Suriye İhvanı ve Türkiye ile ilişkisi
“16 Haziran 1979’da silahlı bir birim, Halep Topçu Okulu’na baskın yapıp 83 askeri öğrenci ile 60 kadar subayı katletti. Ordu misilleme yaparak isyanı bastırdı…” Suriye’nin İhvan ile mücadelesini ve Türkiye’nin rolünü Faik Bulut kaleme aldı…
*Filistin’de mücadele eden, 7 sene boyunca İsrail’de cezaevinde tutulan ve Türkiye’de Ortadoğu’da yaşanan gelişmelere, bölge tarihine hakim az sayıda isimden birisi olarak öne çıkan araştırmacı-yazar Faik Bulut, Suriye’de uzun yıllar kanlı saldırılara, çok sayıda katliama imza atan İhvan örgütünün faaliyetlerini ve Türkiye ile ilişkilerini kaleme aldı.
Bu yazımızda jurnalcilik yanı ağır basan ve Müslüman Kardeşler (İhvan) hareketiyle ilgili bir muhbirlik faaliyetinden söz edeceğiz. Meseleyi kavrayabilmek için de hadisenin faili ve öznesi olan ve bir dönem bu örgüte mürşitlik yapan Suriye İhvan’ının tarihi şahsiyetlerinden Adnan Saadeddin’den bahsedeceğiz. 1929’da dünyaya gelen A. Saadeddin Hama, Halep ve Kahire şehirlerinde hem ilahiyat hem de Arap edebiyatı dersleri alarak büyüdü. 1945’te kurulan Suriye İhvan’ı örgütüne girdiğinde yaşı henüz 16 idi. Çok sayıda tanınmış Mısırlı ve İslam dünyası din âlimiyle görüşüp kitaplarını okudu. 1947’de İsrail işgaline karşı mücadele etmek isteyen gönüllü İhvancılar Birliği’nin başına geçti. Şam’a dönüp 1960’ta üniversiteyi bitirdi. Hızla yükselerek 1975 yılına kadar örgütün mürşidi (dini rehberi); bir yıl sonra da örgüt önderi (El Murakqib’ul Em) oluverdi.
A. Saadeddin, Levant (Ürdün, Lübnan, Filistin ve Suriye) İhvancılar platformu ile Nil Vadisi (Mısır, Sudan, Libya, Tunus, Cezayir, Fas ve Moritanya) İhvancılar blokunu kurmak için çok çalıştı. Bu amaçla halkı Müslüman olan birçok ülke ile Amerika ve Avrupa’nın önemli şehirlerini dolaştı.
TÜRKİYE'YE SIĞINDILAR
28 Eylül 1978’de örgüt, üç aşamalı bir isyan/kalkışma planı hazırladı. Maksat, başta Hafız Esad olmak üzere iktidardaki Baas rejiminin halktan ne kadar tecrit edilmiş olduğunu fiiliyatta da göstermekti. İhvan, mezhepçi ve İslamcı söylemlerle kitleleri sokaklara döktü. Anayasada “devlet başkanının Sünni olması gerektiği” maddesine istinaden “Alevi (ve dolayısıyla kâfir sayılan) inançlı Esad” karşıtı protestolar düzenledi. Suriye ordusu devreye girip sükûneti sağladı. Esad, mezhepçiliği kışkırtan İhvancıların tertibini bozmak için Emevi Camii imamı huzurunda mezhep değiştirip Sünni olduğuna dair bir merasim düzenledi. 1 Aralık 1978’de rejime karşı silahlı mücadele aşamasına geçme kararı alanlardan biri de Adnan Saadeddin idi. Gerekli silahlar ve militanlar temin edilmişti. 16 Haziran 1979’da silahlı bir birim, Halep Topçu Okulu’na baskın yapıp 83 askeri öğrenci ile 60 kadar eğitim subayını katletti. Acil tehlike kokusu alan ordu misilleme yaparak isyanı şiddetle bastırdı.
27 Haziran 1979’da ilk elde yakalananlardan 15 İhvan militanı idam edildi. Üç gün sonra Esad, “mezhepçi fitne çıkaranların mutlaka cezalandırılacağını ve tasfiye edileceğini” açıkladı. İhvan önderleri Türkiye, Ürdün, Suudi Arabistan ve Irak’a kaçarak bu ülkelere sığındı. Tutuklama ve katletme furyasına tepki koyan Adnan Saadeddin ise rejime karşı topyekûn seferlik ve silahlı ayaklanma yöntemini benimsedi.
