Piyasalarda döviz, faiz ve enflasyon belirsizlikleri!
Ekonomi çevreleri, seçim sonrası hem döviz hem de faizin yükseleceği yönünde beklentilerini dile getiriyor. Kurlarda, seçimlerin birinci turundan sonra yukarı yönlü hareketin arttığı gözleniyor.
Bankaların kredileri dondurma ve kredi kartlarına kısıtlama getiren kararları, sonrasında ise bu kararları gevşeten eylemleri geçen haftanın gündemine damga vurdu. Üç günlük tatilin ardından piyasaların hangi rotayı izleyeceği merak konusu oldu.
Geçen hafta piyasaları kilitleyen kararların yarattığı şok, bazı kesimlerce seçim belirsizliğine bağlandı ve yaşanan nakit sıkışıklığı geçici olarak algılandı. Ancak makro ekonomik göstergeler, yapısal bir durumun varlığını işaret ediyor. Önümüzdeki dönemde, özellikle seçimin 2'nci turunun ardından ekonomide radikal gelişmeler bekleniyor.
Ekonomi çevreleri, seçim sonrası hem döviz hem de faizin yükseleceği yönünde beklentilerini dile getiriyor. Kurlarda, seçimlerin birinci turundan sonra yukarı yönlü hareketin arttığı gözleniyor. 2'nci turun ardından kurların hızla yükseleceği tahmin ediliyor.
Bu beklentiler, Borsa'nın düşeceği ve enflasyonun yükseleceği tahminleriyle paralel ilerliyor. Yıllık enflasyonun, kur kaynaklı maliyet enflasyonuna bağlı olarak aylık oranların önceki yıla göre daha yüksek gerçekleşmesi sonucu yeniden tırmanışa geçeceği öngörülüyor.
Merkez Bankası'nın brüt rezervlerindeki düşüş ve net rezervlerin azalması, "kur şoku" kaygılarını artırıyor. Bu durum, ekonomi çevrelerinde kurun ilk etapta 25-30 TL bandında oluşabileceği yönündeki iddiaları güçlendiriyor.
Türkiye'nin gelecek bir yıl için yapması gereken toplam dış borç geri ödemesi yüksek bir risk unsuru olarak öne çıkıyor. Bu durum, TL'de hızlı değer kaybı olasılığını güçlendiriyor.
Bankacılık sektörünün karlılığı bu yıl da devam etti, ancak olası ekonomik şoklara karşı diğer göstergelere de bakmak gerekiyor. Bu dengesizlik; faiz ve kurun yükseldiği senaryoda bankacılık sistemi için büyük bir riski beraberinde getiriyor.
Reel sektörün yüksek kur riski, olası kur şoklarına karşı kırılgan ve riskli hale getiriyor. Yüksek boyutlu kur şoklarının, özellikle kısa vadeli döviz yükümlülükleri fazla şirketleri durumunda işçi çıkarma, küçülme, kapanma, iflas gibi durumlara sürükleyebileceği uyarılıyor.
Reel sektörde yaşanabilecek olası daralmalar ve bunun sonucunda oluşacak işsizlik ve gelir kayıpları, bankacılık sektörünün bireysel ve ticari kredi alacakları için bir risk oluşturuyor.
Öte yandan, ilk dört ayda önemli bir artışla 382,5 milyar liraya ulaşan bütçe açığı alarm zillerini çalıyor. Deprem sonrası beklenmeyen maliyetler ve seçim ekonomisi, kamu mali dengelerinin kontrolünü zorlaştırıyor ve büyüyen bütçe açığı, borçlanma gereğinde ve borçlanma maliyetlerinde artışa neden oluyor. Bu durum, yeni ekonomi yönetiminin yüksek vergi artışları içeren bir "acı reçete" ile toplumun tüm kesimlerine ağır yükler yüklemesini zorunlu hale getiriyor.
Gelecek haftanın rota belirleme sürecinde, piyasa gözlemcileri ve ekonomistler bu eğilimler ve belirsizlikler üzerine dikkatlice odaklanacaklar. Bu dönem, ekonomik politikaların geleceğini şekillendirecek kritik bir dönem olabilir. Özellikle de döviz, faiz ve enflasyon oranlarındaki potansiyel değişikliklerin ekonominin genel istikrarı üzerinde ciddi etkileri olabilir.