Orallı: AB, Türkiye karşıtlığını bir kere daha ortaya koymuştur | Al Ain Türkçe Özel

Uluslararası İlişkiler Uzmanı Levent Ersin Orallı, Avrupa Parlamentosu’nda Türkiye’ye ilişkin alınan kararı ‘Türkiye karşıtlığı’ olarak nitelendirdi. Orallı, “AB’nin adım atması gerekir” dedi.
Avrupa Parlamentosu'nun (AP) dün yayınladığı 2022 Türkiye Raporu, Türkiye'de temel haklar ve hukukun üstünlüğü konularında eleştiriler içerdi.
AP, Türkiye'nin AB üyelik sürecini "mevcut koşullar içinde" yeniden başlatamayacağını açıkladı. Türkiye ise raporu "sığ ve vizyonsuz" olarak nitelendirerek, AP'nin "gündelik popülist siyasetin esiri" olduğunu ifade etti.
Uluslararası İlişkiler Uzmanı Levent Ersin Orallı, konuya ilişkin sorularımızı Al Ain Türkçe için yanıtladı.
Orallı “Türkiye'nin yeni anayasa hazırlıkları yaptığı ve Avrupa Birliği'ne tam üye olma konusundaki kararlığını açıkça ifade ettiği bir dönemde, Avrupa Parlamentosu'nun 2022 Türkiye Raporu'nun eleştirel tonu ve Türkiye'nin üyelik sürecini "mevcut koşullar içinde" yeniden başlatılamayacağı yönündeki ifadeleri ne anlama geliyor?” sorumuza şu yanıtı verdi:
“RAPOR SÜRPRİZ DEĞİL”
“Türkiye’de sivilleşme ve askeri dönemden kalma tüm mevzuatı ortadan kaldırarak demokratikleşme adımlarının mesafe kat ettiği dönemde Avrupa Parlamentosu’nda alınan karar Türkiye’nin tam üyeliğine ilişkin hayallerini sükuta uğratmıştır. NATO zirvesinde Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın verdiği mesajın Türkiye-Avrupa Birliği ilişkilerinin yeniden gelişmesi ve ivme kazanması yönünde algılanmasını beklerken Türkiye paradigma değişikliğinin olmayacağını da algılamıştır. Türkiye’nin Batıya dair attığı her olumlu adımda, elini her uzattığını görmüş olduğu refleks karşısında bir tutumu yeniden sorgulaması gerekmektedir. Rusya-Ukrayna Savaşı’nda alınan tavır artık Batı dünyasına ilişkin bütün inancın bir kere daha sorgulanmasının zorunluluğunu karşımıza getirmiştir. Avrupa Birliği Komisyonu’nun tavsiyede bulunduğu ve parlamentoda alınmış olan Türkiye’ye ilişkin hasmane bir tutum sergileyen bu rapor, açık bir şekilde tarihinde ilk defa bu kadar net olarak Türkiye’nin tam üyeliğine farklı bir perspektif ortaya çıkarmıştır. Bu raporun Türkiye’nin güçlendiği, Körfez ve Akdeniz siyasetinde önemli bir mesafe kat ettiği döneme denk gelmesinin sürpriz olmadığı kanaatindeyim. Avrupa Birliği önemsenme arzusunu bir politika üzerinden bina ederken Türkiye üzerinden cereyan etmesi Avrupa Birliği’ne yeniden şu soruyu sorduracaktır. Biz ekonomik bir dev ama siyasi bir cüce olarak kalmaya devam etmek istiyor muyuz? Türkiyesiz bir Avrupa Birliği, iktisadi alanda dominasyonuna devam edecektir ancak siyasi anlamda karar verici ve belirleyici aktör olmak istiyorlarsa Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne üyeliği noktasında adım atması gerekir”
“AVRUPA BİRLİĞİ HAÇLI ZİHNİYETİNDEN ÇIKAMAMIŞTIR”
Orallı , “Türkiye'nin raporu "sığ ve vizyonsuz" olarak nitelendirmesi ve "farklı arayışları gündeme getirmesini akıl dışı bulduğu" ifadeleri, Türkiye'nin AB ile olan stratejik ilişkilerini ve üyelik sürecini nasıl şekillendirebilir?” sorumuzu ise şu ifadelerle yanıtladı:
“Türkiye Cumhuriyeti 1959 ve 1960 sürecinden bu yana Avrupa ittifakıyla her daim bir ortaklık arayışı içerisinde bulunmuştur. Üzerinden geçen 60 yılı aşkın süre zarfında hem insani ilişkilerimiz hem göç diyaloğumuz hem de ekonomik anlamdaki asli ilişki unsurumuz Avrupalı devletler olmuştur. Türkiye özellikle 15 Temmuz süreci ve sonrasında Avrupa Birliği’nin samimiyetsizliğini görmüş, süreci sekteye uğratan taraf olmamak adına sürecin içerisinde yer alacağını beyan etmiştir. 3 Ekim 2005’ten beri devam eden müzakere sürecinde mevzuat uyumu noktasında 35 başlığın sadece bir tanesinin açılıp kapatılmış olması, açılan diğer başlıklarda mesafe kat edilememiş olması var olan sübjektif olguların Türkiye ve Türk aleyhtarlığını bir paravan olarak öne çıkaran Avrupalılık kimliğini Haçlı zihniyetinden çıkaramadığını ortaya koymuştur. Parlamentonun almış olduğu bu tutumun Türkiye aleyhtarlığını öne çıkarmış olması halklarının da Türkiye’ye bakışını ortaya koymaktadır. Bu parlamenterler halk tarafından belirlenmiştir. Türkiye karşıtlığı bir kere daha ortaya çıkmıştır. Türkiye stratejik otonomi çerçevesinde bağımsız bir dış politika uygulamasının ne denli önemli olduğunu bir kez daha görmüştür. Kuzey Afrika, BRICS ülkeleri, Türkiye coğrafyası ve Türkiye’nin çok daha hızlı ilişkiler geliştirmesi adına siyasi denklemde de çok daha güçlü, kalıcı bir yeni yol haritası belirlemesi zorunluluk olarak karşımıza çıkmaktadır”