Nazlı Sarp: Türkiye kendisine yeni rota belirlemiş durumda
Dünya yazarı Nazlı Sarp, Türkiye’nin uluslararası ticarette attığı adımları yazdı. Konjonktürü değerlendirdi, Elon Musk’la görüşmeye dikkat çekti.
Dünya Gazetesi yazarı Nazlı Sarp, Türkiye’nin son dönemde hem ticari hem diplomatik alanda attığı adımları değerlendirdi. “Türkiye’nin stratejik olgulara yaklaşımı güçleniyor ve bu süreç, kendi içinde tutarlı” dedi.
Nazlı Sarp’ın yazısı şöyle;
Musk’tan Baharat Yolu’na Türkiye’nin jeoekonomi gündemi
Ticaretin yaygınlaşması ve bol etkileşimli bol bağımlılık yaratan Batılılaştırma savı, Çin’in siyasi ağırlık kazanmasıyla sekteye uğradı denilebilir.
Şimdilerde ise daha çok Asya merkezli bir başkaldırı ile AB ve ABD müttefikliği üzerinden çok çeşitli ve yeni kutup noktaları beliriyor. Türkiye ise Rusya Ukrayna savaşındaki başarılı ara buluculuk rolü, Karadeniz hattında yer alması ve Batı-Doğu eksenindeki önemli jeopolitik rolüyle ekonomik olarak da kendine yeni bir rota belirlemiş durumda.
G20 ile başlayan ve BM Genel Kurulu temaslarıyla devam eden süreçte, hem kendine dış politikada yeni bir alan açmakla hem de ülkeye doğrudan yabancı yatırımları çekmekle ilgili yoğun bir mesaisi oldu. Bu temaslarla ilgili çıkarsamalara gelmeden önce mevcut küresel görünüme de kısaca değinmek faydalı olacaktır.
Rusya Ukrayna savaşının ABD tarafından uzatılmak istenmesi ki burada savunma sektörünün ekonomik çıktıya katkısı ihmal edilemez (örneğin F16’lar ABD’de sadece ihracat için üretiliyor), AB ekonomisini her ne kadar siyasi olarak ABD ile bir söz olsa da iyice kırılganlaştırdı.
Ancak küresel manzaraya asıl katkının ne yazık ki masum insanların öldüğü bir savaştan çok Çin -ABD ve AB katmanlarındaki teknolojik (yeni ticari) gerilimden geldiği de yadsınamaz. Hal böyle olunca yeni ticari koridor ve pazar arayışları ön plana çıkmış oldu.
Diğer taraftan küresel merkez bankalarının sıkılaşma adımları ve rezerv para doların güvenli liman olmayı sürdürmesi, doğrudan yatırım ikliminin de küreselleşmeden uzaklaşarak Asya ve Körfez ülkeleri üzerinden yerelleşmesini beraberinde getirdi.
Türkiye ise hem G20 hem de BM’ye eli gayet güçlü (Tahıl anlaşması ve İsveç’in NATO üyeliği) olarak giderken karşılaştığı en önemli handikap kısa adı IMEC olan Hindistan-Ortadoğu-Avrupa Ekonomi Koridoru oldu. Türkiye’yi içine almayan koridor, Çin’in OBOR(TKTY) projesine alternatif olması bakımından Biden ve AB yetkilileri tarafından şiddetle destekleniyor.
Türkiye’deki genel yaklaşım da Hindistan’ı Ortadoğu üzerinden Avrupa’ya bağlayacak bu koridorun fizibıl ve gerçekçi olmadığı yönünde. Cumhurbaşkanı ve Dış İşleri Bakanı da Türkiyesiz bir koridorun olmayacağı yönünde açıklama yaptılar. Hindistan, her ne kadar şu an Çin’e karşı tercih edilmiş bir ülke olarak görülse de aslında şimdiki yönetimin Batı’yla arasında çatlaklar var.
FT’nin haberine göre Başbakan Trudeau G20 toplantısında Kanada istihbaratının, Hintli ajanların Haziran ayında Vancouver'da bir ayrılıkçı Sih'e düzenlenen suikasta karıştığı yönünde 'inandırıcı iddiaları' olduğunu duyurması ve bu konuyla ilgili iddiaların güçlenmesi Hindistan’ın Batı’yla arasını açacak gibi duruyor. İki ülke arasında şimdiden diplomatik bir kriz çıkmış gözüküyor.
Diğer taraftan Cumhurbaşkanının BM’deki konuşmasında “Dünya beşten büyüktür” vurgusunu yinelemesi ve tüm dünya devletleri açısından kapsayıcı ve çözüm odaklı yaklaşımı dikkatleri üzerine çekti. Dış ülke başkanları ve temsilcileri nezdinde pek çok görüşme ve toplantı gerçekleştirildi ancak elbette en ilgi çekici olanı Elon Musk’la Cumhurbaşkanının toplantısı oldu.
Oğluyla toplantıya katılan Musk, İzmir’de yapılacak Teknofest’e davet edildi ve kendisine, hem SpaceX hem de Tesla konusundaki yatırımlarını Türkiye’de yapması önerildi. Çok çabuk bir biçimde Starlink uydusu için BTK’ya başvuru yapıldığı haberi alındı ki umarız Tesla fabrikası kurulumu için girişimler de fazla gecikmez.
Özetle Türkiye’nin stratejik olgulara yaklaşımı güçleniyor ve bu süreç, kendi içinde tutarlı. Elon Musk , Batı’ya özgü bir düzen karşıtlığı sergileyen ve siyasi olarak da popüler biri; hiç kuşkusuz teknoloji alanındaki başarısını X’le taçlandırmış olması burada önemli bir faktör. Onun biyografisini yazan Walter Isaacson , Gillian Tett’e verdiği röportajda popüler algının aksine Musk'un "Trump'tan hoşlanmadığını, kendisinin bir dolandırıcı olduğunu düşündüğünü" belirtiyor ki bu da düzen karşıtlığının niteliğini ortaya koyan bir argüman.