Kösem, Enerjinin fosil gündemi ve Çin ticaret modelini analiz etti
Dünya yazarı Burcu Kösem, enerjide fosil yakıtlardan yenilenebilir kaynaklara geçişteki son durumu masaya yatırdı. Çin’in bu konudaki modelini anlattı.
Dünya Gazetesi yazarı Burcu Kösem, bugünkü yazısını fosil yakıt gündemine ayırdı. Çin’in bu konuda oluşturduğu ticaret modelini anlattı. Türkiye için de önerilerde bulundu.
Burcu Kösem’in yazısı şöyle:
Enerjinin fosil gündemi ve Çin ticaret modeli
Çin, enerji ihtiyacının yüzde 25'ini Afrika’dan sağlıyor. İthalatı da önemli ölçüde bölgedeki alt yapı yatırımlarından elde ettiği gelirle karşılıyor. Türkiye olarak bu noktada enerji ihtiyacımızı karşıladığımız ülkelerle bu tarz ticari iş birlikleri yapılabilir.
Son haftalarda biri büyük diğeri ise orta ölçekte iki tane akaryakıt istasyonu el değiştirdi. Uluslararası Enerji Ajansı, ara ara fosil enerji dönemi sona eriyor; bu yeşil dönüşümde köprüden önceki son çıkış minvalinde açıklamalar yapsa da şu aşamada ve belki de önümüzdeki 5- 10 yıl, dünyada yeni savaşlara sebep olacak kadar bir fosil enerji açlığı var!
Bu yazımda öncelikli olarak akaryakıt istasyonlarının satılması noktasına değinmek isterim. Sizlerin de malumu olduğu üzere bu ayın ortasında oldukça büyük bir satış anlaşmasına imza atıldı. Petrol Ofisi Grubu, BP'nin Türkiye'deki akaryakıt operasyonlarını satın almak üzere hisse alım sözleşmesi imzaladığını duyurdu. BP ile ilgili çok kısa bir özet yapmak gerekirse:
-Türkiye’de 770 adet akaryakıt istasyonu olan BP İngiltere merkezli bir firma.
-BP, 1912 yılından bu yana yurdumuzda faaliyet gösteriyor.
-BP’nin, Bakü-Tiflis-Ceyhan Petrol Boru Hattı’nda da yüzde 30,1 hissesi var. Geçtiğimiz temmuz ayında satın alma konusunda pazarlık yapıldığına dair birçok habere rastlamıştık. Ancak satın alma kararının ardından, gerçekleşmesi için de 2024’te Rekabet Kurumu'nun da onayının gerektiğini bir kez de burada yazalım. Gerçekleşecek bu satış ile Petrol Ofisi, bayi sayısını ciddi artırmış olacak ve bayi sayısı 2 bin 705’e çıkacak. Ve bu alım ile birlikte Petrol Ofisi pazarın 5’te 1’ine sahip olacak.
Bu haber, kamuoyunda önemli bir yankı uyandırdı. Bu satış haberinin özellikle de BP’nin operasyonunu Türk bir firmaya devrederek çıkması gibi algılandığına da şahit oldum. 1941 yılında kurulan Petrol Ofisi, hali hazırda tamamen yabancı ortaklı bir firma. Dolayısıyla bu satış işlemi sonucunda Türkiye’den net bir yabancı çıkışı söz konusu olmayıp, birinden diğerine el değiştirdiği söylenebilir.
Diğer bir satış haberi ise görece daha küçük; T-Bank’ı alarak bankacılık sektörüne adım atan Zeren Grup, Altınbaş Holding’e ait Alpet’i satın almak için Rekabet Kurumu’na başvurdu. Rekabet Kurumu'nun onay vermesi durumunda Zeren Grup, 250 istasyonu bulunan Alpet’in tamamını devralacak.
Peki küresel tarafta neler oluyor?
Bizdeki akaryakıt istasyonlarını Petrol Ofisi’ne devreden BP’den başlayalım. FT’ın bir haberine göre, “IEA, petrol üreticilerinin yeşil yatırım konusunda 'kader anı' ile karşı karşıya olduğu konusunda uyardı”.
