Riyad Beyrut krizi derinleşiyor!
Lübnan, her zaman bir çatışma bölgesi olmaya maruz bırakılmıştır. Bu çatışma bölgesini belli bir dönem Nâsıriyyun grubu, diğer Arap eksenine karşı kullanmıştır.
Daha sonra Lübnan, Suriye ve Irak rejimleri için çalışan silahlı Filistinlilerin kontrolüne geçmiştir. Bunlar da İsrail tarafından 1982 yılında Lübnan’dan çıkarılınca, ülkeye İran sızmış ve kontrolü eline geçirmiştir. Böylece İran, Akdeniz'de, nüfuzunu güçlendirebileceği önemli bir alan bulmuş ve İsrail’e karşı savaşmaya başlamıştır.
Onlarca yıldır devam eden siyasi çatışmanın ortasında Lübnan sorunu daha da büyüdü. Suriye, Irak ve Yemen'de olduğu gibi Lübnan, İran'ın bölgeye yerleştirdiği ve askeri milis gücü olarak kullandığı Hizbullah’ın kontrolü girdi.
Hizbullah’ın Lübnan'da artan nüfuzunun bir sonucu olarak; orta sınıf halk fakirleşti. Arap ve yabancı yatırımcılar ülkeyi terk etti. Nitelikli insanlar Körfez'e ve Batı'ya göç etti. İhracatlar, bankalar ve turizm çökerek bir milyondan fazla insan birikimlerini kaybetti. Başta ABD Hazine Bakanlığı ile Dışişleri Bakanlığı tarafından Sezar Yasası, Magnitsky Yasası ve terör ile mücadele yasaları gereğince, Hizbullah ve Lübnan’a uygulanan yaptırımların yanı sıra uluslararası yaptırımlar Lübnan’da, elektrikten, çöp toplamaya kadar olan hizmetleri durma noktasına getirdi.
Hizbullah, İsrail ile deniz sınırının çizilmesi konusunu bozarak, Lübnan'ın doğalgaz zengini bir ülke olmasına engel oldu.
Suudi Arabistan’ın, Büyükelçisini geri çekme hamlesi, Hizbullah’ın yıllardan beri Suudi Arabistan’a karşı yürüttüğü eylemlere tepkinin bir sonucu olarak karşımıza çıkıyor. Zira Hizbullahçılar, Yemen’de uzman ve teknisyenler adı altında savaşı yönetmeye devam ediyor.
Lübnan Enformasyon Bakanı George Kardahi'nin açıklamalarına gelince, aslında cevap vermeye bile değmez. Çünkü Riyad, kendi ülkesinde bile değeri olmayan bir Bakanın açıklamalarından etkilenmeyecek kadar büyük bir ülke.
İran'ın, Lübnan'ı bir çatışma devletine dönüştürmesi, Beyrut'un üzerindeki tehlikeleri artırıyor. Hizbullah milisleri bölgede İran lehine savaşıp askeri ve istihbarat operasyonları yürütmeye devam ediyor.
İran, Lübnan'ı, bölgesel ve uluslararası savaşlarını yönetmek için bir üsse dönüştürmüş durumda. İran Lübnan'ı, Hizbullah aracılığıyla, İran'a hizmet eden Irak güçleri ile terörist örgütü Husilerin propagandasını yapan bir medya ağına dönüştürdü. El-Mesire Kanalı da buna en güzel örnektir.
Aynı zamanda İran, bütün olası imkanları Hizbullah’ın emrine vermek için insan hakları örgütlerini ve araştırma merkezlerini yönetmeye başladı. Öte yandan Hizbullah örgütü, Suriye savaşı, eğitim, finans ve mühimmat depolama için Lübnan’ı, bir üs olarak kullanıyor. Zira Beyrut Limanı’ndaki patlama, Hizbullah’ın Suriye’de savaşta kullandığı amonyum nitrat deposunda yaşandı. Bununla da yetinmeyen Hizbullah, Lübnan'ı, düşman pazarlarına ihraç ettiği uyuşturucu ve kokain için büyük bir çiftliğe dönüştürmüş durumda.
Lübnanlılar konusunda ise, Suudi Arabistan yaptığı açıklamalarla, hükümet ile halkı aynı kefeye koymadığını net bir şekilde ortaya koydu.
Suudi Arabistan için Lübnanlıların durumu, Sana’daki terörist grubun eylemleriyle ilgisi olmayan Yemenlilerle aynıdır. Nitekim Lübnan'ın Riyad Büyükelçisi’nin sınır dışı edilmesine ve Suudi Arabistan’ın Lübnan Büyükelçisi’nin Beyrut'tan geri çağrılmasına yönelik karar alındığı sırada Lübnanlı sanatçılar, 2021 Riyad Mevsimi festivalinde sahnede diğer uluslararası sanatçılarla birlikte şarkı söylemeye devam ediyordu.
Lübnan'daki bu kaosun ortasında, Hizbullah ve mevcut hükümetle, Suudi Arabistan ile Lübnan ilişkilerini düzeltmek çok zor görünüyor. Bu da her şeyden önce Lübnanlılar için çözülmesi zor sorun ve problemlerin artacağına işaret ediyor.