Burcu Kösem: 2023 küresel ticarette kayıp bir yıl olarak tarihe geçecek
Dünya gazetesi yazarı Burcu Kösem, 2023’ün küresel ticarette kayıp bir yıl olarak tarihe geçeceğini belirterek “Küresel ticaretin pek küresel bir tarafının kalmamış olduğunu kabul etmek gerekiyor” dedi.
Dünya gazetesi yazarı Burcu Kösem, “Küresel ticaret açmazda” başlıklı bir yazı kaleme aldı.
Yazısında ülkelerin küresel çapta yaptığı ticarete ve ilişkilere değinen Kösem, “2023 pek çok farklı nedenden ama en çok da jeopolitik gerilimden ötürü küresel ticarette kayıp bir yıl olarak tarihe geçecek” dedi.
Bunda Rusya-Ukrayna savaşının yanı sıra Filistin’de yaşanan gelişmelerin de etkisinin olduğunu kaydeden Kösem, “Bu acımasız savaşın gündemiyle toplanan vicdan sahibi halklar bir tarafa, insan hakları bakımından çok zengin kabul edilen Batılı devlet liderlerinin gerçek yüzü bir kere daha gün yüzüne çıkmış oldu. Tüm bunlar yaşanırken, küresel ekonominin özellikle ticaret tarafında gözümüzden kaçan çok fazla değişken olduğu da bir gerçek” ifadelerini kullandı.
Allianz Trade’in ‘Küresel Ekonomik Görünüm Raporu’ndan aktarımlar yapan Kösem, 2023 yılının son iki yılın en zayıf küresel ticaretini yaptığını ve -0.6 daraldığını belirtti.
Kösem, “Bahsedilen bu talep kaynaklı şokun kişi başına gelirlerine etkisinin incelendiği bölümde en olumsuz etkiyi Vietnam, Slovakya ve Tayland’ın üstlendiğini ve Türkiye’nin en az etkilenen ilk beş ülkede yer aldığını okuyoruz. Türkiye’nin ise ağırlıklı olarak AB’den etkilendiği (-0.35’ten az etki) görülmekte. Kurum 2024 yılında 3.3 gibi hafif bir büyümeyle resesyondan çıkılabileceğini öngörmüş” dedi.
Kösem şunları kaydetti:
“Çünkü 2019’da 0.9’luk bir büyüme olmasına karşın baz etkilerini dikkate alırsam, 2024’te öylesine durgun bir yapıda geçecek gibi… Yaşadıklarımızdan, hissettiklerimizden ve de rapordan da anlıyoruz ki; 2023 pek çok farklı nedenden ama en çok da jeopolitik gerilimden ötürü küresel ticarette kayıp bir yıl olarak tarihe geçecek.
“YÜKSEK FAİZ ORTAMININ BERABERİNDE GETİRDİĞİ SORUNLAR OLUŞTU”
2023 ticarette kayıp yıl… Zira, Rusya Ukrayna savaşı ve buna yönelik Rusya yaptırımları, Çin ABD teknoloji savaşı ve onlarca kısıt, Tayvan gerilimi ve gerek yeşil dönüşüm gerekse de teknolojinin kullandığı emtialara ilişkin bloklaşmalar global ticareti oldukça zorladı.
Diğer taraftan ticaretteki sorunları sadece jeopolitik gerilimlerle de açıklayamayız. Makro ve mikro ekonominin kendi dinamiklerinden kaynaklanan pek çok sorunu da dikkate almamız gerekiyor. Öncelikli olarak yüksek enflasyon ve yüksek faiz ortamının beraberinde getirdiği pek çok sorun oluştu.
Bunlardan en önemlisi dünyada aç gözlülük olarak ifade edilen greedflation terimini de kapsayan fiyatlama davranışlarındaki bozulmadır.
Girdi ediniminin zorlaştığı ve fiyatının arttığı bir ortamda fiyat koyucu da ister istemez bir sonraki satın almasında fiyatın artacağı beklentisini satış fiyatlarına yansıttı. Bu da enflasyonun olması gerekenden daha çok artmasını da beraberinde getirdi…
Artan faizler reel kesim açısından kredi maliyetlerini arttırırken, fon temin edenlerin de geri dönüşlerini riske atmış oldu. Bu konuya Financial Times Yazarı Harriet Clarfet “Kurumsal Amerika devasa borç yığınıyla baş edebilecek mi?” başlıklı yazısında vurgu yapmış.
