Tek Kutuplu Dünyanın Çöküşü
“Eğer savaş kaçınılmazsa, önce siz vurmalısınız!” bu sözler Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’den alıntılanmıştır.
Soğuk Savaş’ın sona ermesinden bu yana 30 yıldan fazla zaman geçti. Bu, gerçekten de uzun bir zaman. O dönemden hafızaya kazınanlar; yıpranmış bir haber şeridi, boğuk sesler, yıllar içinde elle yapılmış bir filmin çürüyen parçaları, renkleri solmuş eserler.. 1991 yılı, barış içinde bir arada yaşamanın son yılıydı. O yıl, 15 yaşıma girmiştim. O yıl, benim ve halkımın nelerle karşılaşacağını, neleri yaşamak zorunda kalacaklarını tahmin bile edemediğim yıldı. Biz, SSCB vatandaşları olarak, ulusal olarak herhangi bir bölünme yaşamadık, herkesi kendimize kardeş görme duygusu hakimdi bizde ve pasaporttaki “beşinci hane” bize göre hiçbir şey ifade etmiyordu. Güzel ve huzur dolu şehir Grozni’nin sembolü, “Krasny Molot” fabrikası ve birkaç hektarlık alana uzanan sanayi bölgesiydi. Burada, hareket hiç durmazdı. İşçiler; çalışkan ve basit Sovyet işçileriydi. Çeçenler, Ruslar, İnguşlar, Ukraynalılar, Yahudiler, Gürcüler, Ermeniler ve sevgili Sovyet halkının tüm kesimlerinden insanlardı. Hepsinin tek bir amacı vardı; Sevgili İnguş ve Çeçen Cumhuriyeti'nin adını ve prestijini yükseltmek, anavatanın tüm bölgelerine, en ücra yerlerine, üzerinde “Made in Grozni” ibaresi bulunan ürünleri gururla dunyaya sunmaktı.
Fakat birkaç dakika içinde güzel şehrim Grozni, halkının kırmızı kanıyla boyandı. O an herkes, uyruğu, dini ve milleti ne olursa olsun, trajedinin boyutunu hissetmeye başladı. Savaş, evime bütün kara yüzü ile girdi. Her gün zor kararlar vermek zorunda kaldık. Bu kararlar sadece kendim ve ailemin kaderiyle ilgili olsaydı kolay olurdu belki, ama bütün bir halkın kaderi sana bağlıysa, o zaman "sorumluluk”, en ince ayrıntıyı düşünerek doğru okumaya dönüşüyor.
O zor zaman, ulusalcılıktan kaynaklanan nefret duygum arttı, Çeçenler tarafından hor görülen “hırsızlık” terimi, günlük ortak kullanılan terimlerden biri haline geldi ve ulusun kalbindeki ünlü “Halkların Dostluğu” anıtı, şehirde köle ticaretinin merkezi noktası oldu. Sovyet halklarının ayrılmaz dostluğunu simgeleyen Nikolai Gikallo, Aslan Bey Sheripov ve Gabor Akreev, çetenin "üç budala" lideri olarak tanıtılmaya başlandı. Bu da, çıkışı olmayan bir son demekti.
Bugün, sevgili ve kardeş Ukrayna halkının yıllar sonra kendilerini, aynı trajedinin içinde bulmaları ve aynı gerçekle yüzleşmeleri beni derinden üzüyor. Nitekim, bizler yakın geçmişte, ilk Başkanımız Akhmat-Khaji Kadirov’un kahramanca mücadelesi sayesinde, bu trajedinin üstesinden gelebilmiştik.
Bağımsız Devletler kurulduğunda, eski Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği'nin her bir vatandaşı, eski Sovyet cumhuriyetleri arasında çizilen sınırların, dostluk ve kardeşliğin kalın iplerini koparamayacağına, tek vücut olan halkları parçalayamayacağına içtenlikle inanmıştı. Ama yanılmışız.
Ben, Çeçenistan Cumhuriyeti'nin ilk cumhurbaşkanı, Rusya'nın kahramanı Akhmed Khadji Kadirov’un oğlu Ramazan Akhmatovich Kadirov. O, ulusal bir kahraman olarak sadece kelimelerle değil, uygulamalarıyla tarihe geçti. Çeçen halkını kurtarmak için hayatını feda etti. O’nun yolunda yürüyen ve Vladimir Putin'in sadık piyadesi olarak ben, ülkemizin çıkarına olan her konuda desteğe ve eyleme hazır olduğumu beyan ederim.
Bu makalemde, Cehennemin yedi çemberinden geçmeye mecbur edilen bir halkın temsilcisi olarak, zorlu yaşam tecrübelerime ve çetin muharebe deneyimime dayanarak, dünyanın siyasi haritasında olup bitenleri sizlere aktarmaya çalışacağım sevgili okuyucularım.
24 Şubat, Moskova saati ile 05.30'da, tüm dünyada gergin bir hava vardı, çünkü Kremlin'de kısa bir zaman önce, Donetsk ve Luhanks’ta 8 yıl süren, Ukrayna'da dört milyon insanın maruz kaldığı korkunç kan ve şiddete son verecek önemli tarihi belgeler imzalandı. Yüksek Komutan'ın belgelere imzasını attığı zaman, dünya haritasında acıları nihayet sona erecek iki küçük devlet belirdi ve bundan sonra ve sonsuza dek, sevgili Çeçen halkı, bağımsız ve tanınan Donetsk ve Luhansk Cumhuriyetleri vatandaşlarını selamlıyor! Vladimir Vladimirovich (Putin) canlı yayına çıkıyor ve özel bir askeri operasyonu duyuruyor.
