Karamollaoğlu'ndan çok tartışılacak aday açıklaması: Erdoğan buldozer gibi ezip geçer
Saadet Partisi Genel BaşkanıTemel Karamollaoğlu, "Erdoğan'ın politik birikimini mali imkanlarını yargıdaki imkanlarını hafife alıyorlar. Erdoğan buldozer gibi ezip geçer" dedi.
Saadet Partisi Genel BaşkanıTemel Karamollaoğlu, gündeme ilişkin HaberTürk yazarı Nihal Bengisu Karaca'nın sorularını yanıtladı.
Altılı masa bir tür oligarşik bir yapı diyenler oldu bu tarifinizle alakalı olarak. Bu eleştiriler ağırlıklı olarak iki büyükşehir belediye başkanından birinin aday gösterilmesini isteyenler tarafından dile getiriliyor. Bu konuda sizin fikriniz nedir?" sorusuna ilişkin olarak, "İmamoğlu’nu ya da Yavaş’ı istiyoruz, onlardan biri aday olurlarsa mutlaka kazanır demek cahilce bir iddia. Erdoğan’ın politik birikimini mali imkanlarını yargıdaki imkanlarını hafife alıyorlar. Erdoğan buldozer gibi ezip geçer" dedi.
Karamollaoğlu'na şu sorular soruldu:
-Altılı masadaki gelgitler masanın sağlığı hakkında endişe duyulmasına yol açıyor, son gelişmeleri nasıl değerlendiriyorsunuz?
Son toplantımızla 5 Ocak’ta yapacağımız toplantının arası epey uzadı. Maalesef bunun sebebi de benim. Ameliyat oldum, kendimi çabuk toparlarım zannettim ama olmadı ve ara uzadı. Ara bu kadar uzamamış olsa bugünkü söylentilerin itibar görmeyeceğini düşünüyorum.
-Kemal Bey ve Meral Hanım arasında gerilim olduğu konuşuldu, hatta şu eleştiri yapıldı: Altılı masada liderler birbirine çok fazla nazik olduğu için esas sorunlar konuşulmuyor ama sonra sorunlar sökün ediyor ve kamuoyunun önünde tartışılıyor.
Ben ortada gerilim ya da soğukluk görmüyorum. Ona bakarsanız daha altılı masa dört iken de bir gerilim oluşmuştu. Orada da neden bendim (Gülerek). Ben bu meseleye soğuk kalmıştım bir dönem. Referandum öncesi. Ben o dönemde bu tarzda bir araya gelmek nasıl olur emin olamamıştım. Henüz yeni partiler kurulmamamıştı. Ben bu işe taraftar değilken Cumhurbaşkanının sistem değişikliğinde ısrarlı olması üzerine ve bu sistemin ülkeyi dikta rejimine götüreceğinin netleşmesi üzerine birlikte hareket etmeye tamam dedim.
-Sizi ikna eden neydi?
Çünkü bu model yürütmenin başını lâyüsel hale getiriyor rejimi de krallıktan öte bir noktaya taşıyordu. Buna rıza göstermemiz mümkün değildi. Onun üzerine biz partiler arasında bir ittifak yapmaya karar verdik . Hatta onlar kendi aralarında bir deklerasyon hazırlamışlardı benden imza isteniyordu, ben de attım. Çünkü böyle bir sisteme geçilmemesi gerekiyordu. Bütün yetkinin tek bir kişide toplandığı, meclisin devre dışı bırakıldığı bir sisteme geçilmemesi lazımdı. Ama maalesef oldu. Arkasından seçim geldi. Böyle olunca bizim beraberliğimiz de devam etti.
-2018 cumhurbaşkanlığı ve genel seçimleri.
Tayyip Bey aday oldu. Sonra bir baktık herkes aday oldu. O zaman ben de aday oluyorum dedim. Ama benim önerim Abdullah Gül Bey’in -AK Parti tabanından da oy alabileceğini düşünerek- aday olması yönündeydi. Abdullah Bey ile biz her konuda aynı düşünüyor değildik. Ama sırf bu sistem yerleşmesin düşüncesiyle. Abdullah Bey de sağolsun olurum ama ittifak olursa dedi. O da kendince haklıydı. Seçilme ihtimalinin yüksek olması gerekiyordu. Maalesef olmadı. Madem herkes aday oldu, o zaman ben de aday olayım dedim, o seçimde ben de aday oldum.