. Bu yazıda Clarfet, ABD’de Federal Rezerv’in verilerine göre 13 trilyon dolar tutarında bir borç var ve önümüzdeki 5 yıllık dönem içerisinde bunun 3 trilyon dolardan fazlasının ödenmesi gerektiğini, Moody’s, riskli borçlardaki küresel temerrüt oranlarının eylül ayına kadar olan dönemde yüzde 4,5'e ulaştığını ve bu oranın tarihsel ortalama olan yüzde 4,1'in üzerinde olduğunu, ABD'deki temerrüt oranının ise ocak ayında yüzde 5,4 ile zirveye ulaşacağını, ancak koşullar kötüleşirse bu oranın yüzde 14'e kadar çıkabileceğini öngörüyor.
LOJİSTİK TARAFINDA DA ENGEL VAR
ABD gibi sermaye piyasası son derece derinleşmiş bir süper güçte durumun bu hali alması dünyanın geri kalanı için açık ve net bir kredi sıkışması anlamına gelir. Ticaretin yürüyebilmesi ise kaynakların kıt olduğu ekonomide büyük ölçüde dış kaynak kullanımına bağlı. Doğrudan yatırımlar ve sermaye hareketlerine bakıldığında ise durumun çok daha sıkıntılı olduğu görülüyor.
Burada özellikle doğrudan yabancı yatırımlar ile büyüyen Çin’in durumu çok dikkat çekici; 2023 yılı eylül ayında ülkeye gelen yabancı yatırımların bir önceki yıla göre yüzde 34 düzeyinde düşüş kaydederek, 2014’ten bu yana en büyük daralmayı gördüğü biliniyor. Üstelik vaziyet her geçen gün artan kısıtlarla daha da derinleşecek gibi…
Küresel ticaretin önünde bir başka önemli engel de lojistik tarafında yaşanıyor.
2021 yılındaki Ever Given olayını çoğumuz hatırlıyordur. Süveyş Kanalı’nı 6 gün boyunca tıkayarak, önemli bir tedarik darboğazına neden olmuştu. Bu olaya ilişkin çeşitli komplo teorileri de ortaya atılıyor ancak önemli bir gerçek var ki; bu da küresel ısınma nedeniyle artık bu olaylara hazırlıklı olmamız gerektiği…
IMF’in bloğundaki bir yazıda (İklim Değişikliği Küresel Ticareti Bozuyor) Panama'daki kuraklık, aşırı iklim koşullarından kaynaklanan ticaret kesintilerinin dünya çapında nasıl yansıyabileceği ele alınmış: Ayda yaklaşık 1000 gemiyle 40 milyon ton mal taşınan (küresel deniz ticaretinin yüzde 5’i) Atlantik’le Pasifik’i bağlayan Panama kanalında kuraklık nedeniyle şubat ayında günlük gemi geçişinde yüzde 50 azalma riski olduğu ve bunun da tedarik zincirinde aksama yaratabileceği öngörülüyor.
Görüleceği üzere jeopolitik, ekonomik ve ekolojik başlıklarda pek çok etmen ne yazık ki küresel ticaretin karşısında yer alıyor.
Ülkemizde durum nasıl cereyan edecek? Türkiye’nin yükselen dış ticaret hacminin en önemli partneri AB… AB’den fazla etkilenmemesi belki de Çin’e alternatif olabilmesi, Körfez ve Afrika gibi yeni pazarlar bulmasına bağlıyken, Rusya’ya olan dış ticaretinin Çin tarafından ele geçirilmiş ve Batı tarafından üstü kapalı yaptırımlarla ablukaya alınmış olduğu da görülmekte…
Özetle artık küresel ticaretin pek küresel bir tarafının kalmamış olduğunu kabul etmek gerekiyor. Ve daha çok friendshore tarzı bir fragmantasyonla, kümelenmelerle merkantilizme yeniden dönüş var gibi… İşte bu noktada Türkiye’nin yeni STA’lar ile kendine bir hatta birkaç yol bulması kilit öneme sahip!”