Burada, her birimiz bu davanın tarihini doğru anlamamız gerekiyor.
Bugün birçok insan şu soruyu soruyor: Peki, ne oldu?! Özel harekat başlatma kararı hangi koşullar altında alındı? Donbass sorunu Çeçenistan için neden bu kadar acı verici ve onlar için anlaşılır? Tüm bunlar ne zaman sona erecek?
Burada başlangıç noktasına, çok yakın bir tarih olan davanın tarihine dönüyoruz.
Bu makalede, topluma gerçeği aktarmak, Ukrayna'da özel sürecin başlatılmasına yol açan tüm tarihi olayları ve nedenlerini, mantıksal olarak inşa edilen tarihsel olaylar dizisinde çoğaltmak istiyorum. O zaman okuyucu cevap bulacak ve birçok şeyi anlayabilecek. Bugün olanları anlamak için geçmişi doğru okumalısınız.
İkinci Dünya Savaşı, dünyayı bir kasırga gibi süpürdü ve en sert darbeyi Sovyetler Birliği aldı. Daha sonraki dönemde meydana gelen Sovyetler Birliği ile Amerika Birleşik Devletleri arasındaki çatışma “Soğuk Savaş” olarak adlandırıldı. Oysa iki dünya gücü arasındaki çatışma İkinci Dünya Savaşı'ndan çok önce oldu. 1920 ve 1930'larda Avrupa farklı alanlardaydı. Birçok anlaşmalar imzalandı, birçok ittifaklar yapıldı ve İkinci Dünya Savaşı’nın patlak vermesi ve ülkelerin Nazi Almanyası’na karşı birleşmesiyle, geçici olarak duraksayan kapitalizm ile sosyalizm arasında çatışma başladı. İkinci Dünya Savaşı'nın ardından siyasi haritada değişiklik meydana geldi. Sovyetler Birliği ve Amerika Birleşik Devletleri, kontrol ve etki altına alacakları bölgeleri paylaştı. Amerika, nükleer silah elde edince, Sovyetleri Birliği’ni korkutmak ve küresel hegemonyasını kurmak için Japonya’nın şehirlerini bombaladı. Ama nükleer bombalar Sovyetler Birliği'ni yok etmeye yetmedi. Kızıl Ordu, dünya orduları arasında en güçlüsüydü. Ayrıca, Sovyetler Birliği'nin nükleer silah üretimi için programlar geliştirmeye başladığı da unutulmamalıdır.
Ardından, 1949'da, asıl amacı Sovyetler Birliği'ne karşı durmak olan hepimizin bildiği NATO kuruldu. Ancak Sovyetler Birliği artık mevcut olmamasına rağmen, Sovyet yayılmacılığı tehdidini kontrol altına almak için kurulduğunu iddia eden NATO, kendi saflarını genişletmeye başladı. Mantıksal olarak, bu örgüt (NATO) Sovyetler (Sovyetler Birliği) gibi unutulmalıydı. Ancak NATO her gün sınırlarını genişletmeye devam etti. ABD, Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü’nün ana aktörü olarak, dünyanın farklı ülkelerine karşı mücadelesinde yasadışı yöntemler kullanarak daha agresif hareket etmeye başladı. Mesala; yaptırımlar, muhaliflere destek, devrimler düzenlemek, liderlere suikastlar yapmak vb. üsluplar uygulamaya başladı. Varlığından bu yana geçen süre zarfında, NATO'nun genişlemesi sekiz aşamadan geçti. Genişledikçe, Rusya'nın sınırlarına yaklaşarak güvenliğine tehdit oluşturdu. Aynı zamanda, Rusya-Amerika Antlaşması ve NATO ile Güvenlik Garantileri Anlaşması'nın ana hükümleri göz ardı edildi. Özellikle burada, NATO'nun genişletilmeyeceği ve Rusya sınırına yakın bölgelerde taarruz silah sistemlerinin konuşlandırılmayacağı konuşuluyor. NATO yönetimi, bu askeri ittifakın Sovyetler Birliği'nin eski müttefikleri olan Polonya, Çek Cumhuriyeti, Slovakya, Romanya, Bulgaristan, Macaristan’ı, ittifak üyeliğine dahil etme niyetinde olmayacağına dair verdiği güvenceyi çabucak unuttu. Tüm bu ülkeler ve eski Sovyet cumhuriyetleri Litvanya, Letonya ve Estonya da dahil olmak üzere, İttifak'ın üyesi oldular.
Süreç, yukarıda adı geçen ülkelerin NATO'ya dahil edilmesiyle sınırlı kalmadı. Yeni tek kutuplu dünya düzeni kuran ABD, Sovyetler Birliği'nin dağılmasının kendisine uluslararası arenada özel bir rol oynama imkanı sağladığı kanaatiyle, saldırı silahları da dahil olmak üzere, Rusya Federasyonu sınırına yakın bölgelere silah konuşlandırmaya başladı. Washington, 1990'ların ortalarında ABD'yi ve NATO'yu uyaran Rus yetkililerin Rusya sınırlarına yaklaşan askeri ittifak güçlerine verdiği notaları da dikkate almadı.
