tiyatroydu, Kuzey Kıbrıs’ın en uzak köylerinde, okul bahçelerinde, kilise kalıntılarında sahne aldım. Maraş Emek Tiyatrosu’nda ilk rol alan “Türkiyeli” ben oldum, benden sonra bir sürü “Türkiyeli” öğrenci Maraş Emek Tiyatrosu’nda rol aldı. Öğrencilik hayatım hareketli geçti, akademik talepler de olsa açlık grevi dâhil her türlü eylemde yer aldım. 1989’da bir mitingde o zamanın CTP Genel Başkanı Özker Özgür, “Nasıl Bulgarlar Türkleri asimile ediyorlarsa, Türkler de Kıbrıslıları asimile ediyor” diye bir cümle kurdu.
O konuşmayı dinlerken içim cız etti, konuyu tartışabilecek bilgim olmadığını fark ettim. Tersten bir başka okuma sürecinin başlangıcı oldu bu benim için. Ulusal basında çıkan ilk haberimi Kıbrıs’tan yazdım. Ali Kırca’nın ATV’de rüzgar gibi estiği zamanlardan birinde, 20 Temmuz haberi “Ayşe tatile çıksın parolasıyla başlayan Kıbrıs Barış Harekatı...” anonsunu duyunca isyan ettim, o parola ilk değil 2. Harekat’ın parolasıydı.
Barış Harekatı’nın 50. Yıl Dönümü’nde bu diziyi yazmama neden olan sebep aslında Anadolu gemimiz. O zamanlar çok imkânı olmayan Türkiye, Kıbrıs’a sadece asker çıkarmış, zırhlı araçlarını taşıyamamıştı. Bunun yarattığı eksikliği en çok 20 Temmuz 1974 gecesi hissettik. Boğaz boğaza çarpışmalar yaşandı. Bu diziyi, 37 yıldır Kıbrıs okuyan, Kıbrıs’ta yaşamış, Annan Planı’nı ABD’den İsviçre’ye ve oradan referanduma kadar takip etmiş biri olarak yazmaya karar verdim. Bilmeden yeterince sevemez çünkü insan...
15 Temmuz Pazartesi
SAAT 10.25 Ankara
Dışişleri Bakanlığı’ndaki telekslerden her gün onlarca haber gelir, bu gelen haberler önem sırasına göre ilgililere aktarılır. Saat 10.20’de teleks sadece 30 saniye çalıştı. T.C. Lefkoşa Büyükelçiliği’nden gelen teleks mesajında, “Bugün 8.30 civarında Makarios’a karşı bir darbe olduğu öğrenilmiştir. Başpiskoposun sarayının etrafından silah sesleri gelmektedir” deniliyordu. Bu önemli haber hemen Türk-Yunan Dairesi Müdürü Ecmel Barutçu’ya iletildi.
Dışişleri Bakanı Turan Güneş, Çin gezisine çıkmıştı, Barutçu hemen Milli Savunma Bakanı’na ulaşmaya çalıştı, özel kalem hattı aralıksız meşguldü. O an aklına 35 dakika sonra Afyon ve Denizli gezisine çıkmak için Etimesgut Havalimanı’nda olan Başbakan Ecevit’e ulaşmak geldi.
Şeref Salonu’ndan Başbakan’a ulaşmak elbette kolay olmadı ama Ecmel Barutçu, uğraş didin amacına ulaştı ve Özel Kalem üzerinden Başbakan’a haberi iletebildi. Ecevit, gezinin ilk ayağını tamamlayıp Ankara’ya dönmek üzere yola çıktı. Sonu Enosis olacak darbe yapıldığı gün, Dışişleri Bakanı Çin’de, Atina Büyükelçisi yıllık izinde, Genelkurmay Başkanı İstanbul’da, Deniz Kuvvetleri Komutanı Akdeniz’deki birlikleri teftişteydi.
SAAT 16.30
Genelkurmay Başkanlığı...
