Sedat Ergin: Fidan’dan ABD’ye önemli uyarı
Dışişleri Bakanı Fidan’ın Ankara’de geçtiğimiz günlerde gerçekleştirilen terör eylemi üzerine açıklamalarını değerlendiren Sedat Ergin, Türkiye’den ABD’ye önemli uyarılar yapıldığını irdeledi.
Hürriyet Gazetesi yazarı Sedat Ergin, Ankara’da geçtiğimiz günlerde gerçekleştirilen terör eylemi sonrası açıklamalarında ABD’ye uyarılarda bulunan Fidan’ın açıklamalarını değerlendirerek, Türkiye’den ABD’ye önemli ilk uyarılar konusunda irdeleme yazısı yazdı.
Ergin, ‘’Fidan’ın “PKK/YPG’den uzak durun” şeklindeki uyarısı, özellikle Suriye’de sahada yaşanmakta olan sorunun doğrudan özüne inen bir duruma parmak basıyor aslında.’’ dedi.
Gazeteci Sedat Ergin yazısında şunları kaydeti:
‘’Dışişleri Bakanı Hakan Fidan önceki gün “Irak ve Suriye’de PKK-YPG’ye ait bütün altyapı, üstyapı tesisleri, enerji tesislerinin bundan sonra Türkiye’nin topyekün meşru hedefi olduğunu” açıkladı. Hemen ardından, “Üçüncü tarafların PKK-YPG’li tesislerden ve şahıslardan uzak durmasını tavsiye ediyorum” diye konuştu.
Fidan’ın mesajındaki adresin ABD olduğu konusunda hiçbir tereddüt yok.
PKK’nın geçen pazar günü Ankara’da TBMM’nin hemen karşısında bulunan İçişleri Bakanlığı’nı hedef alan terör saldırısını gerçekleştiren iki teröristin Suriye’den geldiğinin anlaşılmasından sonra Fidan’ın duyurduğu bu uyarı, önemli bir “ilk”e işaret ediyor.
Türkiye, geçmişte PKK-YPG’nin bu iki ülkedeki varlıklarını her zaman hedef almıştı. Bu kez karşımıza çıkan farklardan biri, bu kez üçüncü şahıslara/ülkelere “Orada kalırsanız, düzenleyeceğimiz harekatlarda siz de hedef haline geleceksiniz. Sorumluluk bizden gitti” mesajının verilmesidir.
ABD’nin, PKK’nın Suriye’deki uzantısı YPG’nin ana omurgasını oluşturduğu Suriye Demokratik Güçleri, yani SDG’ye verdiği destek nedeniyle, Türkiye ile ABD yönetimi arasında son sekiz-dokuz yıldır şiddetli bir anlaşmazlık yaşanıyor. Fidan’ın verdiği mesajla, ABD ile bu nedenle yaşanan çekişmede tehlikeli bir eşiğe gelindiğini söylemeye gerek yoktur.
Üstelik Ankara bu uyarıyı yaparken, sosyal medyada Türkiye’ye ait bir insansız hava aracının Fırat’ın doğusunda uluslararası koalisyon tarafından düşürüldüğü yolunda haberlerin yayılması sahayı daha da kritik bir hale sokmuştur.
Bu haberler doğruysa, Türkiye’nin İHA’sının bir hava savunma sistemi mi yoksa bir savaş uçağı tarafından mı düşürüldüğü hususunda açıklık yoktur. Tetiği çeken tarafın bir ABD uçağı çıkması durumu daha da sıkıntılı bir hale getirebilir. Her halükarda bu haberlerde konu edilen İHA hadisesinin ne olduğu sorusuna açıklık kazandırılması gerekiyor. (Dün akşam saatlerinde ABD Savunma Bakanlığı, Türkiye’nin İHA’sının ABD savaş uçağı tarafından düşürüldüğünü” açıklamıştır.)
Bilinen, Suriye’nin Fırat’ın doğusunda kalan hava sahasının kontrolünün, DEAŞ’la mücadele ettiği gerekçesiyle 2014 yılından bu yana doğrudan ABD tarafından yapılmakta olduğudur.