Sözü geçen NATO eylemleri, uluslararası arenada güç dengesinin bozulmasına neden olmakla beraber, Rusya Devletinin çıkarlarına tamamen aykırıdır.
Hegemonik planların uygulanmasını engelleyebilecek tek güç olan bir ülkenin dünya siyasi haritasından kaybolmasıyla sarhoşluğa kapılan Washington'daki devlet kurumları, dünya jandarması rolünü üstlenmeye ve devletlerine iradelerini ısrarcı ve küstahça bir şekilde dikte etmeye başladılar.
Washington'un eylemlerinde yeni veya eşsiz denilebilecek hiçbir şey yoktu. Amerika, yüz binlerce yerli insanın kemikleri ve kanları üzerine büyüyen bir ülkedir. Masum halkın ölümüyle sonuçlanan barışçıl şehirlerin bombalanması, hırsızlık ve şiddet, egemen devletlerde yasadışı darbelerin planlanması ve uygulanması; meyveleri liberal Avrupa, Güneydoğu Asya ve Doğru Arap halkları tarafından bilinen Amerikan diplomasisinin tarzı ve yöntemidir.
Amerika Birleşik Devletleri'nin Irak ve Libya'daki canice askeri eylemlerinin, birçok ülkede düzenlediği darbelerin, Yugoslavya'nın bombalanmasının ve benzerlerinin ayrıntılarına girmeyeceğim, bunun koca bir kitap yazmak lazım. Dolayısıyla sadece Cumhuriyetimizde olanlardan bahsedelim. Çeçen halkı, Batı'nın kötü niyetli ve yoğun kurnaz eylemlerine kandı. Farkında olmadan yüzbinlerce insanın hayatına mal olan hayali bir maceraya atıldı. Batı, Rusya'yı yok etmek için insanlarımızı kullandı. Zaten en büyük düşman hakkında hiçbir şey bilmediğin düşman değil midir? Arkadaş, seven, takip eden şeklinde görünür, fakat kirli pençeleri zihinlere girer, zihni aldatır ve kardeşleri birbirine düşürür. Çeçenistan ülkesi uluslararası teröristler ve her türden aşırılık yanlıları için bir sıçrama tahtası haline geldi. Ülkemizi bu kötülükten temizlemek için ne kadar çaba sarf edildiğini sadece Allah bilir. Uluslararası terörizm güçleri Çeçen topraklarına ölüm, yıkım ve acı getirdi.
Çeçen halkı, büyük zorluklara rağmen, Çeçenistan Cumhuriyeti'nin ilk cumhurbaşkanı Rusya Kahramanı Akhmat-Khaji Kadırov'un önderliğinde ve Devlet Başkanı Vladimir Putin'in desteğiyle, ülke ve halk düşmanlarını püskürtmeyi başardı ve bölgede sağlam bir barış sağladı. Bugün Çeçenistan Cumhuriyeti, terörün kesin olarak mağlup olduğu ve geri dönüş ihtimalinin kesinlikle mümkün olmadığı eşsiz bir yerdir. Bundan sonra Gürcistan'da renkli bir devrim patlak verdi ve Abhazya ve Güney Osetya topraklarını ele geçirmek için girişimlerde bulunuldu. Ancak sayın Cumhurbaşkanımızın uyguladığı zekice politikası ve zamanında yaptığı eylemleri sayesinde, Batı'nın Kafkasya'yı Rusya'dan ayırma planları suya düştü.
Ukrayna, ülkemize karşı bir sonraki silah haline geldi.
1940'lardan bu yana, Stepan Bandera liderliğindeki Ukraynalı aşırı milliyetçilerin bir örgütü var ve Sovyetler Birliği'nin dağılmasından hemen sonra, hep orada olan ideolojik takipçileri, hızlandırılmış bir Rus karşıtı politika izlemeye başladı. Rusya fobisi aslında ulusal bir fikir haline geldi. Ukrayna, her türlü ayrıcalığın yanı sıra, aynı zamanda Rusya'dan kredi, piyasa fiyatlarının altında enerji kaynakları aldı. Ancak bu, Ukrayna'nın ders kitaplarını yeniden yazmasına, Rus halkını yerli halklardan dışlamasına, Rusça konuşan medyayı yasaklamasına ve Nazi mitinglerine izin vermesine ve çok daha fazlasını yapmasına engel olamadı. Bu nedenle, milliyetçilik sorunu, Rusya fobisi ve faşist yanlısı tutumlar, 2014 olaylarının gerçek anlık nedeni olmadığını düşünüyorum. Çünkü, Ukrayna'daki yıkıcı güçlerin başlarını kaldırmaya ve özellikle kamusal alanda iktidarı ele geçirmeye başladıkları söyleniyor. Tüm bu olumsuz operasyonlar, Ukrayna makamlarının suç ortaklığıyla uzun yıllar birikti ve yurtdışından gelen ulusal aşırılık duygularını körükledi. Bütün bunlara rağmen uluslararası toplum, bu olumsuz ve tehlikeli dönüşümleri gerektiği şekilde değerlendirmeye almadı.