Ankara’da belirsizlik, dünyadan sakin olun çağrıları
Ecevit, Ankara’ya döner dönmez Genelkurmay Başkanlığı’na geçti. Genelkurmay Başkanı İstanbul’dan; Deniz Kuvvetleri Komutanı da Mersin’den hızla başkente dönmüştü. Ecevit görüşmeye giderken yanında koalisyon ortağı MSP’den İçişleri Bakanı Oğuzhan Asiltürk ve Milli Savunma Bakanı Hasan Işık da vardı. Hemen toplantıya geçildi. Ecevit, bu darbenin Enosis anlamına geldiğini ve gerekirse müdahale edileceğini söyledi. Askerlerin ellerinde 1967’de yapılmış üç ayrı savaş planı vardı. 24 saatte müdahale, 48 saatte müdahale ve iki safhalı büyük müdahale planı. Genelkurmay Başkanlığı’ndaki toplantıda müdahale kararı deklare edilmedi ya da bir tarih belirlenmedi. Toplantı bitti.
SAAT 19.30
Ankara karar vermeye çalışıyor
Ecevit, Bakanlar Kurulu toplantısına geçti ama o toplantı başladıktan hemen sonra Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk’ün başkanlık ettiği Milli Güvenlik Kurulu Toplantısı’na geçildi. Ecevit, hem Enosis hem de Yunanistan’ın Doğu Akdeniz’e inme tehlikesinden söz etti. Toplantıda Kıbrıs’tan gelen son haberler de değerlendirildi. Makarios bir radyo konuşması yaparak hayatta olduğunu açıklamış, darbe lideri Sampson, yemin ederek cumhurbaşkanlığı görevine başlamıştı. Rumlar arasında bir çatışmanın başlayacağı ihtimali çok kuvvetliydi ama diğer yandan Ada’nın yüzde üçüne sıkıştırılmış ve etrafları sarılı olan Kıbrıslı Türkler vardı. Darbenin Yunanistan’daki cunta tarafından organize edildiği ve sonunun Enosis olacağı konusunda herkes aynı fikirdeydi. Dünyadan üst üste itidal çağrılarının geldiği bir noktada Ankara müdahale ile diplomasi arasında karar vermeye çalışıyordu.
Genelkurmay Başkanı’nın sorusu:
Biz hazırız, siz hazır mısınız?
Toplantıda olası bir müdahalenin hazırlık durumu da konuşuldu. Kore hariç 51 yıldır savaşmamış Silahlı Kuvvetlerin bir amfibi harekatta başarısız olması, sadece Kıbrıs’ta değil, Türkiye’de de ciddi sonuçlara yol açabilirdi. Gelen sorulara cevap veren Genelkurmay Başkanı Sancar’ın toplantının bir yerinde “Biz hazırız, ancak acaba siz hazır mısınız?” diye sorduğu duyuldu. Siyasetin 1964 ve 1967’de müdahale kararı alıp son anda bundan vazgeçmesinin yarattığı travmanın beslediği bir soruydu bu. Toplantıda havadan yapılacak 24 ve 48 saatlik iki müdahale planının yetersiz olduğuna karar verildi. Ardından Hükümet’in en kritik sorusu geldi: İki aşamalı müdahale için kaç günde hazır olabilirsiniz? Askerler, cumartesi sabahı çıkartmayı başlatabileceklerini söylediler. Bildiriye müdahale değil ama “Türkiye’nin menfaatleri ve güvenliğinin korunması için tüm hazırlıkların yapılması ve tedbirlerin alınması...” ifadesi kondu.
16 Temmuz Salı
SAAT 01.00 ANKARA
Bakanlar Kurulu...
