Dünya ve Türkiye, iklim değişikliğiyle mücadele hangi aşamada? / Al Ain Türkçe Özel
İklim değişikliğinin ortaya çıkardığı kriz dünyanın önünde... Kriz afetlerle iyice su yüzüne çıkmış durumda. Konuyu Çevre ve Siyaset Bilimci Dr. Nuran Talu ve TESPAM Başkanı Oğuzhan Akyener’le konuştuk.
Akdeniz Havzası'nın iklim değişikliğine olan hassasiyeti Türkiye'yi de etkiliyor. WWF-Türkiye raporu ve İklim Değişikliği Ulusal Eylem Planı, ülkenin sıcaklık artışları, kuraklık ve yağış değişimleri gibi olumsuz etkilerle karşı karşıya olduğunu belirtiyor. Su kaynakları, tarım ve ekosistemler ise alarm veriyor.
Türkiye ve dünyada iklim değişikliğine karşı alınan tedbirleri Çevre ve Siyaset Bilimci, Küresel Denge Derneği Başkanı Dr. Nuran Talu ve Türkiye Enerji Stratejileri ve Politikaları Araştırma Merkezi Başkanı Oğuzhan Akyener’le konuştuk.
Çevre ve Siyaset Bilimci Dr. Nuran Talu, "Türkiye'nin iklim değişikliğiyle mücadelede yerel ve "uluslararası alandaki politika ve stratejileri nelerdir ve bu stratejilerin etkinliği ne ölçüdedir? sorusuna şu cevabı verdi;
“Türkiye yıllar önce 8. beş yıllık kalkınma planıyla iklim değişikliğiyle mücadeleye başladı. Devlet bürokrasisi ulusal boyutta meseleye hakim. Siyasi irade anlamında da İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi’ni imzalamış ve taraf olmuştur.
Türkiye iklim değişikliğinin var olduğunu inkar etmeyen bir politika izliyor. Bazı devletler bunu inkar ediyor ancak Türkiye bunun var olduğunu kabul ediyor ve mücadele ediyor.
Sera gazı emisyonlarının azaltılması konusunda Türkiye yenilenebilir enerjiye önem veriyor. Yatırım yapıyor. Daha fazla yatırım da yapmayı planlıyor.
İklim değişikliği artık kriz boyutunda. Etkilerini çok ciddi görmeye başladık. Mesela kuraklık sinsi bir afettir ve çiftçiyi vurmuş durumda. Tarımda ciddi önlemler gerekiyor.
Türkiye Kasım 2021’de Paris İklim Anlaşması’nı imzaladı ve söz verdi. Dedi ki ‘Ben 2053 yılına kadar kömür, doğalgaz ve petrol kullanımımı azaltacağım. Yenilenebilir enerji kaynaklarına ağırlık vereceğim.’
Siyaset belgelerinde Türkiye, birçok ülke içinde doğru planlama kararlarını yazmıştır. Uygulamada yeterli bir seviyeye gelmiş değiliz. Daha çok aktörlü çalışmaların yapılması lazım. Üniversitelerin daha fazla devreye sokulması lazım. Hükümet politikaları açısından bakıldığında önemli adımlar atıldı. Ama uygulamada eksiklerimiz var. Çünkü bu adımlar büyük yatırım gerektiriyor. Fonların oluşturulmasını gerektiriyor.
Dr. Nuran Talu’ya “Türkiye'de yaşanan doğal afetlerin (örneğin orman yangınları, sel felaketleri) sıklığı ve şiddeti iklim değişikliği ile ne kadar ilişkilidir ve bu konuda hangi önlem ve adaptasyon stratejileri benimsenmektedir?” Sorusunu da yönelttik. Talu bu soruya şu cevabı verdi;
“İklim Değişikliğinin Etkilerine Türkiye’de Uyum Eylemi isimli bir proje hazırlanıyor. Bu çalışma dört yıldır sürüyor ve bitmek üzere. Bu projenin amacı iklim değişikliğiyle oluşması muhtemel afetlere karşı yapılması gerekenleri ortaya koymak. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı bu projeyi yakında açıklayacak.