Ukrayna'nın okyanus ötesindeki "dostları" olumlu beklentilere girerek ülke halkı içerisinde, Rus karşıtı duyguları körüklediler ve İkinci Dünya Savaşı'nın insanlık dışı ideolojisine sımsıkı sarılan Nazi mafyası, giderek daha yüksek sesle konuşmaya başladı, durmadan ve yorulmadan pisliklerini Rusya’ya yağdırmaya devam ettiler. Oysa Rusya’nın yardımı olmasaydı, Ukrayna devleti diye yeni bir devletin doğumu imkansızdı. Bence bunu sadece Ukrayna'ya değil, herkese hatırlatmanın zamanı geldi.
Liberal Batı tüm bunlara göz yumdu ve Rus karşıtı kampanyalar istikrarlı ve sistemli bir şekilde devam etti. Liberal Avrupa ve Amerika Birleşik Devletleri'nin onları övdüğü gibi, yıldan yıla daha karmaşık hale geldi. Uluslararası terörizmin tarafında olanlar da dahil olmak üzere, çeşitli çizgilerden Ukraynalı Naziler, Çeçenistan'da savaştı, onur ve özgürlük savunucularının öldürülmesine katkıda bulundu. Ancak bu, hiçbir şekilde Avrupa ve Amerikan demokratlarını kızdırmadı. Aksine Batı, sadece Rusya'nın, Nato'ya ilhakı amacıyla Ukrayna'daki korkunun artmasına katkıda bulundu. Özellikle, geçen yıl İngiliz Ulusal Arşivlerinde tutulan ve hala "gizli" olarak sınıflandırılan bir belgenin ortaya çıktığını da belirtmek gerekir. Çünkü, günü gelince açığa çıkmayan hiçbir sır yoktur. Zira bu belge, 6 Mart 1991'de Almanya'nın Bonn şehrinde, Amerika Birleşik Devletleri, İngiltere ve Federal Almanya Cumhuriyeti'nin dışişleri daire başkanları arasında düzenlenen toplantı tutanaklarında olduğu ortaya çıktı.
Ortaya çıkan bu rapor, Batı'nın uzun süredir savunduğu tarihteki ciddi bir çelişkiye ışık tutuyor. Rapor, Batılı ülkelerin askeri ittifakı olan NATO'nun, Federal Almanya Cumhuriyeti ve Demokratik Almanya Cumhuriyeti'nin tek bir Alman devletinde birleştirilmesine ilişkin müzakereler sırasında sunulduğu ortaya çıktı. Batılı ülkelerin askeri ittifakı, Sovyet Devlet Başkanı'na açık bir söz verdi; NATO, Oder Nehri'nin diğer tarafındaki Doğu Avrupa ülkelerine nüfuzunu yaymayacaktı. Ayrıca Amerikalı diplomat Raymond George Hardenberg Seitz açıkça, "Biz, Sovyetler Birliği'ne 2+4 müzakerelerinde ve diğer müzakerelerde, Doğu Avrupa’dan çekilmesiyle, fayda sağlamak adına herhangi bir girişimde bulunmayacağımızı açıkça belirttik. NATO’nun ne resmi ne de gayri resmi olarak doğuya doğru genişlemeyeceği sözünü verdik”. Buna “2+4 müzakereleri sırasında (Almanya'nın birleşme sonrası statüsü konusunda), NATO'nun Doğu'ya açılmayacağını açıkça belirttik, bu yüzden Polonya ve diğer ülkere NATO'ya katılma önerisinde bulunmayacağımızı açıkça belirttik” sözleriyle, Almanya Dışişleri Bakanlığı temsilcisi Jürgen Hrobog da katıldı.
Daha sonra bu sözün protokolde adı geçen toplantıya katılan tüm devletler tarafından defalarca 14 kez ihlal edildiği ortaya çıktı.
1999 NATO aynı anda üç ülkeyi kapsayacak şekilde genişledi: Macaristan, Polonya ve Çek Cumhuriyeti.
2004 - Yedi ülke daha katıldı: Bulgaristan, Letonya, Litvanya, Romanya, Slovakya, Slovenya ve Estonya.
2009 - Arnavutluk ve Hırvatistan katıldı.
2017'de - Karadağ'ın katıldı. 2020'de - Kuzey Makedonya.
Bu, tıpkı kardeş Ukrayna halkının aldatıldığı gibi, doğmakta olan Rusya Federasyonu ve halkının sahte vaatler ve umutlarla aldatıldığı bir dönemde oldu.
5 Aralık 1994'te Macaristan'ın başkenti Budapeşte'de "Nükleer Silahların Yayılmasını Önleme Anlaşmasına (Bağımsız) Katılımla ilgili Güvenlik Garantilerine İlişkin Mutabakat Muhtırası" imzalandı. Yeltsin, Clinton, Major ve Kuchma tarafından imzalanan bu muhtıraya göre, Ukrayna, toprakları üzerinde devam eden özel operasyon bağlamında nükleer enerji statüsünü terk ettiğini kesin olarak ilan etti. Böylece ne Ukrayna'nın ne de garantör devletlerin vaatlerini tutmadığı ortaya çıkmış oldu. Buna ilaveten, Ukrayna topraklarında, biyolojik silah üretimine ilişkin belgeler ve laboratuvarlar bulundu. Batılı ortakların, daha doğrusu Amerika Birleşik Devletleri'nin tam himayesiyle oluşturulan laboratuvarların sadece 26’sı Ukrayna’da olmak üzere, 30 ülkede 336 laboratuvar kontrol ediliyor. Başkan Vladimir Putin'in güçlü kararı olmasaydı dünyaya neler olabileceğini hayal etmek bile korkunç bir şey.
