Burhanettin Duran: Erdoğan ve Özel'in normalleşmeden anladıkları farklı
Sabah yazarı Burhanettin Duran, siyasette başlayan normalleşme tartışmalarına ilişkin yazısında Cumhurbaşkanı Erdoğan ile CHP Genel Başkanı Özgür Özel’in anladıklarının farklı olduğunu belirtti. Duran, anayasa tartışmalarına da değindi.
Sabah yazarı Burhanettin Duran, “Yeni gelişmeler normalleşmenin seyrini nasıl etkiler?” başlıklı bir yazı kaleme aldı. Duran yazısında CHP Genel Başkanı Özgür Özel’in normalleşme arayışını ‘hem müzakere hem mücadele’ olarak formüle ettiğini belirterek CHP’nin AYM kararlarına dikkat çektiğini söyledi.
“CHP çevreleri, Kavala ve Demirtaş ile ilgili beklentilerini gizlemediler” diyen Duran, “Gezi Parkı davasında yeniden yargılama talebinin yeni mahkeme heyeti tarafından reddedilmesi, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı'na atama, 6-8 Ekim olayları davasında dün verilen cezalar ve Ayhan Bora Kaplan davasına ilişkin gelişmeler normalleşmenin ne olduğu üzerine yeni bir siyasi polemik dönemini açıyor” ifadelerini kullandı.
Özel’in Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı olarak Muhsin Şentürk’ün atanmasının normalleşmeye uygun bulmadığını hatırlatan Duran, “Yine CHP Genel Başkan Yardımcısı Günaydın da 6-8 Ekim olayları davasında verilen kararları "Türkiye'nin çağdaş hukuk devletinden ne denli uzaklaştığını" ve "AK Parti ile normalleşme sözcüklerinin birbirine mesafesini göstermesi bakımından tarihi" olarak niteledi.
Halbuki Cumhurbaşkanı Erdoğan son konuşmalarında siyasi partiler arasındaki yumuşamanın bir ihtiyaç olduğunu belirterek bu iklimin "Türk siyasetinin normali haline gelmesini" ümit ettiğini söyledi. Erdoğan ve Özel'in konuşmalarındaki yumuşama ve normalleşme kelimelerinin kullanımı birbirine yakınlaşsa da bunlardan anladıklarının farklı olduğu anlaşılıyor” ifadelerine yer verdi.
“HIZLI BİR BAHAR HAVASINDA OLMAYACAK”
Duran yazısında şunları kaydetti:
“Kılıçdaroğlu dâhil CHP çevrelerinden iktidar ile müzakeresinde eleştiri alan Özel, normalleşmeyi kendisi tanımlamak istiyor. Halbuki AK Parti de MHP de CHP de ve DEM Parti de normalleşmeden farklı şeyler bekliyor. İktidar çevreleri, CHP ve muhalefetin diğer kısımlarının normalleşme çerçevesinde neyi değiştireceğini sorguluyor.
Özel'in hükümet eleştirilerinde kolaylıkla "saray" nitelemesine başvurabilmesi söylemlerin bile kolay normalleşmediğini düşündürüyor. Kaldı ki, farklı toplumsal gruplara ulaşmak için CHP'nin siyasi söylemini değiştirmesi (Arapça tabelaları kaldıran kendi belediyelerini eleştirmede olduğu gibi) iktidar ve muhalefet ilişkisinde normalleşme anlamına gelmez.
Siyasette normalleşmenin hızlı bir bahar havası olamayacağı açık. Uzlaşmalara ulaşmak uzun süredir korunan siyasi pozisyonların gözden geçirilmesini gerektirebilir. Ancak normalleşmenin bir tarafın "taleplerinin ve mücadelesinin müzakeresi" olarak anlaşılması doğru bir yaklaşım olmaz. İçine girdiğimiz yeni diyalog ve müzakere sürecine dair yorumda bulunurken iktidar ve muhalefetten geçtiğimiz dönemdeki mücadelelerini terk etmelerini beklememek gerektiğini söylemiştim.
Sözgelimi 2013 ile 2016 arasındaki türbülans ve buna karşı verilen mücadele AK Parti açısından farklı bir anlam taşıyor. Gezi olayları, 17-25 Aralık emniyet-yargı darbe girişimleri ve 15 Temmuz darbe girişimi Türk siyasi hayatının gidişatını değiştiren kritik olaylardı.
“ANAYASA TARTIŞMASINI ÖNEMSİYORUM”
Bu itibarla darbe girişimlerine karşı yürütülen mücadelenin gevşetilmesini normalleşme olarak sunmak fayda getirmez. Yeni Anayasa tartışmasını bunun için önemsiyorum. Normların, ortak değerlerin ve bir toplum sözleşmesi arayışının geleceğe doğru bir tartışmayla yürütülmesi faydalı olabilir.
Elbette siyaset kurumu ve liderler önümüzdeki günlerde yazımın başında bahsettiğim sembolik davalarda çıkan kararlara dair yoğun bir söylem mücadelesi yürütecektir.
Kritik husus zorluklara rağmen "yumuşama- normalleşme" sürecine sahip çıkmaktır. Bakalım bu yeni gelişmeler, normalleşme söyleminin aktörlerini ve tercihlerini nasıl etkileyecek? Sert söylemlere mi dönülür yoksa yeni siyasetler geliştirerek normalleşmede ısrar mı edilir?”