Bu projenin içinde yağmur suyu biriktirilmesi için yatırım yapılması, diğer afetlere karşı hangi önlemlerin alınması gerektiğine yönelik birçok konu var.
Bu afetlere karşı en başta kentleşme kararlarını doğru almak gerekiyor. Dere yataklarını binalara kurban etmemek gerekiyor. Burada afet geldikten sonra krizi yönetmek önemli. Ama afet gelmeden önlem almak daha önemli. Bu risk yönetimidir ve bilimsel olarak kapsamlı şekilde yapılması gerekiyor. Birçok bakanlığın ve kurumun yetki alanına giren kısımlar var.”
Enerji boyutu
İklim değişikliğinin enerji boyutu da oldukça önemli bir nokta. Bu konuda, Türkiye Enerji Stratejileri ve Politikaları Araştırma Merkezi Başkanı Oğuzhan Akyener’e de “Özellikle fosil yakıtların kullanımı, iklim değişikliğine nasıl bir etki yapmaktadır ve bu konuda sürdürülebilir enerji kaynaklarına geçiş ne düzeyde?” sorusunu sorduk. Oğuzhan Akyener soruya şu cevabı verdi;
“İklim değişikliğinin haliyle en önemli sebebi -bunun teorisel olduğunu söyleyelim- fosil yakıtlar sebebiyle artan kirlilik. Bu kirlilik yeryüzüne gelen güneş ışınlarının dünyaya gelip tekrar dönmesini engelleyen bir durum ortaya çıkarıyor. Bu da dünyanın daha fazla ısı tutmasına sebep oluyor ve ısınmaya neden oluyor. Bu süreç tamamiyle sera gazı emisyonları nedeniyle gerçekleşiyor.
İklim değişikliği ya da küresel ısınmaya neden olan faktörlerinin başında karbon emisyonları geliyor. Karbon emisyonlarının da yüzde 80’e yakını enerji kaynaklı. Fosil yakıtların tüketilmesiyle oluşan salınım sebebiyle gerçekleşiyor. En çok karbon emisyonuna sebep olan ürünler Kömür, petrol ve doğalgaz diye bir sıralama yapabiliriz.
Her ne kadar biyoyakıtlar temiz olarak nitelense de onlar da karbon emisyonu yapıyor. Şunu da unutmamak gerekiyor. Nükleer enerji ve yenilenebilir enerji sıfır karbondur. Ama bu kaynakların üretilmesi için de bir karbon emisyonu gerekiyor. Dünya karbon emisyonuyla mücadele konusunda elektrikli araçları umut olarak görüyor. Ancak elektrikli araçlara elektrik üretmek için kömür yakılıyor. Çünkü yakıtlar yeterli değil. Dünya 2100 belki 2200 yıllarına kadar kömürü bırakamayacak gibi görünüyor.
Dünyada yenilenebilir enerjiye geçiş hedefleri hiçbir zaman tutmadı. Birçok yatırım yapılıyor fakat yeterli değil. Türkiye batılı ülkelerden daha önde.
Çin yenilenebilir enerji yatırımlarında en önde ama aynı zamanda en çok kömür tüketen ülke... Çünkü enerji açığını kapatmaya yenilenebilir kaynaklar yetmiyor. Dünyadaki yenilenebilir enerji yatırımlarının bölümünü Çin yapıyor ama yine de elektrik üretiminde yüzde 70 kömür kullanıyor.
Dünya yenilenebilir enerjiye geçişte iyi bir ivme yakaladı ancak henüz yeterli seviyede değil. Yeşil dönüşümün, sıfır karbon hedeflerine ulaşmak için dünyada çok büyük nükleer adımlar atılması gerekiyor. Güneş ve rüzgarla enerji açığının kapatılması zor görünüyor. En çok yatırımın nükleer enerjiye yapılması gerekiyor.