9 Kasım 1980’de İhvan’ın üç önderi Adnan Saadeddin, Said Havva ve Sadreddin Beyanuni “Suriye’de İslam Devrimi” çağrısını yaptılar. Rejimle uzlaşmayı reddederek silah bırakmadan mücadele edileceğini duyurdular. “İslami Cephe” bu amaçla kuruldu. Suriye Baas Partisi’nin amansız rakibi Irak Baas Partisi ile lideri Saddam Hüseyin’in “silah, kadro ve para yardımı yapacağı vaadine” kanan İhvancılar, Şubat 1982’de kitlesel Hama Ayaklanması’nı başlattılar. Suriye ordusu amansız bir operasyon yaptı, sivil-silahlı ayrımı yapmadan belli mahalleleri karadan ve havadan bombaladı. Farklı kaynaklara göre katliamdan ölenlerin sayısı 5 bin ile 30 bin arasında değişiyordu. Bu kanlı olaydan sonra ömrünün büyük kısmını Körfez’deki Arap ülkelerinde siyasi mülteci olarak geçiren Adnan Saadeddin, 2010 yılında öldü.
Sürgün yıllarında Türkiye’ye gelip bir süre kalan ve bu arada dönemin Milli Görüş geleneği ileri gelenleriyle (başta Necmettin Erbakan olmak üzere) buluşan İhvan önderi, ölümünden önce yazdığı beş ciltlik anılarında Türkiyeli politikacılar ve aralarında istihbarat görevlilerinin de bulunduğu kimi yetkililerle görüşmelerine değiniyor ve onlara hangi konularda rapor tarzında bilgiler aktardığını da yazıyor.
NASIL İLİŞKİ KURULDU?
Arapça yayımlanan hatıratı, “El İhvanu’l Muslimin F’il Suriye” (Suriye Müslüman Kardeşleri) isimli kitabının beşinci cildinde Adnan Saadeddin Türkiye’deki ilişkilerini anlatıyor. Dokuzuncu bölümün başlığı ise “Kardeş Türkiye Cumhuriyeti”dir. Biz, kitaptan (s.362-365) ilgili hususları aktaracağız: “1976 yılında Genel Başkan (Arapçası El Muraqib’ul Em) görevini üstlendikten sonra, (İhvan mensubu) kardeşlerimizle Türklerle hem resmi hem de halk düzeyinde nasıl ilişki kuracağımızı istişare ettik. Bunun birçok nedeni vardı: Tarihimiz, coğrafyamız, sınırımız ve maslahatımız müşterekti. Ayrıca çok sayıda (İhvancı) kardeşimiz Suriye’den kaçıp Türkiye’ye ve başka ülkelere sığınmışlardı. 1977’ye girmeden Türkiye’yi ziyaret ettim. Orada Prof. Necmeddin Erbakan ile buluştum. Kendisi Milliyetçi Cephe (1977’de kurulan AP-MHP-MSP koalisyon) hükümetinde başbakan yardımcısı idi. Evinde sahur yemeği yedik. İşbirliği yapmak maksadıyla özel bir sohbette bulunduk. Hususi olarak ders müfredatları üzerinde durduk.
ERBAKAN VE RABITA İLE İLİŞKİSİ
Ben, Birleşik Arap Emirlikleri okullarında dini müfredat uygulayan ilgili dairenin sorumlusu olduğumdan, Erbakan Hocaya ayrıntılı bilgiler sundum. Pek heyecanlanıp heveslendi. Zira İslami değer ve kavramların öğrenilip yaygınlaşması bakımından bu tür bir müfredatın Türkiye’deki okullarda gelecekte hayata geçirileceğini umuyordu.
O tarihten itibaren Hocanın lideri olduğu Milli Selamet Partisi (MSP) ile irtibatımız hiç kesilmedi. Hoca MC hükümetine katılmıştı. Kendisine İçişleri Bakanlığı dâhil 7 bakanlık verilmişti. İhvan hareketinin ‘İrşad’ bürosu üyesi ve örgütün Genel Başkanı olmam sıfatıyla hem Erbakan Hoca hem de MSP ile çeşitli münasebetlerde buluşabiliyorduk. Mesela İstanbul’un Fethi merasimlerine katılıyorduk. Suriye’deki sıkı polis takibi, tutuklama furyası ve suikastlar nedeniyle örgütümüzden çok sayıda insan Türkiye’ye sığınıyordu. Ancak bu ülkeye gidenlerden bazıları tutuklanıyordu. Onları himaye edecek siyasi ve kanuni bir gerekçe de yoktu. Ne yaptıysak fayda etmedi. Neyse ki Allah’ın inayeti sayesinde Abu Dabi’den yayın yapan Nur’ul İslam (İslam Nuru) adlı televizyon programında Salih Özcan ile karşılaşıp tanıştık. O programda bizi Haçlı saldırılarından koruyan Osmanlı yönetimini övdüm. Bu süreçte ilişkimiz gelişti. Kendisini Ankara ve İstanbul’da ziyaret ettim. S. Özcan o sırada Faysal Finans Bankası Müdürü, Rabıta (merkezi Mekke’de olan İslam Dünyası Birliği) örgütü üyesi ve Millet Meclisi’nde milletvekiliydi."