Temel Karamollaoğlu: Atacak çok adımımız var
Saadet Partisi’nin 8’inci Olağan Büyük Kongresi Ankara’da yapılıyor. Kongrede konuşan partinin genel başkanı ve kongrenin tek adayı Temel Karamollaoğlu, “Yapacak çok işimiz, atacak çok adımımız var” dedi.
Saadet Partisi’nin 8’inci Olağan Büyük Kongresi, Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi Kongre ve Kültür Merkezi’nde ‘Kararlıyız, milletin iktidarında Saadet var’ sloganıyla düzenleniyor.
Partinin mevcut genel başkanı Karamollaoğlu’nun tek aday olarak katıldığı kongrede genel başkanlık düzeyinde değişiklik olmayacak, ama 75 üyeli Genel İdare Kurulu (GİK) ile Yüksek Disiplin Kurulu (YDK) üyelikleri için seçim yapılacak.
Kongre salonunda Karamollaoğlu için “Bilge başkan Temel başkan” sloganı atılırken, “Muhalefetteki son kongremizi gerçekleştirmiş olacağız inşallah” anonsları yapılıyor. Ayrıca ‘Saatlerinizi iktidara ayarlayın’ pankartı salonda asılmış durumda.
Kongreye, AKP, CHP, HDP, Gelecek Partisi, DEVA Partisi, Yeniden Refah Partisi, Büyük Birlik Partisi, İYİ Parti, Hüda Par, Demokrat Parti, Zafer Partisi ve Memleket Partisi temsilcileri katıldı. Öte yandan eski TBMM Başkanı ve AK Parti'li Bülent Arınç da katılım sağlayanlar arasında.
Kadın ve erkeklerin ayrı noktalardan girip ayrı oturduğu kongre salonunda, Milli Görüş’ün eski lideri Necmettin Erbakan’ın fotoğrafları da görüldü.
Kongrede konuşan Karamollaoğlu, AK Parti iktidarına yüklenirken, başta ekonomik alanda olmak üzere yaşanan sorunları ele aldı.
Karamollaoğlu şu ifadeleri kullandı:
"Değerli kardeşlerim; bundan tam 53 yıl önce merhum liderimiz Prof. Dr. Necmettin Erbakan Hocamız ilk adımını attığında; "bir çiçekle bahar olmaz" diyenler olmuştu. Kendisi de "ama her bahar bir çiçekle başlar." yanıtını vermişti. İşte bu salon, işte nice karakışlara direnen, nice susuz çöllere dayanan sizler... Artık dalları Kars’tan Edirne’ye, Horasan’dan Bosna’ya uzanan bir ulu çınarın temsilcileri olan sizler... Cenâb-ı Hakk'a hamdolsun; işte ben bu salonda kökleri maziye bağlı, dalları atiyi kucaklayan o ulu çınarı görüyorum.
Muhterem Divan, Kıymetli Delegeler...Yurt dışından ve yurt içinden teşrif eden aziz misafirler, siyasi partilerimizin, sivil toplum kuruluşlarımızın ve basınımızın güzide temsilcileri, Türkiye’nin dört bir yanından koşup gelerek bu salonu, muazzam bir coşku ile dolduran davamızın fedakâr mensupları; hoş geldiniz!
"Yaşanabilir bir Türkiye", "Yeniden büyük Türkiye" ve "Yeni bir Dünya"nın kurulması için gece gündüz çalışan hanım kardeşlerim, genç kardeşlerim; hoş geldiniz, sefalar getirdiniz! Allah sizlerden razı olsun...
Değerli hazirûn; sözlerimin hemen başında, atılan ilk tohumların yeşermesinde büyük emekleri bulunan öncülerimize rahmet diliyorum. Eşref Edip'i, Süleyman Arif Emre’yi, Fehmi Cumalıoğlu’nu ve Fehim Adak’ı rahmetle anıyorum. Ali Oğuz’u, Bahri Zengin’i, Cevat Ayhan'ı, Oya Akgönenç’i ve Ahmet Tekdal’ı minnetle anıyorum. Ali Soylu’yu ve Adnan Demirtürk’ü özlemle yâd ediyorum. Şevket Kazan’ı, merhum Yüksek İstişare Kurulu Başkanımız Oğuzhan Asiltürk’ü ve elbette Hareketimizin Kurucusu Prof. Dr. Necmettin Erbakan Hocamızı saygıyla, rahmetle ve şükranla yâd ediyorum...
Her biri takatinin sonuna kadar mücadele etmenin timsali oldular. Her biri azmin, mücadelenin ve ahde vefanın destanlaşmış birer örnekleri oldular... Allah hepsine rahmet eylesin…Mekanları cennet, makamları âli olsun. Rabbim bizleri de cennetinde buluştursun inşallah... Öncülerimizden olan ve bugün burada bulanan kıymetli büyüklerimiz Recai Kutan ve Yasin Hatipoğlu beyleri ve Lütfi Doğan Hocamızı da candan selamlıyor, hürmetlerimi arz ediyorum.
