Erdoğan’ın açıklamalarındaki kritik detaylar / Al Ain Türkçe Özel

Cumhurbaşkanı Erdoğan G20 dönüşü uçakta yeni ticaret yolu ve enerji projeleri konusunda önemli açıklamalar yaptı. İktisatçı ve Akademisyen Emir Kudubeş, bu açıklamaların detaylarını Al Ain Türkçe’ye anlattı.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, dün G20 Zirvesi dönüşü çeşitli konulara değindi. Erdoğan, Hindistan-Orta Doğu-Avrupa Ekonomi Koridoru'nda Türkiye'nin kritik bir rol oynayacağını, küresel doğalgaz fiyatlarını Türkiye'de belirlemeyi planladığını ve üçüncü nükleer santralin kurulacağını açıkladı. Erdoğan’ın açıklamalarının şifrelerini İktisatçı ve Bilecik Şeyh Edebali Üniversitesi Öğretim Görevlisi Emir Kudubeş’le konuştuk.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın "Türkiyesiz bir koridor olmaz" yorumu ışığında, Hindistan-Orta Doğu-Avrupa Ekonomi Koridoru'nun Türkiye için stratejik önemini nasıl değerlendiriyorsunuz? Türkiye'nin bu projede oynayabileceği rol ne olabilir?
Hindistan-Ortadoğu-Avrupa Ekonomi Koridoru (IMEEC), Bir Kuşak, Bir Yol ya da OBOR (One Beld One Road) olarak da bilinen ve Çin’in 2013 yılı sonunda Orta Asya ve Güney Asya ülkelerine gerçekleştirdiği bir dizi ziyaret sırasında duyurduğu projeye bir alternatif oluşturma çabası aslında. Projeye destek verenlerin başında ABD geliyor. Çünkü bu proje belki de en çok ABD’nin “Yeni Çin’i” olan Hindistan’a yarayacak.
Çünkü projeye göre Hindistan’ın Mumbai limanıyla Dubai’yi birbirine bağlayacak 2000 kilometrelik çok amaçlı demiryolu ve boru hattı projesi kısmen Hint Okyanusu altından inşa edilecek. Sadece bu geçişin maliyeti şimdilik 500 milyar dolar olarak tahmin ediliyor. Bu hatla Hindistan Arap yarımadasından petrol alırken, Körfez’e su satacak. Koridor Arap yarımadasında 2018’den bu yana devam eden 250 milyar dolarlık hızlı tren ağına bağlanacak. Ürdün’den geçip İsrail’in Hayfa limanına ulaşacak. Oradan deniz yoluyla Yunanistan’ın Pire limanına ve kara yolu hatlarıyla Almanya’nın Hamburg limanına uzanması öngörülüyor; elektrik ve internet kablosu hatları dahil.
Tabi ki bu dev projede olmamak Türkiye’nin yararına olmayacak. Türkiye Tahıl Koridorundaki ağırlığını burada da hissettirmek zorunda. Bu söz konusu anlaşmayı yapan ülkelerin de lehine olacaktır. Çünkü Türkiye konum itibariyle söz konusu projede doğal bir köprü görevi görebilir. Dolayısıyla bundan sonraki süreçte gerekli diplomatik yollar zorlanarak projeye dahil olmak önemli.
Bu arada buraya bir dipnot ekleyelim, Çin’e alternatif olarak önerilen yol Yunanistan’da Pire Limanından geçiyor ve o limanı Çinliler işletiyor. Bu da bence ilginç bir ayrıntı.
Türkiye'nin küresel doğalgaz fiyatlarını belirleyecek bir fiziki üs kurmayı planladığı belirtiliyor. Bu tür bir üssün kurulması ve işleyişi nasıl olabilir? Türkiye'nin enerji politikalarına ve uluslararası enerji piyasalarına potansiyel etkileri neler olabilir?
1 Ocak 2023 tarihli gazete yazılarına baktığınızda şu başlığı görüyorsunuz; Türkiye'de 2023 "enerjinin yılı" olacak. Bu zaten Türkiye’nin yapması gereken bir hamle idi. Nedenini hemen verilerle açıklayayım.
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı verilerine göre; Türkiye, geçtiğimiz 20 yılda İktisadi İşbirliği ve Kalkınma Teşkilatı (OECD) ülkeleri arasında enerji talebinin en hızlı arttığı ülkedir. Bu dönemde, elektrik ve doğalgaz talep artışında Çin’den sonra dünyada ikinci sırada Türkiye gelmektedir. Dünyadaki ispatlanmış petrol ve doğal gaz rezervlerinin yaklaşık %60’ına komşu bir bölgede yer alan Türkiye, bölgesindeki en büyük doğal gaz ve elektrik pazarlarından biri haline gelmiştir. Bu güzel ancak Türkiye enerji talebini karşılamakta yaklaşık %74 oranında dışa bağımlıdır. Bu bağımlılık bize en basitinden döviz açığı olarak dönmektedir.
