Küreselleşme ve tek boyutlu eğitim
Ekonomik olarak gelişmiş ülkelerde pek çok okul ve üniversite eğitimi modeli vardır, bunlardan belki de en önemlisi “Bologna sistemi” olarak adlandırılan Avrupa eğitim modelidir.
Bologna eğitim sistemi değer, fikir ve beceri eğitimlerini birleştiren kapsamlı bir eğitim sistemidir ancak, uluslararası arenadaki daha çok tercih edilen eğitim sistemi Amerikan modelidir. Çünkü; küreselleşme fikrinin halk arasındaki kavramı onu "Amerikanlaşma" kavramıyla eş anlamlı hale getirmiştir ve küreselleşme çağının sözde gereksinimlerinin aslında Amerikan modelini veya Amerikan eğitiminin deneyim aktarımını benimsemiştir.
Amerikan eğitim modelinin en önemli özelliklerine hızlıca bir göz attığımızda, Amerikan eğitimi fikir, teori veya felsefelerden daha çok kabiliyet yeteneklerinin geliştirilmesine odaklandığını görebiliriz. Bütün uzmanlık alanlarında en önemli özelliği ise fikir ve beceriyi birleştiren bir eğitim değil, tamamen işgücü piyasası için gerekli bir dizi beceriyi pekiştirmeye odaklanan bir eğitim sistemi olmasıdır. Fikirden ziyade, fikrin ötesine geçerek beceriye ağırlık veriyor.
Bu modelin daha fazla cazip gelmesinin belki de en önemli sebebi, yatırım şirketlerini yönetenlerinin ekonomik büyüme süreçleri, İdari güncelleme veya teknolojik gelişmenin gereksinimlerine hızlı ve net bir şekilde uyum sağlamasıdır.
Bu nedenle, dünya çapında yaygınlaşan ve bütün ülkelerin halkı tarafından "küreselleşme" kavramı olarak adlandırılan bu modelin varlığı, özellikle hızlı ekonomik kalkınmayı hedefleyen halklar ve hükümetler tarafından benimsenmiştir.Söz konusu eğitim sistemini aşağıdaki gibi birkaç maddeyle sıralayabiliriz.
1- Entelektüel ve kültürel birlik: Küreselleşme sloganı ve ardında bıraktığı fikir diyaloğu, kültürler arası etkileşim ve medeniyetler yakınlaşması izlenimine rağmen, işin aslı bu slogan, genel olarak Batı'yı, özellikle Amerika'yı her şeyin kaynağı olarak gören tek yönde ilerleyen bir akımdır. Dolayısıyla ideoloji, parti ve sınıf hegemonyası dönemindeki vizyonun birliğinden, denizaşırı ülkelerden gelen ötekinin hegemonyasına geçiş olmuştur. Her iki durumda da sonuç aynıdır, yani öğrencinin aldığı bilgi sadece tek bir bakış açısı, tek bir fikir ve tek bir modeli ifade eder. “Yaratıcı düşünme” ve “eleştirel düşünme” gibi ifadeler yaygınlaşsa bile eleştiri her zaman batı medeniyet tecrübesine veya küreselleşme hareketine değil, Avrupa dışı kültürel mirasa yönelik olmuştur. Üstelik yaratıcı düşünce her zaman Batılı düşünceyi ve onun izlerini taklit eder.
2- Aşırı gerçekçilik, teorik ve felsefi boyutların göz ardı edilmesi: Küreselleşme hareketinin özü, gerçeğin içinde boğulup tarihsel ve uygarlık bağlamlarından koparılarak teori ve felsefeleri neredeyse tamamen görmezden gelinmektedir. Ekonomik boyuta indirgenmiş kalkınma sürecini doğrudan etkilemeyen idealist düşünce olduğu gerekçesiyle, daha sonra ekonomik boyutunu teknoloji boyutuna teknoloji boyutunu da eğlence amaçlı tüketici ürününe indirgenmiştir.
Bu durumda, üniversitelerdeki eğitim sürecinin sonuçları, mesleki ve teknik okullarının sonuçlarına çok yakındır. Her ikisi de küresel kapitalizmin makinesinde kullanılacak parçalara benzer maine gibi öğrenciler yetiştiriyor. Bu durum bize Charlie Chaplin'in filmlerini, makine egemenliği çağında insanın konumunu ve rolünü hatırlatıyor.
3- Yerel ve bölgesel ekonomiler pahasına küresel ekonomiye bağlı olması: Arap üniversitelerinin küreselleşme aşamasında sunduğu uzmanlık alanları, Amerikan üniversitelerinde sunulanların birebir kopyası haline geldi. Bazen bağlam ayrımı yapmadan, çoğu durumda, yerel boyutlarla ilgisi yoktur. Tarımı ile bilinen ülkelerde, bilgisayar bilimleri ve işletme yönetimine olan ilginin çoğaldığını ve tarıma olan ilginin azaldığını görmekteyiz, bu yeni uzmanlık alanların önemine, gerekliliğine ve toplumun onlara ihtiyacı olmasına rağmen yerel ve bölgesel ekonomilerin avantajlarını ayakta tutacak nesiller yetiştiren uzmanlık alanlarının yerini almamalıdır.
Bu durumda, Arap dünyasındaki üniversite eğitim sistemleri, entelektüel, teorik ve felsefi içeriğe eşit derecede dikkat etmeden teknik, performans ve dil becerilerini öğretmekle tamamen meşgul hale geldi.
Bu da orta ve uzun vadede, bağımsız kalkınma sağlayamayan, ancak küresel ekonominin bir temsilcisi ve ürünlerinin destekleyicisi olma becerisine sahip bir nesil yetiştirmeye yol açacaktır. Dolayısıyla bu durum, ekonomik ve kültürel bağımlılığın ardından siyasi bağımlılığın pekiştirilmesine yol açacak, bu da yine dışarıdan gelişmiş ve modernleşmiş görünen ancak içi boş kendiliğinden veya kasıtlı en basit kriz nedeniyle çökecek bir toplumun oluşmasına sebep olacaktır.