Yarım asrı aşkın bir süredir birlikte bu davaya omuz verdik, birlikte cezaevinde yattık ve birlikte ülkemizi karış karış gezerek derdimizi ve davamızı anlattık; Allah sizlerden razı olsun... Muhterem kardeşlerim, Türkiye'nin 81 ilinden bizleri takip eden kıymetli vatandaşlarımız; bugün tarihi bir günde ve tarihi bir dönemde kongremizi icra ediyoruz. Dün Cumhuriyetimizin kuruluşunun yıl dönümüydü. Aziz vatandaşlarımızın Cumhuriyet Bayramını tebrik ediyor, daha nice yüz yıllar diliyorum. Bu kongremiz de yeni bir başlangıcın ilk günü olarak tarihe geçecektir inşallah.
Bugün, bir kez daha "Yaşanabilir bir Türkiye", "Yeniden büyük Türkiye", "Yeni bir Dünya" ve "Yeni bir Yüzyıl" için besmelemizi çekiyor, kollarımızı sıvıyor ve yola koyuluyoruz. Yapacak çok işimiz ve atacak çok ama çok adımımız var. Çünkü bizi hasretle bekleyen insanlarımız var... Fakat hepimiz biliriz ki; tedaviden önce teşhis şarttır. Tedavi edilecek hastanın tomogrofisini ve MR'ını çekmek doğru tedavinin ilk adımıdır. Şimdi sizlerle 20 yılın sonunda, gelinen bu noktada 2022 Türkiye'sinin tomografisini bir görelim,
Şöyle bir özetleyelim istiyorum. Bakalım, ne durumdayız? Bakalım, kurulan cümlelerin toz pembeliği ile, gerçek hayatın üzerine çöken kara bulutların arasındaki renk farkına, devasa ton farkına bir göz atalım istiyorum.
Muhterem kardeşlerim; Biliyorum insanımızın önceliği ekonomi, çünkü kanayan derin bir yara. Ancak bilinmelidir ki; diğer her şey sonuç, adaletsizlik ve hukuksuzluk sebeptir! Devlet yönetiminde ve kamusal hayatta gömleğin ilk düğmesi adalettir, hukuktur! Bizler bugün, gömleğin o ilk düğmesinin yanlış iliklenmesinin, hatta son yıllarda koparılıp bir kenara atılmasının sonuçlarını yaşıyoruz.
Bir ülke düşünün; milyonlarca vatandaşı terör şüphelisi ilan edilsin, yüz binlercesi hakkında işlem yapılsın, on binlercesi de tutuklansın.... Bir ülke düşünün, koca koca adalet sarayları inşa edilsin; fakat aynı zamanda onlarca yeni cezaevi açılsın... Bir ülke düşünün ki; cezaevleri tıklım tıklım dolu olsun...
Adalet mekanizması, siyasilerin elinde adeta bir kılıç gibi kullanılsın... İşinden, ekmeğinden, özgürlüğünden edilen KHK mağdurlarının feryâdı arş-ı Âla'ya ulaşmış.... Fakat heyhât! Duyan yok! İnsanlar konuşmaktan, tweet atmaktan korkar hale gelmiş, yasaklarla mücadele edeceğini söyleyenler ise, yasakçı zihniyetin bizzat baş aktörü olmuş! Aziz vatandaşlarımız, kıymetli kardeşlerim; adalet düğmesi yanlış iliklenince ekonomide ve diğer her alan duvara toslamamak mümkün değildir! Adalet açığını kapatmadan; cari açığı, bütçe açığını ve dış ticaret açığını kapatmak mümkün olmaz! Hukuksuzluğun norm haline geldiği bir ülkede, gelir dağılımındaki adetsizliği gidermek mümkün mü?
İşte; 2022 Türkiyesi'nde milyonlarca işsizimiz var! Bakmayın siz kürsüde atılan nutuklara; milyarlarca liramız her yıl faiz lobilerine oluk oluk aktarılıyor! Milyonlarca asgari ücretlimiz açlık sınırının altında ve geri kalan milyonlarca çalışanımız da ancak yoksulluk sınırının altında bir ücrete mahkum edilmiş! Emeklilerimizin durumu ise hepsinden vahim... Zaten aldığı üç kuruşluk maaşı da doğrudan veya dolaylı olarak kızına, damadına, gelinine, torununa veren bu insanlara; reva görülen ücret bu mu olmalı Allah aşkına? Bugün bir telefon almak veya bir kafede oturmak bile kendisine lüks görülen evlatlarımız, siz iktidara geldiğinizde hayata gözlerini yeni açmıştı.
Ne kabahati var bu gençlerin? 60-70 yıllık ekmek teknelerini kapatan esnafımızın, enflasyon nedeniyle çarşı-pazardan eli boş dönen ev hanımlarımızın, kantinde istediğini alamayan çocuklarımızın ne kabahati var? Değerli misafirler; yoksulluk her geçen gün derinleşiyor!