Buna binaen söz konusu hamleler başta ekonomik saiklerle zaten yapılmalı.
Türkiye’nin enerji stratejisinin uluslararası boyutunu oluşturan temel unsurlar şunlardır:
1. Artan talep ve dışa bağımlılığı dikkate alarak, petrol ve doğal gazın tedarikinde güzergâh ve kaynak çeşitlendirmesini sağlamak,
2. Bölgesel ve küresel enerji güvenliğine katkıda bulunmak,
3. Enerjide bölgesel ticaret merkezi olmak,
4. Enerji zincirinin her aşamasında sürdürülebilir kalkınma bağlamında sosyal ve çevresel etkileri dikkate almak,
5. Yerli ve yenilenebilir enerjinin elektrik üretimindeki payını artırmak,
6. Nükleeri enerji sepetimize dâhil etmek.
Burada tabi ki şunu eklemek gerekiyor. Çevreye verdiği zarar nedeniyle geleneksel yöntemlerden ziyade modern yöntemler ile enerji üretmek ve tüketmek durumundayız. Yayınlanan son Orta Vadeli Programda da buna yönelik kararlar alınmıştır.
Bakanlığın bu konudaki beyanını buraya aktarmak gerekirse;
Türkiye, yenilenebilir enerji kaynaklarının geliştirilmesine büyük önem vermektedir. 2017 yılında kabul edilen Milli Enerji Politikası uyarınca yerli ve yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımının artırılması ana öncelikler arasındadır. Türkiye, yenilenebilir enerjide kurulu güç bakımından Avrupa’da 5. ve dünyada 12. sıraya yükselmiştir. Türkiye’de 2022 sonu itibariyle kurulu gücün %54’ü yenilenebilir kaynaklardan oluşmaktadır.
Son olarak bence burada öncelikli hedef enerji alanında kendi kendine yeterlilik olmalı. Çünkü gıda krizinin beklendiği önümüzdeki yıllarda bu durum aynı zamanda bir milli güvenlik sorununa dönüşebilir, önlem almakta ve bu önlemi zamanında almakta fayda var.
Erdoğan, Türkiye'nin üçüncü nükleer santrali kurmayı planladığını açıkladı. Bu tür bir yatırımın Türkiye'nin enerji ihtiyacına ve enerji güvenliğine olumlu katkıları neler olabilir? Ayrıca, bu büyük enerji projelerinin Türkiye'nin sürdürülebilir enerji hedeflerine ve ekonomik büyümesine nasıl bir katkı sağlayabileceğini düşünüyorsunuz?
Erdoğan ve ekibi nükleer enerjinin bir gereklilik olduğunu düşünüyor. Bunu Akkuyu Nükleer Güç Santrali’nin Üçüncü Ünitesi’nin Temel Atma Töreni’nde Yaptığı Konuşmada şöyle ifade ediyor;
“Nükleer enerji politikamız bakımdan özel bir yere sahiptir. Hedefimiz, enerji üretirken sıfır emisyonla çalışan ve çevreye hiçbir zararı olmayan nükleer enerjiyi ülkemizin enerji sepetine eklemektir. Nükleer santral, oluşturacağı ekonomik ivmeyle birçok yan sektöre de katkı yapacaktır.”
Yani nükleer enerjinin hem çevreyi koruduğunu hem de yan sektörlerle birlikte ek istihdam yaratacağını ifade ediyor.
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı da bu düşünceyi paylaşarak Milli Enerji ve Maden Politikamızın en önemli sac ayaklarından bir tanesi nükleer enerji alanı olduğunu ifade ediyor. Dolayısıyla belli ki bu projeler devam edecek. Çünkü sadece Akkuyu’nun elektrik ihtiyacımızın yüzde 10’unu karşılaması bekleniyor. Buradan bakınca devam ettirmek istenmesi de doğal.
Tabi ki her enerji üretim tesisi gibi burada da riskler var ancak gerekli tedbirler alınarak bunun altından kalkmak mümkün. Petrol ve doğal gaz zengini ülkeler dahi nükleer enerjiyi elektrik üretiminde kullanmaktadır. Şu an dünyada 54 nükleer reaktörün inşaatı devam etmektedir. İnşa halindeki nükleer reaktörlerin 11’i Çin’de, 7’si Hindistan’da, 4’ü ise Rusya’dadır. Bunun yanında Birleşik Arap Emirlikleri’nde 4, Güney Kore’de 4, ABD’de 2 ve Fransa’da 1 nükleer reaktör inşa halindedir. Fukuşima kazası sonrası Almanya, işletme ömrü dolmuş ancak işletilmeye devam edilen nükleer santralleri kapatmıştır. Almanya'da şu an 6 nükleer reaktör işletme halindedir. Bu reaktörler, 2019 yılında toplam 71 TWh elektrik üretimi ile Almanya’nın elektrik arzının yaklaşık %14’ünü gerçekleştirmiştir. Japonya ise geçici olarak durdurduğu nükleer santralleri güvenlik denetimlerinin ardından tekrar işletmeye almaktadır.