Kapsamlı ve adil kalkınma nasıl sağlanır?
Kalkınma, karmaşık yapılı, yatay-dikey iç içe girmiş, birbirinden farklı boyutlara sahip bir yapıdır. Bu karmaşık yapı karşısında devlet ve hükümetler bile şu ana kadar net ve şeffaf adımlar atabilmiş değillerdir.
Kalkınma gemisiyle güvenli limanlara çıkabilenler; sürdürülebilirliğin ekonomik, çevresel ve sosyal boyutlarını entegre bir şekilde ele alanlar olmuştur. Dolayısıyla çok az ülke kalkınma gemisiyle güvenli limana çıkabilmeyi başarmıştır.
Kalkınma konusunda en önemli iki unsur, kapsamlılık ve adalettir. Kalkınmanın olumsuz, eksik veya arızalı olmaması için uygulanacak politikaların ekonomik sektörlerin tamamını kapsaması gerekir. Binaenaleyh kalkınma, bazı ekonomik sektörlere odaklanıp diğer sektörleri ihmal ederse, istenilen hamle ve gelişmişlik sağlanamaz. Tarımsal gelişmenin eşlik etmediği endüstriyel gelişmeye sahip olan veya güçlü bir sanayi yapısı olmaksızın ticaret, hizmet ve turizme odaklanan ülkeler, küresel dalgalanmalara maruz kalabilir.
Kapsamlı kalkınma, birbirini tamamlayan, ekonomik yapıya sahip kalkınmadır. Böyle kapsamlı kalkınmalarda sanayi, güçlü tarım ve endüstriyel üretime dayalı olur. Başka bir ifadeyle kalkınma, ülkenin ulaştığı sanayi seviyeye uygun yol, iletişim ve ulaşım altyapısı ile desteklenen güçlü bir iç ve dış ticari yapıya bağlıdır.
Kalkınmanın ikinci kanadı sayılan adalet ise, toplum kitleleri ve ülkenin bölgeleri arasındaki adalet şeklinde iki ana kola ayrılır. Toplum tabakaları arasındaki adalet, mülkiyetin yasal yapısı, ücret politikaları, vergiler, genel hizmetler, sermayenin sosyal sorumluluğu ve devletin eğitim, sağlık, sosyal sigorta gibi sosyal politikaları tarafından belirlenir. Ülkenin bölgeleri arasındaki adalet ise, kalkınma projelerinin her bölgenin kaynaklarının adil kullanımını sağlayacak şekilde çeşitli bölgelere dağıtılmasıyla sağlanır.
Söz konusu ülkenin bölgeleri arasındaki adalet sağlanırsa şayet, her bölgede nüfus istihdamı sağlanır ve iş olanakları yaratılır, kırsal bölgelerden kente göç önlenmiş olur, böylece bütün bu toplumsal sorunların önüne geçmiş oluruz. Ancak bu adaletin sağlanmaması, toplumsal bozulmaya ve kentsel dengesizliğe, büyük şehirleri çevreleyen yoksul kitlenin ortaya çıkmasına ve her türlü kalkınma çabasını boşa çıkaracak gecekondu bölgelerinin oluşmasına yol açar.
Bu derin kalkınma düşüncesi, "Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri" veya "Binyıl Hedefleri" başlığı altında Birleşmiş Milletler ve Dünya Bankası'nın plan ve projelerinde yer aldı. Ama ne yazık ki, uygulamada, batı dünyasının endişeleri ve krizleri ile küresel gündemin belirlenmesine neden oldu. Dolaysıyla bu hedefler, üçüncü dünya ülkelerinin endişe ve krizlerine göre değil, gelişmiş ülkelerin endişe ve sorunlarına göre düzenlenmiş oldu. Bu nedenle yoksulluk, hastalık, adaletsizlik ve eğitimin bozulması gibi konular gündemin sonunda yerini aldı.
İklim sorunu, Avrupa ülkeleri üzerinde daha güçlü bir etkiye sahip olduğu için son derece önem kazanmış ve hedef olarak küresel ilgi görmüş olup bir numaralı küresel sorun olarak sunulmuştur. Elbette bu, uzun vadede insanlığı ilgilendiren bir konu, ve uzun soluklu çözümlere ihtiyacı vardır. Ama buna, kim neden olduysa, o çözümü düşünmelidir. Henüz yoğun sanayileşme aşamasına girmemiş ve dünyanın geleceğini tehdit eden ısı emisyonlarına katılmamış olan üçüncü dünya ülkeleri, gelecekte önlem ve tedbir almaları gerekse de bunun sorumluluğundan muaftır. Uluslararası kapsamlı ve adil kalkınmanın sağlanması, yoksulluk, hastalık ve cehalet konularının iklim sorunuyla birlikte ele alınmasını gerektirir. Daha doğrusu bu, öncelikli ve en önemli konular olarak işlenmelidir. Çünkü yoksulluk tehlikeli bir problem ve bundan milyonlarca insan hayatını kaybediyor.
Dünya, kendi problemleri üzerinde çalışırken biraz daha adaletli davranmalı. Endüstriyel olarak gelişmiş ülkelerin, kendi çıkarları ve öncelikleri doğrultusunda dünyanın kaderini tek başlarına belirlemesi doğru değil. Bu da, geçici problemler üzerinde dururken , uzun vadeli sorunları görmezden gelme anlamına da gelmez. Dolayısıyla ülkeler ve halkları arasında kapsamlı kalkınmayı sağlayacak küresel bir vizyona sahip olmamız elzemdir.