2014 yılında, Batı tarafından desteklenen anayasaya aykırı bir silahlı darbe (Maidan olarak adlandırılan) sonucunda aşırı milliyetçiler iktidara geldi, aynı yıl gerçek Nazi katliamları başladı: Odessa'da şehir merkezinde ayaklanmalar başladı. Avrupa ittifakına karşı çıkan muhalifler, Sendikalar Konseyi'ne sığınmak zorunda kaldı. Hemen ardından bina, Neo-Naziler tarafından yaylım ateşine tutulup yakıldı. Yanan pencerelerden atlayan insanlar keskin nişancılar tarafından vuruldu ya da ayaklarla çiğnenerek öldürüldü. Bu cehennemde 42 kişi diri diri yanarak öldü. Altı kişi sokaklarda öldürüldü. 240'tan fazla kişi de yaralandı. Ukrayna'daki siyasi krizde ve Donbass bölgesinde iç savaşın başlamasında bir dönüm noktası haline gelen 2 Mayıs, en kara gün olarak Odessa tarihine girdi.
Yine 2014'te, Ukrayna'nın iki bölgesi (tarihsel olarak iki Rus bölgesidir): Donetsk ve Luhansk Halk Cumhuriyetleri, aşırı milliyetçilerin otoritesine karşı çıktı ve buralarda yapılan referandum sonucunda nüfusun çoğunluğu bağımsızlık için oy kullandı.
O zamandan beri, yaklaşık 13.000 kişinin ölümüne neden olan roket ve bombalarla yapılan bombardımanlar da dahil olmak üzere, bu bölgelere aralıksız bombardıman başlatıldı. Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı'na göre, Amerika Birleşik Devletleri ve Avrupa, devam eden bu insani felakete kayıtsız kaldılar. Birçok Arap ülkesinde ve diğer Ortadoğu ülkelerinde yaşanan silahlı çatışmalar sonucu, sivil nüfusun katledilmesine aldırmadıkları gibi, binlerce sivilin ölümünü de görmezden geldiler.
Şubat 2015'te, Doğu Ukrayna'daki silahlı çatışmayı çözmek amacıyla Almanya, Fransa, Ukrayna ve Rusya liderleri tarafından Minsk'te imzalanan bir dizi önlem üzerinde anlaşmaya varıldı ve daha sonra bu önlemleri içeren belgelere Minsk Anlaşmaları adı verildi. BM Güvenlik Konseyi tarafından onaylandı ve özel bir kararla desteklendi.
Rusya'nın tüm çabalarına rağmen, Ukrayna, Minsk anlaşmalarına uymadı, garantör olarak Almanya ve Fransa, Kiev'e uyması konusunda kesinlikle hiçbir şey yapmadı. Yani tüm dünya, masum insanların öldürülmesini, hatta Ukrayna'nın kendi vatandaşlarını öldürmesini sadece izledi.
Bağımsızlığın ilanından sonraki otuz yıl içinde Ukrayna'da aktif olarak aşırı milliyetçi örgütler kuruldu. Topluma, Rus karşıtı fikirlerin aşılanması için sistematik çalışmalar yapıldı. Rusya'ya karşı nefret sadece medya sahasında kalmadı, aynı zamanda anaokullarında ve okullarda bile bu propaganda yapılmaya başlandı.
Böylece, Ukrayna'daki Nazizm tohumundan mütevellid faşizm ortaya çıktı ve Ukrayna şehirlerinde kontrolden çıkmış radikal hizipler oluştu. Üçüncü Reich'ın sembolleriyle gururla yürüdüler, sloganlarında Nazileri haklı çıkarmaya çalıştılar ve en acımasız liderlerini açıkça övdüler. Tüm bu faşist duygular, UNA-UNSO, Right Sector, Tryzub, Aidar, Azov ve diğer grupların radikal üyeleri tarafından yayıldı, bu Nazi görüş ve fikirler sonucunda, binlerce Ukraynalı sivil, Mridi Stepan Bandera'nın faşist ideolojisine muhalif oldukları için öldürüldü.
Donbass bölgesindeki savaş yılları boyunca, Ukrayna ordusu ve aslında resmi otoriteye bağlı olmayan aşırı milliyetçi bölükler (Azov ve Aidar), ABD ve NATO ülkeleri tarafından silahla donatıldı. Ukrayna sadece Batı silahlarıyla dolup taşıyordu. Tüm bunlarla birlikte “Azov”, Ukrayna otoritesinin üst kademesinin destek verdiği kirli bir terörist gruptur ve sivil halka zorbalık yapmak için mutlak ve sınırsız yetkilere sahiptir.
Bu grubun işlediği zorbalıkları görmek için, Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Yüksek Komiserliği Ofisi'nin, 13 ve 14'üncü raporlarından kısa alıntıları gözden geçirmek yeterlidir. Buna ek olarak "Ukrayna'da çatışmaya bağlı cinsel şiddet" başlıklı ayrı bir raporda da şöyle deniliyor:
“Temmuz 2014'te Donetsk Halk Cumhuriyeti'nde silahlı gruplarla çalışan gönüllü bir kadın doktor, Ukrayna güçleri tarafından gözaltına alındı, onunla birlikte dört kişi daha tutuklandı. Kendisi ve başka bir bayan tutuklu ile birlikte, erkek askerler tarafından çıplak ve gözleri bağlı bir halde düzenli olarak tecavüzle tehdit edildiler”.