Milli Güvenlik Kurulu toplantısının ardından saatlerdir aşağıda bekleyen kabine üyeleriyle Bakanlar Kurulu toplantısına geçildi. Darbenin sonunun Enosis’e gideceği konusunda herkes yine aynı fikirdeydi ama bir Türk-Yunan savaşı çıkar mı, diplomasi öne mi alınmalı soruları masanın üzerinde duruyordu. Koalisyon ortağı MSP Genel Başkanı Necmettin Erbakan da müdahaleye destek verdi. Sabah saat 02.30’da bakanlar, Başbakan Ecevit’e Milli Güvenlik Kurulu kararlarının uygulanması konusunda tam yetki verdiler. Toplantıda, darbenin arkasında olan cunta nedeniyle Yunanistan’ın garantör olma hakkını kaybettiği ve diplomatik temasın diğer garantör İngiltere’yle yürütülmesine de karar verildi ve toplantı sona erdi.
SAAT 03.30
Hükümet orduya yazılı emrini verdi...
Bakanlar Kurulu’nun ardından Ecevit tekrar Genelkurmay Başkanlığı’na geçti. Elinde Hükümet’in yazılı emri vardı: “Türk askeri varlığı Ada’ya etkin ve ölçülü şekilde çıkarılacaktır.” Ankara’da çarklar dönmeye başlamıştı. Atina’dan akşam saatlerinde gelen “Darbe Kıbrıs’ın içişidir” açıklamasına karşı büyükelçiliklere gönderilen kriptolarda darbenin arkasında Yunanistan’ın olduğu vurgusu yapılıyordu. Diğer garantör İngiltere’ye 24 saat içerisinde cevap verilmesi şartıyla, “Garanti Antlaşması’nın işletilmesi için derhal görüşme yapılması” isteğini dile getiren notanın metni hazırlandı.
SAAT 10.00 ANKARA
Çıkarmanın kaderini değiştiren dört saatlik toplantı
O gün dünya medyasının Yunanistan’ı en ağır eleştirdiği gün oldu. Sadece medya değil, Birleşmiş Milletler’de Sovyet Büyükelçi, NATO Konseyi de eleştiri zincirine katılmıştı. Bulgaristan ve Yugoslavya’nın Yunanistan sınırına asker yığma kararı aldığı haberi de gelmişti. Akıbeti ve yeri bilinmeyen Makarios, İngilizlerin bir askeri helikopteriyle Malta’ya geçmişti. Tüm bu bilgi bombardımanı arasında o gün iki önemli gelişme yaşandı. Birincisi CHP-MSP koalisyonunun muhalefet liderlerini bilgilendirme toplantısı, diğeri de Genelkurmay’da yapılan savaş planı toplantısıydı. Özellikle Genelkurmay’da yapılan toplantı Kıbrıs Barış Harekatı’nın kaderini değiştiren bir toplantı oldu desem yanlış olmayacaktır. O toplantıda alınan kararları madde madde anlatmak lazım:
- 1967’de hazırlanan kapsamlı planda her mevsime göre hazırlanmış senaryolar vardı. Plana göre çıkartma Mağusa’nın 36 kilometre kuzeyindeki Boğaz’dan yapılacaktı. (Bugün çok sayıda Rus vatandaşının emlak sahibi olduğu için dikkat çeken yerden söz ediyoruz-ÖŞ)
- İlk değişiklik çıkartma noktasında oldu. Askerler çok sayıda turistin olduğu, derinliği oldukça fazla, düz bir yapıdaki Mağusa-Lefkoşa yolunda geniş bir bölgede hâkim olmanın zorluğunu hesap ettiler ve Girne yakınlarında küçük bir plaja çıkarma yapılması kararını verdiler. Bu karar çok önemliydi zira harekât başladığı gün anlaşıldı ki Rumlar, bir şekilde bu istihbaratı almış ve savunma hattını Boğaz bölgesinde yoğunlaştırmışlar.
- Denetim altına alınacak yol olarak Girne-Lefkoşa yoluna karar verildi. Rumların Beşparmak Dağlarındaki koruganlara takviye yaptıkları biliniyordu ama Kıbrıslı Türk mücahitler de St. Hilerion Kalesi’ni ve Serdarlı bölgesini elde tutuyorlardı. Denizden çıkarma ile eş zamanlı olarak Lefkoşa yakınlarındaki Gönyeli bölgesine paraşütle hava indirme tugayı bırakılacaktı. Helikopterle de uçar birlik harekatı yapılacak ve 39. Komando Birliği Kıbrıs’a ayak basacaktı.
