İsrail-İran savaşının seyri ne olacak, İran'ın askeri gücü ne durumda? Al Ain Türkçe Özel

İsrail-İran savaşıyla ilgili Al Ain Türkçe’ye değerlendirmelerde bulunan Doç. Dr. Murteza Ocaklı, savaşın seyrinin diplomatik kanalların kapandığı taktirde tehlikeli boyutlara ulaşacağını söyledi. Ocaklı, İran’ın askeri gücüyle ilgili de konuştu.
13 Haziran'da İsrail’in başlattığı hava saldırılarına İran’ın füze yanıtıyla başlayan İsrail-İran savaşı, 11. gününe girerken bölgede tansiyon daha da yükseldi. Savaş, ABD’nin doğrudan sahaya inmesiyle yeni ve çok daha tehlikeli bir aşamaya geçti.
22 Haziran’da ABD, İran’ın Fordo, Natanz ve İsfahan kentlerindeki nükleer tesislerini sığınak delici bombalarla hedef aldı. Askerî kaynaklara göre operasyon, yüksek hassasiyetli B-2 bombardıman uçaklarıyla gerçekleştirildi. Bu saldırıyla birlikte ABD, İsrail’in operasyonlarına yalnızca siyasi değil, askerî olarak da destek verdiğini resmen ilan etmiş oldu.
İran, saldırılara misilleme olarak İsrail’in farklı şehirlerine balistik füzeler gönderdi. Özellikle Kudüs ve Aşdod bölgelerinde alarm seviyesi yükseltilirken İsrail halkı sığınaklara yönlendirdi.
İran’ın da aralarında Fordo gibi yüksek güvenlikli nükleer tesislerin bulunduğu alanlara yapılan bu doğrudan saldırıya nasıl yanıt vereceği merak konusu.
“SAVAŞIN VADESİ ABD’YE VE İRAN’IN TEPKİSİNE BAĞLI”
Savaşla ilgili gelişmeleri ve öngörüleri, İstanbul Aydın Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Ekonomi ve Finans Bölüm Başkanı Doç. Dr. Murteza Ocaklı Al Ain Türkçe için değerlendirdi.
İsrail-İran savaşının ABD’nin de müdahil olmasıyla birlikte bölgesel bir çatışmadan çıkıp küresel ölçekte yankı uyandırabilecek bir krize dönüştüğünü söyleyerek sözlerine başlayan Ocaklı, savaşın süresinin ve kapsamının ABD’nin tutumuna bağlı olduğunu ifade etti.
“Şayet İran, ABD’ye yönelik kapsamlı ve doğrudan bir karşılık verirse, bu durum çatışmanın daha da derinleşmesine ve uzamasına yol açacaktır” diyen Ocaklı, “Aksi halde İran’ın daha sınırlı ve bölgesel odaklı hamlelerle süreci yönetmeye çalışacağı öngörülebilir. Bu nedenle savaşın uzun vadeye yayılıp yayılmayacağı, büyük ölçüde ABD’nin ne düzeyde angaje olacağı ve İran’ın buna nasıl tepki vereceği ile şekillenecektir” ifadelerini kullandı.
“İRAN’IN ZAYIF NOKTASI HAVA KUVVETLERİ”
İran’ın askeri gücüyle ilgili de konuşan Ocaklı, “İran’ın kara gücü oldukça geniştir; Irak’taki yaklaşık 200 bin Haşdi Şabi savaşçısı, Lübnan’daki Hizbullah ve Yemen’deki Husiler gibi ideolojik ve askeri müttefikleri, İran’ın bölgesel etki alanını ve caydırıcılığını artırmaktadır. Aynı zamanda İran, gelişmiş balistik füze sistemleri, kamikaze dronlar, seyir füzeleri, elektronik harp kabiliyetleri ve siber savunma altyapısıyla dikkat çekmektedir. Nitekim ABD’nin İsrail’e sağladığı katmanlı olan tüm hava savunma sistemleri başarısız olduğu anlaşılmaktadır.
