Bu yaz hangi bölgeler kuraklık tehlikesiyle karşı karşıya? / Al Ain Türkçe Özel
Türkiye’de kuraklık riski büyüyor. Öngörüler krizin yaklaşmakta olduğunu gösteriyor. Su Politikaları Derneği Başkanı Dursun Yıldız, Al Ain Türkçe’ye hangi bölgelerin kuraklık riskiyle karşı karşıya olduğunu anlattı.
Tarım ve Orman Bakanlığı’nın verileri Türkiye’nin git gide su kaynaklarını kaybettiğini ortaya koyuyor. Tahminler oldukça vahim sonuçlar ortaya çıkabileceğini gösteriyor.
Önümüzdeki dönem bir yana ocak ve şubat ayları oldukça sıcak geçti. Bu yaz Türkiye’nin bazı bölgeleri sıkıntılı günler geçirebilir.
Su Politikaları Derneği Başkanı Dursun Yıldız’la bu yaz ve önümüzdeki yıllar için Türkiye’deki riski konuştuk. Yıldız’ın Al Ain Türkçe’nin sorularına verdiği cevaplar şöyle;
Tarım ve Orman Bakanlığı’na göre Türkiye 2030 yılına kadar su kaynaklarının yüzde 20’sini kaybedecek ve su kıtlığı çeken ülkeler arasına girecek. Bu kışı da oldukça sıcak geçirdik. Önümüzdeki döneme geçmeden önce bu yaz için beklentiniz nedir? İklim değişikliğinin etkisiyle bu yaz Türkiye ne gibi sıkıntılar yaşayabilir? Bu konudaki öncü veriler ne diyor?
Ülkemiz 2023 yılı kasım ayı ortalarına kadar yine kurak bir sonbahar geçirdi. Daha sonra aralık ayında düşen yağışlar su yönetimini biraz rahatlattı. Ancak daha sonra ocak ve şubat aylarında yine beklenen yağışları özellikle bazı bölgelerimizde alamadık. Ayrıca ocak ve şubat ayları AB’nin Akdeniz çanağındaki ülkeleri İspanya, İtalya ve Yunanistan için de kurak geçti. Hatta Ocak 2024 resmi olarak kayıtlara geçen en sıcak ocak ayı oldu. Bunu AB’nin İklim Değişimi Gözlem Programı Copernicus açıkladı.
Copernicus aynı zamanda dünyanın ortalama sıcaklığının sanayi öncesi döneme göre kritik eşik olan 1,5 dereceyi de aştığını bildirdi. Bu da iklim değişikliği etkisini azaltmak için alınan önlemlerin yetersizliğini ortaya koyuyor ve endişelerin artmasına neden oluyor
Ülkemizde mart ve nisan aylarında yağışların ortalamanın üstüne çıkmaması durumunda bugüne kadar daha az yağış almış olan Orta Anadolu, Orta ve Güney Ege, Trakya’nın Batısı ve Doğu Anadolu’nun doğusunda bölgesel olarak kurak bir yaz geçirebiliriz. Meteoroloji Genel Müdürlüğünün yayınladığı Meteorolojik Kuraklık Haritası da bu tahminimizi doğrular bilgiler içeriyor.
Tarım ve Orman Bakanlığı’nın 2030 öngörülerine dönersek Türkiye kuraklık ve çölleşme tehlikesiyle karşı karşıya diyebiliriz. Bu tehlikenin en yoğun olacağı bölgeler nereler?
Türkiye bir bölgesel kuraklık ülkesi. Ülkemizin büyük bölümünde yarı kurak iklim koşulları yaşanıyor. Buna bir de iklim değişikliği ile ortaya çıkan aşırı hava olayları eklendiğinde bazı bölgelerimizde aşırı sıcak hava dalgaları, kısa süreli, ani yağışlar, seller ve tarımsal kuraklık ortaya çıkıyor.
Su Yönetimi Genel Müdürlüğünün yaptığı çalışmalara göre 2030 yılında bazı nehir havzalarımızda su açığının oluşacağı görülüyor. Bu havzalarımız Meriç, Ergene, Susurluk, Kuzey Ege, Gediz, Küçük Menderes, Büyük Menderes, Kızılırmak, Konya Kapalı havzası, Burdur Akarçay, Ceyhan, Fırat, Dicle ve Asi havzaları olarak görülüyor.
Bu tehlikeye karşı yapılması gerekenler, alınması gereken tedbirlerle ilgili oldukça fazla konuşuldu. Klasik tedbirler biliniyor konuşuluyor. Bunların dışında susuzluk ve kuraklığa karşı olağanüstü hangi tedbirler alınabilir? Bu olağanüstü tedbirler tehlikeye ne kadar durdurabilir?
Bu konuda alınması gereken tedbirlerin temel olarak iki ayağı var. Bunlardan birincisi yapılması gerekenlere ve riskin yönetilmesine yönelik planlama çalışmaları ki bu konuda havza ölçeğinde planlama çalışmalarımız büyük ölçüde tamamlandı. İkincisi ise bu planların havza ölçeğinde etkin bir şekilde ve katılımcı bir yönetim anlayışıyla uygulanması.
Kuraklık çok sinsi bir afet türüdür. Gelip yerleştiğinde çok büyük, kalıcı ve uzun süreli birçok sektörü etkileyen zararlar verir. Bu nedenle alınacak tedbirlerin en etkilisi yaptığınız planların tehlikenin tespiti ile aşama aşama uygulamaya geçirilmesidir. Ancak bu uygulamaların başarılı olması için daha önceden, verimli su kullanımı, kuraklığa dayanıklı bitki türleri, toplumsal farkındalığın artması gibi bazı hazırlıkların da yapılmış olması gerekir.
Meteorolojik, hidrolojik ve tarımsal kuraklıklarda olağanüstü tedbirler alarak oluşmuş olan bir krizin yönetiminde sağlanacak başarı sınırlıdır. Bunun için olağan planlı tedbirlerle riskin krize varmadan yönetilmesi çalışmalarına önem ve öncelik verilmelidir.
Risk yönetiminin etkin bir şekilde yapılabilmesi için su yönetim anlayışımızdan su kullanım alışkanlıklarımıza kadar radikal bir düşünce devrimi yapmak zorundayız. Oluşan yeni şartlara göre kurumsal kapasitemizi geliştirmek ve yeni bir su yönetim anlayışı ve su kullanım kültürü yaratmak zorundayız. Aksi taktirde oluşacak krizleri yönetmek zorunlu kalacağız ki bunda başarı şansımız sınırlı, ödeyeceğimiz fatura yüksek olur. Çünkü su, enerji, gıda ve çevre güvenliği konuları birbirleri ile yakın ilişki içinde olup artık birer ulusal güvenlik konusu olarak ele alınmaktadır.