- Askerler sadece Kıbrıs’a çıkartma hazırlığı değil olası bir Türk-Yunan savaşına karşı da hazırlıkları ele aldılar. Yunanistan’ın bir çılgınlık yapıp Türkiye’ye saldırması halinde Trakya’dan ilerlemesi mümkün değildi. Buna rağmen bazı birlikler Trakya’ya kaydırıldı. Endişe edilen yer Ege Denizi’ydi. Bu konuda yapılan plan da Yunanistan’ın saldırması halinde baskın niteliğinde birkaç adanın hızla alınmasına karar verildi. Yine de Deniz Kuvvetlerinin büyük bölümü Ege’de tutuldu, görece düşük bir kuvvet Doğu Akdeniz’e kaydırıldı.
- Planlama bittiği an, zamana karşı bir yarış başladı. Aynı anda bütün telefonlar, bütün telsizler işlemeye başladı. Türkiye, Cumhuriyet tarihinin ilk ve tek savaşına hazırlanıyordu...
Ankara’dan Denktaş’a uyarı...
16 Temmuz gününün tüm karmaşası içerisinde Ankara ve Lefkoşa arasında dikkat çekici bir telgraf trafiği de yaşandı. Rauf Denktaş’ın Bayrak Radyosu’na verdiği demeçte “Bu mücadele bugünkü safhada doğrudan doğruya Rumları ilgilendirir...” diye başlayan konuşması, Ankara’nın konuya bakışına tamamen tersti. Türkiye, garantör ülke haklarını kullanacağını zira bu darbenin Enosis’e yol açacağını söylüyordu. Denktaş’ın konuşmasının ardından Lefkoşa hemen uyarıldı.
Harekatın hukuki dayanağı:
Garanti antlaşması
11 Şubat 1959’da Türkiye, İngiltere ve Yunanistan arasında Zürih’te imzalanan Garanti Antlaşması, Türkiye’nin Kıbrıs’a askeri müdahalesini uluslararası hukuk önünde yasal hale getirdi. Dört maddelik bu antlaşmada, Kıbrıs’ın bir başka ülkeye bağlanması ya da taksim edilmesi planı yasaklanmıştı. Antlaşmanın 3. Maddesi’nde yer alan “Üç garantör devletten biri, birlikte veya birbirlerine danışarak (iş birliği halinde) hareket etmek olanağı bulunmadığı takdirde, bu antlaşmanın oluşturduğu durumu (state of affairs) münhasıran yeniden oluşturmak gayesi ile hareket etmek hakkını korumaktadırlar” ifadesi, Türkiye’nin Kıbrıs’a tek başına müdahale etmesini sağladı.
Ankara’nın atladığı işaretler
Kıbrıs’taki Sampson daha doğrusu EOKA B Darbesi aslında göz göre göre gelmişti. Makarios, 2 Temmuz’da Yunanistan Devlet Başkanı Gizikis’e yazdığı ve sonra kamuoyuna açıkladığı mektubunda, Ada’daki Yunan subayların kendisini devirmek üzere bir darbe hazırladıklarını ve derhal geri çekilmeleri gerektiğini belirtmişti. Ankara’da da Dışişleri Bakanı Turan Güneş’i ziyaret eden Sovyetler Birliği Büyükelçisi Grubyakov, Atina’ya Kıbrıs’ta olan komplolara dair bir nota verdiklerini söylemişti. En nihayetinde İngiliz Times Gazetesi, 8 Temmuz’da Makarios’un, Yunanistan’ın kendisini devirmeye çalıştığına dair mektubu sayfalarına taşımıştı.
Yarın: Enosis fikrinin temeli Rum Ortodoks Kilisesi’nin para aşkı…