“2015 yılının Haziran ayında, kar maskeli, nişansız siyah üniformalı, pulsuz ceketli ve miğferli 10 silahlı adam, bir kadını evinden aldılar. Kadın, bitmemiş bir tuğla binanın bodrum katına götürüldü. Elleri büyük bir çelik boruya kelepçelendi. Kafası ve vücudu iki adam tarafından tekmelendi. Yumruklar ve metal bir boruyla dövüldü. Tecavüz edilip öldürmekle tehdit edildi. Tanımadığı insanlarla ilişkisini teyit etmesini istediler. Ona yemek verilmedi. 24 saat tuvalete gitmesine izin verilmedi. 15 Ocak 2017'de ihtiyati gözaltı merkezine nakledildi. Onuru çiğnendi, sonra da hapse mahkum edildi. Şu anda tutuklu.”
“2016 baharında, silahlı gruplar tarafından kontrol edilen bölgede kalıcı olarak ikamet eden bir adam, silahlı gruplarla birlikte askeri faaliyetlere katıldığı şüphesiyle maskeli ve kamuflaj üniformalı sekiz kişi tarafından tutuklandı. Ertesi gün terk edilmiş bir binaya götürüldü. Sorgulandı, elbiselerini soydular. Bacakları ve kollarını arkasındaki metal bir kafese bağladılar. Biri metal bir çubuk (silahı temizlemek için kullanılan metal bir çubuk) aldı ve adamın içine sokmaya başladı […] Mağdurun şiddetli acı çekmesine neden oldu. Arkadaşı da, bu işkenceyi cep telefonuna kaydetti. Ardından adamı darp ederek, kaydedilen videoyu sosyal medyada yayınlamakla tehdit etti ve adamı zorla suçu kabul ettiğine dair bir belge imzalattılar. Daha sonra hapse mahkum edildi ve şimdi tutuklu.”
Tüm insanlığın yüz karası olan bu utanç verici hadisler, Birleşmiş Milletler'in resmi belgelerinde bulunsa da, Amerika Birleşik Devletleri'nin kanatları altındaki uluslararası toplumdan herhangi bir tepki gelmedi.
8 uzun yıl boyunca, Luhansk Demokratik Halk Cumhuriyeti halkına karşı bu tür suçlar resmi Kiev tarafından işlendi ve Poroshenko ya da Zelenski yönetimindeki hükümet, kendi yurttaşları olarak gördükleri insanlara yönelik zorbalığı durdurmak adına tek bir girişimde bile bulunmadılar.
2014 yılı, bir dereceye kadar, dönüm noktası oldu. Bunun nedeni sadece Ukrayna'daki aşırı milliyetçi ve yıkıcı güçlerin açıkça iktidarı ele geçirmesi ve Cumhuriyette Rus nüfusunu baskılamasıyla kalmadı, aynı zamanda Batılı ülkelerin Rusya Federasyonu'na karşı "yaptırım politikasını" aktif olarak kullanma "döneminin" başlangıcı oldu. Bu “yaptırımlar zinciri”, iç ve dış ticaretimizi “düzeltmek” amacıyla ülke üzerinde baskı girişimlerine dönüşmüştür. Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'in bir konuşmasında belirttiği gibi, “Rusya ültimatom diliyle hitap edilecek bir ülke değildir”. Ama öyle görülüyor ki, NATO ülkeleri, farklı tarafların çıkarlarını dikkate alan adil ve eşitliğe dayalı bir diyaloğun gerekliliği konusunda rasyonel diplomatik dil duymak istemiyor gibi görünüyor.
İktidara gelmesinden kısa bir süre sonra, Ukrayna'nın yeni "siyasi eliti", Donetsk ve Luhansk bölgelerinde büyük çaplı kanlı bir savaş başlattı ve yerel halkı kitlesel zulüm ve şiddete maruz bıraktı.
Son zamanlarda, Ukrayna'daki yetkililer genellikle nükleer silah üretme konusunda açık tehditlerde bulundular ve Zelenski, Ukrayna'nın kendi nükleer silahlarını almasını engelleyen Budapeşte Muhtırası'ndan çekilme planlarını açıkladı. Bu niyetler, Ukrayna'nın en azından “kirli bomba” olarak adlandırılan bombayı yapmak için yeterli potansiyel ve araçlara sahip olduğu bir zamanda açıklanıyor. Ukrayna'da nükleer silahlar ortaya çıkarsa, füzelerin Moskova'ya ulaşma süresi sadece yaklaşık 4 dakikaya düşecek ve bu süre zarfında bir saldırıyı önlemek imkansızdır.
Ülkemizin stratejik güvenliğine tehdit oluşturan bu faktörler göz önüne alındığında, Rusya Devlet Başkanının, Luhansk ve Donetsk Halk Cumhuriyetlerini tanıması ve Ukrayna’yı silahsızlandırmak ve Nazizm’in kökünü kazımak için özel bir askeri operasyon başlatması kesinlikle doğru bir karardır.
Pek çok Batılı yetkili ve gazeteci, başka bir gerçeği gözden kaçırdı; Rus Silahlı Kuvvetleri'nin özel harekatının arifesinde Devlet Başkanı Vladimir Putin, NATO ülkelerinin liderlerine, çıkarları dikkate alan bir sistem oluşturma konusunda çalışma başlatılması çağrısında bulundu. Bu çağrı, Batı, Ukrayna, Luhansk, Donetsk Halk Cumhuriyetleri ve Rusya Federasyonu için de güvenliği garanti eden bir çağrı. Ancak bu rasyonel öneriler küstahça reddedildi.