İran’ın zayıf noktası, klasik konvansiyonel hava kuvvetleridir. Bunun iki temel nedeni bulunmaktadır: Birincisi, İran henüz beşinci nesil savaş uçağı teknolojisine sahip değildir; ikincisi ise İran savunma doktrininde hava üstünlüğü arayışına dayalı bir stratejiye yer verilmemesidir. İran, büyük kara coğrafyasına, yerli üretimle geliştirdiği füze ve dron teknolojilerine ve geniş müttefik ağına güvenerek savunma stratejisini caydırıcılık üzerine kurmuştur. Hava savunma sistemleri, hasar almış olsa da aktif durumdadır ve İsrail’e ait bazı İHA’ları düşürmeyi başarmıştır” diye konuştu.
İran Savunma Bakanlığı’nın yerli teknolojiyle balistik ve seyir füzeleri, İHA'lar, denizaltılar, elektronik harp sistemleri ve yapay zekâ tabanlı mühimmat üretimi gerçekleştirdiği bilgisini paylaşan Ocaklı, “Bu, ülkenin teknolojik ve stratejik bağımsızlığını artırmaktadır. Ayrıca İran’ın elinde, farklı düzeylerde zenginleştirilmiş yaklaşık 2 bin ton uranyum ve geniş mühimmat depoları bulunmaktadır.
Doç. Dr. Murteza Ocaklı
Toplumun da bu süreçte devlete desteği artmıştır. Son kamuoyu yoklamalarına göre, halkın yaklaşık yüzde 65’i nükleer silah geliştirilmesini desteklemektedir. Bu da iç cephede bir konsolidasyon ve savaş koşullarında moral üstünlük anlamına gelmektedir” ifadelerini kaydetti.
İran’ın işgal edilmesi zor bir ülke olduğunu vurgulayan Ocaklı, “Ancak bu güçlü savunma yapısına rağmen bazı ciddi riskler de söz konusudur” diyerek bu riskleri şu ifadelerle anlattı:
“Bu risklerin başında, İran’ın dini lideri Ayetullah Ali Hamaney’e yönelik olası bir suikast ya da ağır saldırı ihtimali gelmektedir. Hamaney, İran siyasi yapısının ve rejimin ideolojik bütünlüğünün merkezinde yer almaktadır. Onun ani şekilde etkisiz hale getirilmesi durumunda, liderlik geçiş sürecinde yaşanabilecek belirsizlikler ve iç çatışmalar, İran’ın savunma kapasitesini zayıflatabilir. Her ne kadar sistem içerisinde Anayasayı Koruyucular Konseyi ve Devrim Muhafızları gibi kurumlar aracılığıyla güçlü bir yapı bulunsa da halk ve bürokrasi düzeyinde geçişin sancılı olması olasılığı çok az olsa da muhtemeldir. Bu da savaş ortamında İran’ı siyasi olarak kırılgan hâle getirebilir veya tepkisel olarak İran’ın sert tepkisiyle savaş kontrolsüz hale dönüşme riski beraberinde taşımaktadır.
“ABD’NİN NÜKLEER KULLANIMI FELAKET SENARYOSU OLUR”
Bir diğer kritik risk ise İsrail ve/veya ABD'nin nükleer silah kullanımına yönelmesidir. İran’ın zenginleştirilmiş uranyum stokları ve nükleer kapasiteye olan yakınlığı, İsrail açısından bir “varoluşsal tehdit” olarak algılanmaktadır. Eğer savaşın seyri İran lehine gelişirse ve İsrail/ABD'nin konvansiyonel yollarla istedikleri sonucu elde etme ihtimalleri azalırsa, nükleer silah seçeneği caydırıcılıktan öte fiili bir saldırı aracına dönüşebilir. Bu durum sadece İran için değil, tüm bölge ve küresel güvenlik dengeleri açısından felaket senaryosudur.
Özet olarak, İran kendi topraklarında uzun vadeli bir savunmayı başarıyla yürütebilecek donanıma ve tecrübeye sahiptir. İran’ın ABD ve İsrail karşısında konvansiyonel anlamda bir hava gücü üstünlüğü olmasa da geniş kara gücü, füze kapasitesi, yerli askeri teknolojisi, ideolojik müttefikleri ve yıpratma savaşı stratejisiyle uzun süreli, asimetrik ve bölgesel etkisi yüksek bir direniş gösterebilecek kapasitede olduğu açıktır. Savaşın seyri, diplomatik kanalların kapanması hâlinde daha da tehlikeli boyutlara ulaşabilir”