-Bu örneği neden hatırlattınız?
Geçmişte de bu tür ihtilaflar oldu. Her konuda birbirimizi güle oynaya destekleyeceğiz diye ya da destekledik diye bir durum yok, onu hatırlatmak istedim. Bu sistem kabul edilmesin diye çabası olanlar vardı. Çaba hala aynı. O gün o sistem sistem kabul edildi. İşleyişini de görmüşüz. Bu iş böyle gitmez. Meclisin hiçbir hükmü yok. İsterse vekil sayısı 1600 olsun. AK Parti’den kopuşlar meydana gelince kendiliğinden bu görüşmeler altı parti arasında olmaya başladı. Hem Davutoğlu ile hem Babacan ile olan münasebetimiz biraz daha somutlaştı. Tamam biz muhalefette böyle bir şey yapalım dedik. Ancak o zaman ittifakla ilgili avantaj da vardı.
"REFERANDUMA İHTİYAÇ KALMAZ"
Şu anda bunu dile getirenler eğer kendilerine muhalif diyorlarsa inanın bana ya hakikaten hiçbir siyasi görüşleri yok ya da aslında bugünkü gidişattan hiç rahatsızlık duymayanlar. İstediği kadar kendisini muhalif sansın ne yazar? Netice alabileceğin başka bir tablo var mı? Yok. Efendim benim tuttuğum parti daha büyük. Eh o zaman buyrun seçime tek başınıza girin. Gördük bunu daha önce. Muharrem İnce neydi? İşte büyük bir partinin adayıydı ama hiçbir etkinlik gösteremedi. Ekmeleddin İhsanoğlu üzerindeki ittifak kadar bile bir etkinlik gösteremedi. O yüzden bu altılı masanın liderleri bu görüşmeleri devam ettirelim ve birlikte hareket edelim dedik. Bunun geçmişten farkı var. Geçmişte sadece sistem değişikliğine evet mi hayır mı meselesi vardı. Şimdi bir süreç var. Bir cumhurbaşkanı seçilecek ve o cumhurbaşkanı bizim bu istemediğimiz sisteme göre seçilecek ve istemediğimiz sistem içinde lâyüsel dokunulmaz olacak.
Ama biz de diyoruz ki, kendisini lâyüsel görecek biri değil, en kısa zamanda sistemi değiştirecek, bunu samimiyetle isteyen hedefleyen birini aday gösterelim. 400’ün üzerinde vekil kazanırsa muhalefet ya da mecliste bu çoğunluk elde edilirse bu süreç kısalır, referanduma ihtiyaç kalmaz.
-Yani bu normal bir aday belirleme süreci değil, bu normal bir seçim değil, normal bir kampanya değil, çünkü aslında hiçbir şey normal değil ve kimse o şekilde bir beklentiye girmemeli mi diyorsunuz?
Aynen öyle. Bu çalışmaları da bizi de, gösterilecek adayı da bir geçiş sürecinin parçaları gibi görmesi lazım milletin.
- Anladım. Ama o zaman şunu söylemem gerekir, korkarım en muhalif bile ‘bu sistemi içselleştirdiği için’ bir ortak aday ve acilen bir kampanya görmek istiyor.
İşte bu beklenti, cumhurbaşkanın güdümüne girmektir. Bu ortada meşru bir sistem varmış gibi davranmaktır. Bu, sistemin oturduğunu kabul etmektir ve böyle bir kabullenişle muhalif olunmaz. Bu doğru değil. O yüzden biz altılı masadaki liderler olarak diyoruz ki, en önemli konumuz bu sistemi değiştirmektir. Çünkü bu diktatörlüğe götüren bir sistemdir. Bu sistemde cumhurbaşkanı meclisi hiç dikkate almıyor. En önemli konu bütçenin nereye harcandığıdır mesela. Plan bütçe komisyonu bütçeyi kabul etmediği zaman ne oluyor? Cevap: Hiçbir şey. Geçen senenin bütçesi %10 arttırılarak kabul ediliyor. Bugün ülke böyle bir durumda. O yüzden altını çize çize söylüyorum: Biz bu sistemi değiştirmek üzere yola çıktık. Buradaki partilerin her biri birbirinden farklı. Neden bir aradayız? Konu çok önemli olduğu için. Bu mesele o kadar önemliydi ki ama biz farklıyız diyemezdik. İcraatlarda ittifak edebildiğimiz konuları belirleyelim ve bunun üzerine politika oluşturalım dedik. Ne için? Geçiş süreci için.