Gelgelelim Türkiye’nin İHA’larla bu hava sahasında PKK/YPG/SDG hedeflerine dönük gerçekleştirdiği muhtelif nokta atışı operasyonlar, SDG’yi himaye ettiği halde ABD’nin ciddi bir engellemesi ile karşılaşmamaktaydı genellikle.
Sonuçta, neresinden bakılırsa bakılsın, Türkiye ile ABD arasında gerilimin bir kez daha tırmanmakta olduğunu gözlüyoruz.
Fidan’ın “PKK/YPG’den uzak durun” şeklindeki uyarısı, özellikle Suriye’de sahada yaşanmakta olan sorunun doğrudan özüne inen bir duruma parmak basıyor aslında.
Bu mesele, Suriye’de Fırat’ın doğusunda yayılan geniş bir coğrafyada PKK uzantısı YPG/SDG unsurları ile ABD arasında sahada tam bir “iç içelik” halinin bulunmasından kaynaklanıyor.
ABD, bölgede DEAŞ’a karşı oluşturduğu koalisyonda, PKK ile değil ondan farklı bir örgüt olarak gördüğü SDG ile işbirliği yaptığını belirterek, Ankara’nın PKK ile SDG’yi bir tutmasını kabul etmiyor. Buna karşılık, YPG/SDG kadrolarında, en tepedeki Mazlum Kobani (Abdi) dahil olmak üzere, her kademede çok sayıda PKK’lının bulunması ABD’nin tezini büyük ölçüde geçersiz kılıyor.
ABD’nin Fırat’ın doğusundaki bölgede 900 kadar askeri personeli bulunuyor. ABD’li askerler, SDG kadroları ile yakın bir şekilde çalışıyor, onlara DEAŞ’a karşı askeri eğitim veriyor, tatbikatlar yapıyorlar.
ABD, Suriye’deki askeri varlığını Fırat’ın doğusundaki muhtelif tesislere dağıtmış bulunuyor. SDG ile askeri ittifak içinde bulunduklarından, sıkça sahada yan yana duruyorlar. Bu arada YPG/SDG merkezleriyle ABD’li askerlerin karargahları genellikle aynı yerleşkeler içinde ya da bitişik konumda bulunuyor.
ABD’li askerlerin bazı durumlarda YPG/SDG merkezlerinde düzenli bulunmasalar da gelip gittikleri ve geldiklerinde kullandıkları binalar da var. Ancak orada olmasalar da ABD bayrağı o binalarda dalgalanıyor. Buna ek olarak, ABD askerlerinin SDG unsurlarının kontrolündeki petrol kuyularına yakın noktalarda da üslendikleri de biliniyor.
İşte Suriye’de YPG/SDG merkezlerinin içinde ya da bitişiğindeki yapılarda dalgalanan ABD bayrağı bu gruplara önemli bir dokunulmazlık zırhı sağlıyor. ABD bayrağının dalgalanması, o tesisi hedef alacak bir nokta atışının aynı zamanda bir ABD’li askeri de vurma ihtimalini içerdiği mesajını taşıyor. Bu yönüyle Türkiye’ye karşı bir caydırıcılık yaratmış oluyor.
Türkiye’nin son yıllarda gerek Suriye gerek Irak’ta PKK/YPG/SDG unsurlarına dönük nokta operasyonlarını etkili bir şekilde icra edebilecek bir istihbarat ve harekat kabiliyeti kazandığı, artık herkesin üzerinde görüş birliği içinde olduğu bir olgudur.
Bu operasyonel yetenek dikkate alındığında, Suriye’de ABD askerlerinin de civarda bulunduğu YPG/SDG askeri merkezlerinin Türkiye’nin operasyonel alanı içinde olduğu varsayılabilir. Ancak muhtemeldir ki, tesislerin bir yerinde dalgalanan ABD bayrakları sıkça Türkiye’nin de frene bastığı noktayı gösteriyor.