Ukrayna'da biyolojik silahların gelişimi ile ilgili bahsettiğim gerçekler sadece Rusya için tehdit oluşturmayacak! Aslında Üçüncü Dünya Savaşı, nükleer silah üretimi ve biyolojik silah kullanımı, tüm dünyayı çok tehlikeli bir şekilde etkileyecektir. Bugün Rusya sadece Donbass bölgesini ve geleceğini savunmakla kalmıyor, bütün dünyayı tehdit edecek bir felaketi durdurmak için de çalışıyor.
Böylece Rusya, NATO'nun, Ukrayna aracılığıyla Rus topraklarına yapmayı planladığı kaçınılmaz darbeyi engellemiş oldu. Ukrayna topraklarında devam eden askeri operasyonun tüm dünya için kesinlikle gerekli olduğuna, Ukrayna halkının Rusya'nın düşmanı olmadığına ve Rus ordusuna verilen görevin, kardeş Ukrayna halkından sivillerin hayatlarını korumak olduğuna inanıyorum.
Ancak Ukrayna ordusu ve neo-Nazi birlikleri, kendi vatandaşlarını “canlı kalkan” olarak kullanarak zıt taktiklere başvuruyor: Yerleşim bölgelerine ağır silahlar yerleştirmek, insani koridorları kapatmak ve sivillerin arkasına saklanmak, bu davranışın amacı açıktır: Yabancı medya için fotoğraf çekmek için yüzlerce kişinin ölüme neden olmak.
Rusya Devlet Başkanı, Ukrayna'daki operasyonun hedeflerini; Luhansk ve Donetsk Halk Cumhuriyetlerinin korunması, NATO aracılığıyla inşa edilen ve genişletilen askeri altyapının ortadan kaldırılması, neo-Nazi oluşumlarının imhası ve aşırı milliyetçi suçluların yargılanması olarak sıralamıştır. Tüm dünyanın güvenliğini sağlamanın yolu budur.
Rusya kendisine Ukrayna'yı işgal etme hedefi koymuyor! Kendi kaderini belirleyecek olan Ukrayna halkıdır: Neo-Nazilerin katılımı olmadan ve Batı etkisinden bağımsız olarak Rusya, tüm dünyada bu politikaya bağlı kalarak, herhangi bir ülke söz konusu olduğunda, ulusların kendi kaderini tayin haklarını savunmaktadır.
Uzun süredir Ukrayna yönetiminin provokasyonlarını takip ediyoruz. Sabırla takip ediyoruz, çünkü Ruslar ve Ukraynalılar temelde tek bir halk, ama aklın sesi duyulmadı. Minsk anlaşmalarının tam olarak uygulanması için ısrarla çağrıda bulunduk. Ancak Zelenski profesyonel bir palyaço gülümsemesiyle, açıkça diplomasi sınırlarını aşarak, Minsk anlaşmalarına uymaya isteksiz olduğunu düşüncesizce ilan etti. Bu anlaşmaların garantörü rolünü oynayan Fransa ve Almanya uygun bir müdahalede bulunmayarak, kendilerini uluslararası yükümlülüklerden sıyırdılar, böylece Kiev’e kendi takdirine bağlı olarak hareket etme fırsatı verdiler.
Bu arada, tüm dünya, yasadışı saha rejiminin otoritesi altında olmayı reddeden insanların her gün öldürüldüğü Donbass ve Luhansk'ta savaşı sürdürmek için ABD ve NATO'nun Ukrayna ordusuna nasıl silah sağladığını izlemeye devam etti. Bu bağlamda, Ukrayna medyası ve Batı'daki sarı muadilleri, tüm bu iğrenç suçlarla ilgili bilgileri sakladı. Bu kalın sis tabakası altında Ukrayna meşum planını uyguluyor.
Unutmayalım ki, Sovyetler Birliği'nin dağılmasından bu yana Ukrayna, NATO'ya katılım konusunda doğrudan müzakereler yürütüyor, elbette Rusya, güvenliği garanti altına alma görevleri doğrultusunda, Batı sınırlarının hemen bitişiğindeki bölgelerde gerçekleştirilen askeri ve siyasi manevraları göz ardı edemezdi. Ülkemiz yönetimi, Avrupalı liderleri ve Amerikalı sponsorlarını, Rusya'nın yakın komşularının NATO'ya kabul edilmemesi gerektiği, ve bu konudaki herhangi bir kararın ciddi sonuçlar doğuracağı uyarısında bulundu. Belli ki, bizi duymadılar! Rakiplerimizin, en şiddetli savaşlardan zaferle çıkan güçlü bir devletle, dar görüşlü bir oyuna başladıklarını unuttukları da açıktır.
Bu arada, rolünü ustaca yerine getiren sözde "Başkan" Volodimir Zelenski, özel ilgiyi hak ediyor; aslında fena değil, ama bir politikacı olarak bu kaliteye sahip değil. Ülkesini güçlü ve muktedir yapan lider, güçlü ve yetenekli bir liderdir demektir. Gerçek lider, ülkesinin, başkalarının elinde bir oyuncak olmasına asla izin vermez. Halkının çıkarlarını sıkı bir şekilde savunur ve korur! Peki, Zelenski’ye ne demeli? Bugün ülkeyi nasıl ve hangi bahaneyle güvenli bir şekilde terk edebileceğini bile bilemiyor. Ne lider ama! Ukrayna halkının düştüğü duruma gerçekten esef verici. Başkanlarının aptallığı ve Küresel ve Batı yalan imparatorluğunun etkisinde bu acıya katlanmak zorunda kalıyor.