"Bir test kitabı olmuş 100 lira, asgari ücretle çalışan babam nasıl alsın bunu?" diyerek, gözyaşları döken 14 yaşındaki liseli kızımızı dinleyince; nasıl duygulanmaz bir insan? "Ben işsiz kaldım, çalışamadım, ekmek bulamadım, namerdim yalan söylüyorsam... Fabrikaya iş bakmaya gittim, kapının önündeki bayat ekmeği adamdan rica ettim, aldım. Tavuklarımız var onlara götürecem dedim, yalan söyledim. Eve döndük ve eşimle beraber oturduk o ekmeği yedik.." diye anlatırken sesi titreyen, eşi de yanında gözyaşları döken insanlarımızı görüp de; nasıl kahrolmaz bir insan?
Böyle onlarca örnek var... Kaldı ki tek bir insanımız dahi bu durumda olsa, büyük büyük cümleler kurmaya utanır insan ya!
İsraf almış başını gitmiş! Artık ihalelerde yolsuzluk yapılıyor diyemiyoruz, adeta yolsuzluk yapmak için ihaleler yapılıyor. Allah'tan korkun! Devlet borçlu, millet borçlu! Kamu borçlu, özel sektör borçlu! Yanlış yatırımlarla var olan paralarımız, kaynaklarımız da betona gömüldü, geleceğimiz dahi ipotek altına alındı!
Değerli kardeşlerim, insanın yüreği yanıyor, hançeresi yırtılırcasına haykırası geliyor! Bu millet, ne istediniz de vermedi size? Allah aşkına bir ülke, hem de Türkiye gibi bir ülke 20 yıl sonra bu hale nasıl getirilir? Evet yollarımız, yüksek binalarımız, köprülerimiz, ihtişamlı devlet binalarımız, saraylarımız var. Ama toprak insansız, insanımız da topraksız bırakıldı! 20 milyon insanı İstanbul'a istiflemek, en hafif tabirle ahmaklık değil de nedir?
En bereketli topraklara sahip bir ülkede işte tarımı böyle bitirdiler! Eğitim denilince akıllarına bina geliyor, sağlık denilince de akıllarına yine bina geliyor... Yatırım denilince akıllarına sadece ama sadece beton ve asfalt geliyor... Eğitimde niceliği, niteliğe tercih ettiler. "Diplomalı işsizler" kervanına her yıl yüzbinlerce yeni gencimiz katılıyor. Dahası, ne eğitimde ne de istihdamda olan karamsar ve umutsuz on binlerce ev gencimiz var. Mühendislerimiz motokuryelik, ataması yapılmayan öğretmenlerimiz süpermarketlerde kasiyerlik, İBF mezunu milyonlar ise AVM'lerde tezgahtarlık yapıyor.
Kıymetli kardeşlerim, ekranları karşısında bizleri takip eden aziz vatandaşlarımız; sağlıkta en iyi yetişmiş insanlarımızı bu ülkeye küstürdüler. Düşünün siz; en iyi eğitimi alan en nitelikli insanlarımız, yoksulluk sınırında bir ücrete mahkum ve ağır çalışma koşullarında çalışmaya icbar ediliyor. Sonra da; "giderseniz gidin" deniliyor! Böyle bir iklimde akademisyen kalır mı, doktorlar durur mu Allah aşkına? Muhterem kardeşlerim, geliyoruz şimdi dış politikanın fotoğrafını çekmeye.... Büyük Ortadoğu Projesi adım adım uygulanıyor. Yani Büyük İsrail Projesi sinsi bir şekilde yürütülüyor. Birileri ise "normalleşmek" için sıraya girmiş! İslam dünyası sahipsiz, coğrafyamız darmadağın... Yeryüzü üzerinde kan ve gözyaşı oluk oluk akıyor, akıtılıyor...
ABD ile Rusya, NATO ile Şangay arasında adeta pinpon topuna dönen bir dış politika anlayışıyla hareket ediliyor. Boyla, posla, sembolik fotoğraflar ve kürsülerden atılan süslü nutuklarla içeride bir algı oluşturuluyor. Ama dışarda durum tam tersi... Irak'ta katledilen milyonlarca Müslümanın sorumlusu kim? Afganistan, Yemen, Keşmir, Filistin, Suriye, Doğu Türkistan'daki Uygur Türkleri; 20 yıl önce ne durumdaydı, şimdi ne durumdalar?
Coğrafyamızda sınırlar fiilen değişmiş, kendi sınırlarımız adeta kevgire dönmüş.. Milyonlarca mülteci oradan oraya savruluyor. Ayrıca Adalar ve Kıbrıs tam bir çıkmazda! Bugün başka meselelerde "diplomasi kahramanı" ilan edilenler ise; 20 yıldır tüm bu olup bitenleri ya seyretmiş ya da figüran olarak rol almış!"
Ayrıntılar Geliyor...