Bu konuda geçen yıl 13 Kasım’da İstiklal Caddesi’nde gerçekleştirilen ve altı kişinin öldüğü, YPG kaynaklı olduğu açıklanan terör saldırısından sonra 19-20 Kasım tarihlerinde Suriye ve Irak’ta Türkiye’nin hava unsurları aracılığıyla icra ettiği Pençe-Kılıç Harekâtı’nda yaşanan bir olay hatırlardadır.
Türk tarafınca ateşlenen bir roketin SDG’nin askeri komutanı durumundaki Mazlum Kobani’nin karargâhının çok yakınına düştüğü o günlerde basına da yansımıştı.
Ayrıca, o dönemde dikkat çeken bir konu, ABD Savunma Bakanlığı’nın da bir açıklama yaparak “TSK’nın gerçekleştirdiği harekâtın Suriye’deki ABD’li personelin güvenliğini doğrudan tehdit ettiğini” duyurmasıydı.
Aslında bütün bu tabloya bakarak yapabileceğimiz bir çıkarım, ABD’nin PKK uzantısı YPG/SDG üzerindeki koruma şemsiyesi olmaması halinde sahada pekala çok daha farklı bir durumun yaşanabileceğidir.
Geçen yıl kasım ayında icra edilen Pençe-Kılıç Harekâtı’nın ardından yapılan resmi açıklamalarda barınak, sığınak, mağara, tünel, mühimmat depoları, karargah ve eğitim kampları olmak üzere 89 hedefin vurulduğu açıklanmıştı.
Bu kez Fidan tarafından yapılan açıklamada “PKK/YPG’ye ait bütün altyapı, üstyapı tesisleri ve enerji tesislerinin” de hedef olarak tanımlanması, ipleri bu örgütün elinde tuttuğu Fırat’ın doğusunda ABD’nin himayesindeki özerk yönetimin bu kez bir bütün olarak hedefe alındığını gösteriyor.
Bu hedeflerin artık resmen açıklanmış olması da yine Ankara cephesindeki önemli bir “ilk”tir. Bu yönüyle PKK/YPG/SDG’ye verilecek yanıtın kapsamının çok geniş tutulacağı anlaşılıyor.
Tabii bir kez daha kritik bir konu, muhtemel bir harekâtta hava sahasının kullanımında karşımıza çıkıyor. Suriye’nin hava sahası Fırat’ın batısındaki bölgede Rusya tarafından kontrol edildiği için bu bölgede daha az sorun çıkması beklenebilir. Fırat’ın doğusunda ise hava sahasının kontrolü ABD’ye geçtiğinden farklı bir durum var.
Ancak geçen yılki Pençe-Kılıç Harekâtı’nda yaşandığı gibi, Türk savaş uçaklarının Suriye’nin içine girmeden sınır hattı üzerinde kayda değer bir menzil derinliğine sahip füzeler ateşleyebilmeleri, ABD’nin muhtemel bir engellemesini de sorun olmaktan çıkartıyor. Buna karşılık insansız hava araçlarının kullanımında farklı bir durumun söz konusu olduğu kabul edilmelidir.
İçinden geçmekte olduğumuz bu olayın bize anlattığı temel mesele şudur. ABD, bir terör örgütünün uzantısı olan, onun kadrolarından oluşan bir örgütle -hangi gerekçeyle olursa olsun- Suriye’de askeri ittifak kurduğu noktada, Türkiye ile ilişkilerini de yüksek riskli bir alana sokmuştur.
ABD, eninde sonunda bir aşamada, terazinin bir kefesinde Türkiye cephesindeki çıkarlarını, diğer kefesinde PKK’nın uzantısı YPG/SDG’ye yönelik çıkarlarını koyup, tartarak yeni bir muhasebe yapmak durumundadır. Mevcut durum ABD bakımından uzun dönemde sürdürülebilir bir siyaset olarak görünmüyor.
Ankara’daki son terör saldırısı ve tetiklediği gelişmelerin, ABD’li karar vericiler açısından, bu açmazın içinden nasıl çıkılabileceği sorusu üzerinde etraflıca fikir imal etmelerine yönelik göz açıcı bir etki yapmış olması beklenir. Girilen gerilimin bu etkiyi biraz daha güçlendireceği tahmin edilebilir.’’