BP, 2030 yılında grup sermaye harcamalarının yaklaşık yüzde 50'sinin, elektrikli araç şarjı ve yakıt ikmal istasyonlarını kapsayan "geçiş" işlerine ayrılacağını söylüyordu. Hatta emisyonları azaltmayı amaçlayan büyük petrol üreticileri arasında liderliği üstlenmiş pozisyondaydı. Ancak sonuca bakıldığında, bu yıl emisyon azaltma planlarını yavaşlattığı ve petrol kârlarındaki artış nedeniyle petrol ve gazdan tamamen çekilmediği görülüyor.
Chevron, Exxon Mobile, Shell, Fransız Total Enerji gibi firmaların tamamının ya temiz enerji yerine düşük karbonluya yönelimi ya da hedeflenenin altında bir yeşil yatırım yapmasının altında da elbette fosil yakıt getirilerinin daha cazip oluşu var. Dolayısıyla fosil yakıt, tüm uyarılara karşın hakimiyetini açık ara sürdürmeye devam ediyor.
Türkiye’nin enerji görünümüne baktığımızda ise, doğal gazda yüzde 98, petrolde yüzde 92, kömürde ise yüzde 50 olmak üzere toplamda %70 enerjide dışa bağımlı olduğunu görüyoruz.
Toplamda yüzde 70 enerji bağımlılığı ister istemez fosil enerji ticareti ve arz güvenliğini de öne çıkarıyor. Türkiye’nin dış ticaret verilerine bakıldığında artan-azalan fiyatlara bağlı olarak en az yüzde 10’luk bir ekonomik kaybı bu noktadan veriyoruz. Bu durum da gerek ticaret ve finansman noktasında gerekse de diplomasi bacağında mevcut gelişmelere paralel yeni yolların da denenmesini gerekli kılıyor.
Neler yapılabilir?
Günümüzde kalabalık nüfusu ile enerji ve hammadde talebinin fiyat hareketlerine yol açtığı ülke Çin’in Afrika’daki ticaret modeli bize de referans oluşturabilir. Çin, enerji ihtiyacının yüzde 25'ini bölgeden sağlıyor. İthalatı da önemli ölçüde bölgedeki alt yapı yatırımlarından elde ettiği gelirle karşılıyor.
Çin şirketleri, finans kurumları ve hükümet, Afrika'da milyarlarca dolar değerindeki büyük barajların yapımına ortak oluyor. Uluslararası raporlara göre Çin, 2030'a kadar Avrupa Birliği'ni (AB) de geride bırakarak Afrika'nın en büyük ticaret ortağı olmayı hedefliyor. Halihazırda Çin Afrika’dan yoğun enerji ithalatına karşılık, büyük alt yapı projeleri sayesinde dış ticaret fazlası verir hale geldiğini görüyoruz.
Türkiye olarak bu noktada enerji ihtiyacımızı karşıladığımız Rusya, Kazakistan, Katar, Irak, Türkmenistan, İran, Libya, Azerbaycan, Türkmenistan, Cezayir gibi ülkelerle bu tarz ticari iş birlikleri yapabilir; normalleşme sürecinde olan diplomasimizi de bu yoğun ticaret anlaşmalarına paralel şekillendirebiliriz.
Diğer taraftan yeşil dönüşüme yönelik potansiyelimizi değerlendirdiğimde ise, 2022 yılında elektrik üretiminde yenilenebilir enerjinin kurulu gücünde Avrupa’da 5’inci, küresel olarak ise 12’inci ülke olmasının yanı sıra zengin kaynakları nedeniyle daha fazla finansman ve yatırıma ihtiyaç duyduğu aşikardır.
Özetle pek çok sektörde olduğu üzere fosil enerjiden kaynaklanan ithalatımızı düşürme (ihracatla karşılama) ya da dönüştürmek zorundayız ki; bu kanaldan gelen, ekonomik kaybı kazanca dönüştürebilelim.
DÜŞÜNDÜREN SORULAR
1-Bağlı bulunduğun ip diğer insanlarınkinden uzun olduğunda özgür olduğunu iddia edebilir misin?
2-Kifayetsiz muhterislerin her geçen gün sayısı artıyorsa biz de en az onlar kadar suçlu değil miyiz?
3-İnsanlık dışı her türlü eylemin yapıldığı savaşta insani duraksama için insani denilebilir mi?