- Altılı masada muhafazakar partilerin olması bazı muhalifler için rahatsızlık kaynağı gibi görünüyor. Buradaki rahatsızlık bu partilerin oy oranı mı, yoksa alttan alta İslamofibik kaygılarmı rol oynuyor?
Önemli olan azlık çokluk değil, önemli olan nasıl bir irade ortaya konulduğu. Bakın, Kemal Kılıçdaroğlu’nun siyasi tarihimizde önemli bir yeri var. Klasik CHP zihniyeti 1950’den beri Türkiye’de iktidar olmadı. En kabadayı oyu %25. Kılıçdaroğlu “Eğer biz toplumun tamamına açılmazsak iktidar olma ihtimalimiz yok” dedi ve bir selam verdi. Dedi ki “Gelin helalleşelim yaptığımız yanlışlardan dönelim. Biz karşımızdaki kesime hep acımasızca saldırdık. Vatandaş da bize destek vermedi. Ben bu politikamızı değiştiyorum” dedi. İlk defa biz kendisini Kudüs mitingine davet ettiğimizde 2020’de, öyle iyi bir konuşma yaptı ki arkadaşlarımız etkilendi ve çok alkış aldı. Kendisi de şunu fark etti: “Ben bugüne kadar hep mücadele ettiğimiz kesimle selamlaşmayı artırırsam sadece gönüllerini kazanmakla kalmam, oylarını da alabilirim”. Onun için adımlar atmaya başladı, parti meclisine başörtülü bir hanım bile aldı. Bir irade ortaya koyuyor. Bu son derece saygıdeğer.
- Kemal Bey’in başörtüsü meselesi hakkındaki çıkışını, yasa teklif etmesini nasıl değerlendirdiniz?
Son derece anlamlı buluyorum. Beklentinin de ötesinde bir adımdı o. Kimse CHP’den böyle bir yasa teklifinde bulunacağını tahmin etmedi. “Bunlar söylerler ama yetkiyi aldıkları zaman ne yapacakları belli olmaz, yine başörtülüleri ezerler” kanaati vardı. Kılıçdaroğlu ise dedi ki: "Bakın yasa teklif ediyorum”. Kanuni bir dayanak oluşturmaya kadar gitti yani. Ve bu teklifi tamamen kendisi düşündü. Hiçbirimizin yönlendirmesi yok, haberimiz yok. Kendi çıktı ve taraftarlarının bile tepkisini alma pahasına bunu yaptı. Sağ kesim hemen istismarcılıkla suçlamaya kalktı. Ben ne olursa olsun bu istikamette atılan bir teklifin müsbet karşılanması gerektiğine inanıyorum. Bundan dolayı da bu adımı destekliyorum.
-İktidar bu yasa teklifini bir tehdit kabul etti ve bunu 'gollük pas' olarak nitelendirip el yükselterek anayasa değişikliği teklifi yapmayı seçti. Bu durum Kemal Kılıçdaroğlu'nun aldığı eleştirileri artırdı. Sizce bu anayasa değişikliği teklifi meclise gelince ne olacak ya da ne olmalı?
Biz tavrımızı ortaya koyduk. Makul olan bir anayasa değişikliği teklifinin içine onu istismar etmeyecek bir teklif gelirse müsbet yaklaşırız dedik. Kamuoyu yoklamasına da giderse destek veririz. Ama mecliste halledilirse daha iyi olur. Anayasa değişikliği teklifinde bir başörtüsü atfı bile yok. Giyim kuşamı insanların kendi tercihine bırakan bir teklif. Bu yüzden herkes destek verebilir. Belki hatta "toplumun temel kabullerine zarar vermeden…" gibi bir ifade eklenebilir. "Bu işi uzatmaya kalkarsak nerede duracağı belli olmaz" endişeleri de bu şeklide giderilebilir. Ama bu hali de olur. Teklifin mecliste kabul edilmesi Türkiye’de çok müsbet bir hava doğmasını sağlar. Bizim en büyük problemimiz meseleler üzerinde görüşmek değil, o meseleleri kavga konusu haline getirmek. Bu noktada bir problemi daha aşmış oluruz.
Cumhuriyet dediğimiz, demokrasi dediğimiz iş bazı meseleler hakkında sonsuza kadar kavga etme rejimi değil. Bu anlamda ben gelen teklifi makul buldum.