Ama iyilik her zaman kötülüğe galip gelir ve son derece önemli bir tarihi olayın, Vladimir Vladimirovich Putin'in Donbass bölgesindeki sivil nüfusun çektiği acıyı sona erdirmeyi amaçlayan özel askeri operasyonun bir parçası olmaktan gurur duyuyorum.
“Herhangi bir devletin bireysel ve kolektif meşru müdafaa hakkına ilişkin” BM Şartı'nın 51. Maddesi uyarınca, Rusya Federasyonu Silahlı Kuvvetleri Yüksek Komutanı Vladimir Vladimirovich Putin komutasındaki Rus kurtuluş kuvvetleri, Nazi işgalcileri karşısında, kardeşlerine yardım etmek için Luhansk ve Donetsk Halk Cumhuriyetleri ve Ukrayna topraklarında konuşlandı.
Mazlum Donbass halkının kurtarıcıları arasında Çeçenistan Cumhuriyeti vatandaşlarının, Birleşik Cephe'ye katıldıklarını ve vatanı savunmaya hazır olduklarını duyurmalarından dolayı gerçekten gurur duyuyorum.
Bugün Ukrayna'yı askerden arındırmak ve Nazilerden kurtarmak için özel bir operasyondan bahsettiğimizde, tüm dünyanın güvenliğinden bahsettiğimizi, dünyayı, Ukrayna topraklarında ortaya çıkan faşizm ve aşırı milliyetçiliğe karşı savunduğumuzu hatırlamalıyız. Başkomutanımızın etkin ve zamanında eylemleri sayesinde trajedi durdurulmuştur. Devlet Başkanı Vladimir Putin'in de açıkladığı gibi, Ukrayna'da bu süreç plana uygun bir şekilde devam etmektedir.
Nazi rejiminin Ukrayna'daki yakın yenilgisini hissediyorum. Bir kez daha herhangi bir ittifaka bağlı olmayan bir statüye kendini adayacaktır. Budapeşte Muhtırası'na uyacak ve Kırım üzerindeki Rus egemenliğini ve Donetsk ve Luhansk Halk Cumhuriyetlerinin bağımsızlığını tanıyacaktır. Ukraynalı yetkililer, onları eğiten ve yetiştirenlere, nükleer silahları göstermenin uygun olmadığını anlayacaklar. Bence güzel Ukraynalılar yakında özgürlüklerine kavuşacaklar. Ukrayna çok yakında eskisi gibi çok ırklı bir devlet haline gelecek. Ve arkadaşlarım onurlu görevi gururla yerine getirecekler. Bandera rejiminin kalıntılarını ve temel gücünü yok edecekler. Azak ve Aydar kalıntıları ya yok edilecek ya da Grozni'deki Halk Mahkemesi'ne çıkarılacak. Burada, hangi kaderin kendileri için daha uygun olduğuna kendilerinin karar vermesi kendileri için daha iyidir ve gördüğünüz gibi üçüncü bir seçenekleri yoktur.
Ukrayna silahlı kuvvetlerinin ve "Kırım'ı ele geçirmekle" tehdit eden sözde "ulusal taburların" bunu yapmak için tamamen vasıfsız olduklarını hepimiz takip ederken, NATO'nun Ukrayna halkına her zamanki gibi nasıl davrandığını, onları nasıl inkar edip sırtını döndüğünü görüyoruz. Ukrayna propagandasının tüm dünyaya "Rusya'nın Ukrayna'ya saldırdığı" iddialarını nasıl histerik bir şekilde yaymaya başladığını not ediyoruz. Böylece bilgi savaşında da teslim olduğunu ilan etmiş oluyor. Kendinize bir sorun: Son sekiz yıldır sivilleri bombalıyorsunuz, 500'den fazla çocuğu öldürdünüz ve bu eylemleri Rusya'nın yaptığını iddia ediyorsunuz. Ama siz ancak güçlü Rus tankları sınırdayken yüksek sesle bağırabildiniz! Bunca yıldır söylediğiniz yalanlar, verdiğiniz sözlerin sorumluluğunun reddedildiğini fark ettiğiniz anda ortaya çıktı.
Ukraynalı yetkililer yenilgiyi kabul etmeli ve kandırdıkları halkı canlı kalkan olarak kullanmaktan vazgeçmelidir. Yoldaş Zelenski de, başlattığı maceranın Ukrayna halkına hiçbir şekilde fayda sağlamayacağını anlamalıdır. Rusya Devlet Başkanı'nı ara ve yenilgini kabul et. Bu, Ukrayna halkını koruyacak en iyi ve en sağlıklı karar olacaktır.
Makaleme, Rus Silahlı Kuvvetleri Başkomutanı Vladimir Vladimirovich Putin'den bir alıntıyla başladım, kapanışını da, Çeçen halkının kurtarıcısı Akhmat Khaji Kadirov’un söylediği bir ifade ile bitirmek istiyorum: “Zafer Adaletindir”.