SDG-Suriye anlaşması nasıl okunmalı, etkileri ne olacak? Al Ain Türkçe Özel

Orta Doğu Uzmanı Haydar Oruç, SDG’nin Suriye hükümetiyle yaptığı anlaşmaya ilişkin değerlendirmelerinde “İran’ın etkisi, SDG’nin de yönetimle anlaşmasıyla iyice sıfırlandı” dedi.
YPG/PKK'nın siyasi yapısı olan SDG ile Suriye hükümeti arasında yapılan görüşmeler sonucunda anlaşma sağlandı. Anlaşmaya göre, SDG'nin devlet kurumlarına katılması konusunda hemfikir olundu.
Ülkenin birliği ve tüm etnik grupların haklarının tanınması konuları anlaşmanın ana başlıklarını oluşturdu. Anlaşmanın 2025 yılı sonuna kadar tam olarak yürürlüğe girmiş olması bekleniyor.
Orta Doğu Uzmanı Haydar Oruç, söz konusu anlaşmayı Al Ain Türkçe için değerlendirdi. Anlaşmayı olumlu bir gelişme olarak değerlendiren Oruç, “Ahmet eş-Şara liderliğindeki Suriye yönetimi ile SDG olarak tanımlanan ve içerisinde PKK’nın Suriye kolu olan PYD/YPG’yi de barındıran Suriye Demokratik Güçlerinin 10 Mart 2025 tarihinde imzaladıkları anlaşma, Suriye geleceği bakımından çok önemli ve olumlu bir gelişmedir” dedi.
Oruç, “Özellikle son günlerde başta Lazkiye ve Tartus olmak üzere bazı bölgelerde, çoğunluğu Esad rejiminin artıkları olarak tanımlanan eski rejimin askerleri ve istihbarat görevlilerinin Şara yönetimine karşı isyan girişimde bulunması ve 2-3 günlüm bu süreç sonunda yaklaşık 1000 kişinin hayatını kaybetmesiyle Suriye’nin yeniden bir iç savaş içerisine çekildiği ve bazı dış aktörlerin girişimleriyle Sünni-Nusayri mezhep çatışmasının körüklendiği bir dönemde bu haberin gelmesi oyun değiştirici bir etki yaratmıştır” ifadelerini kullandı.
Suriye yönetimi ile SDG arasında daha önce de görüşmeler yapıldığını belirten Oruç, “Suriye’nin toprak bütünlüğünün sağlanması için hiçbir aktöre ayrıcalık tanınmayacağı ve SDG’nin talep ettiği otonomi veya federasyon gibi taleplerin kabul görmediği bilinmekteydi” hatırlatmasını yaptı. Oruç, “Dolayısıyla dün itibariyle imzalanan 8 maddelik anlaşma ne özerklik ne de bunu çağrıştıracak herhangi bir madde bulunmaması ziyadesiyle önemlidir” dedi.
“GELİŞEMELER ORTAKLAŞILDIĞINI GÖSTERİYOR”
Anlaşmanın detaylarına değinen Oruç, “Anlaşma kapsamında; Suriye’deki tüm etnik, dini ve mezhebi yapıların yeniden tanzim edilen devlet formasyonunda eşit bir şekilde temsil edilmesi ve siyasal sürece katılmasının garanti edilmesi, Kürt kimliği üzerinde Esad rejimi dönemindeki rezervlerin kaldırılması ve Kürtlerin Suriye vatandaşlığının anayasal garanti altına alınması, ülke sathının genelinde ateşkes sağlanması, SDG’nin kontrol ettiği toprakların ve bu topraklar üzerindeki tüm kurumların Suriye devletine entegre edilmesi, Esad rejimi kalıntılarıyla ortak mücadele edilmesi, tüm Suriyeli mültecilerin devlet koruması altında evlerine dönmesinin sağlanması, her türlü bölünme çağrısı veya nefret söylemine karşı ortak mücadele edilmesine yönelik maddeler iki tarafın geleceklerini ortaklaştırdıkları ve Suriye’nin geleceğini beraber inşa etme niyetinde olduklarını göstermektedir” ifadelerini kaydetti.
Oruç şunları söyledi:
“Anlaşmanın son maddesi uygulamaya yönelik olup, kurulacak yürütme komitelerinin yıl sonuna kadar entegrasyonu tamamlamasını öngörmektedir. Ancak anlaşma maddelerinin samimiyetle hayata geçirilmesi halinde bu sürenin daha da kısalabileceğini söyleyebiliriz. Zira burada maksat Suriye’nin istikrarıdır ve tüm tarafların bu süreyi kısaltmak hususunda gayret göstereceği tahmin edilebilir.
Haydar Oruç
İRAN VE İSRAİL VURGUSU
Bu anlaşmayla, hem Suriye’nin iç dengesinin değişmesi hem de Suriye üzerinde planları olan istikrar bozucu aktörlerin planlarını da revize etmeleri gerekliliği ortaya çıkmıştır. İçerde yönetime karşı direnen en güçlü aktörün anlaşmayı tercih etmesi, bu konuda tereddüdü olan diğer aktörlerin de direncini kıracak ve onları da yönetim ile anlaşmaya zorlayacaktır.
Ayrıca daha düne kadar Suriye’deki parçalı yapının devamı için; Kürtleri, Dürzileri ve Nusayrileri yeni yönetime karşı kışkırtan İran ve İsrail gibi istikrarsızlaştırıcı dış aktörler de önemli bir araçlarını kaybetmişlerdir. Özellikle İran’ın son ayaklanmalardan sonra iyice azalan etkisi, geçmişte konjonktürel müttefiklik ilişkisi içerinde olduğu SDG’nin de yönetimle anlaşmasıyla iyice sıfırlanmıştır. Buna mukabil SDG’nın başındaki Mazlum Abdi’den daha kısa bir süre önce yapılan çağrıya olumlu cevap alan ve Suriye’nin parçalı yapısının devamı için SDG’yi önemli bir araç olarak gören İsrail’in planları da suya düşmüştür.
Ancak özellikle İsrail’in Suriye’yi istikrarsızlaştırmaya yönelik girişimlerinin kısa süre içerisinde son bulmasını beklemek de gerçekçi değildir. Zira SDG’nin Şara ile anlaşması İsrail’den tamamen koptuğu anlamına gelmediği gibi, SDG’nin içerisindeki bazı kliklerin bu anlaşmayı sabote etmeye çalışacakları da akılda tutulmalıdır. Ayrıca İsrail’in SDG gibi bir müttefikini kaybettikten sonra başta Dürzi ve sonrasında Nusayri/Alevi kartını kullanmak isteyeceği unutulmamalıdır.
“HİÇBİR TARAFIN KAYIP ALGILAMAMASI GEREKİR”
Bu anlaşmanın neticesinde kazanan Suriye halkı olmuştur. Dolayısıyla hiçbir tarafın bunu kazandık veya kaybettik gibi algılamaması gerekir. Zira toprak bütünlüğü ve güvenliği sağlanmış bir ülkede yaşamak, o ülkedeki tüm dini, etnik ve mezhebi kesimlerin hakkıdır. Bu güvenliği sağlamaya matuf bu anlaşmanın da bu bahisle yenilgi ve galibiyet olarak görülmemesi, aksine Suriye’nin kazandığı bir süreç olarak bakılması uygun seçenek olacaktır.
Umarım anlaşma gereği akit altına alınan süreç başarıyla yürütülür ve tamamlanır ve Suriye çok kısa bir süre içerisinde, birliği, beraberliği, toprak bütünlüğü ve güvenliği sağlanmış bir ülke olarak uluslararası toplumdaki yerini alır”