Erkan: İran-İsrail çatışması ekonomik felakete neden olur / Al Ain Türkçe Özel
“İran-İsrail çatışması ekonomik felakete neden olur” Bu sözler Uluslararası İlişkiler ve Enerji Uzmanı Dr. Anıl Çağlar Erkan’a ait... Al Ain Türkçe’ye özel açıklamalar yapan Erkan, olası krizin Türkiye’ye etkilerini de analiz etti.
Tüm dünya İran-İsrail çatışmasından endişeli. Al Ain Türkçe’ye özel açıklamalarda bulunan Uluslararası İlişkiler ve Enerji Uzmanı Dr. Anıl Çağlar Erkan, İran-İsrail çatışmasının küresel bir ekonomik felakete neden olacağı görüşünde. Olası çatışma ve ABD’nin bu çatışmaya dahil olmasının enerji fiyatlarında büyük sıçramaya neden olacağını söyleyen Erkan, bunun da tüm ekonomileri zorlayacağını belirtti. Erkan, “Türkiye olası İran-İsrail çatışmasından nasıl etkilenir?” sorusuna da cevap verdi. İşte Dr. Anıl Çağlar Erkan’ın Al Ain Türkçe’nin sorularına verdiği cevaplar...
ABD medyası, İsrail'in İran'a misilleme saldırısı başlattığını duyurdu. İran Devlet Televizyonu, hava savunma sistemlerinin devreye girdiğini ve İsfahan üzerinde görülen 3 İHA'nın imha edildiğini açıkladı. Reuters'a konuşan İranlı yetkili, füze saldırısı olmadığını belirtirken, "İsfahan'daki patlamalar hava savunma sistemimizden kaynaklı" dedi. Bugün yaşanan bu gelişmeler ışığında İran-İsrail krizinin büyümesi durumunda bölgesel istikrar ve güvenlik açısından ne gibi riskler ortaya çıkar?
İran-İsrail arasında süre gelen bu durum cidden endişe uyandırıcı gibi görünse de işin aslı pek de öyle olmadığını gösteriyor. Bu düşünceyi çeşitli argümanlarla desteklemek mümkün. İlk öncelikle tarafların yapmış olduğu misillemeler ölçülülük ilkesi kapsamında ele alındığında uluslararası hukuka uygun gibi görünmektedir. Bununla birlikte bir diğer önemli argüman füze saldırısının olmamasıdır. Nitekim İHA’larla yapılan saldırıların hedeflenen noktalarda bırakacakları olası hasarlar füzelere kıyasla daha azdır. Tüm bunlar ışığında yaşananların bir nevi kılıç kalkan gösterisi izlenimi uyandırdığını söyleyebiliriz. Ancak yine de bu durum bir krizin olmadığı anlamına gelmemektedir. Buna karşın krizin büyümesiyle ilişkili bir takım soru işaretleri söz konusudur. Zira taraflar birbirleri üzerinde kalıcı hasarlar bırakabilecek kapasiteye sahiplerdir ancak şu ana kadar ki yaşanan gelişmeler daha büyük saldırıların en azından kısa bir süre daha gerçekleşmeyeceğine işaret etmektedir. Dolayısıyla bir süre daha krizin büyümesi yönünde bir gelişmeye tanıklık edileceğini düşünmüyorum. Nitekim üst düzey İranlı bir yetkilinin “Acil bir misilleme planı yok” şeklindeki ifadeleri söz konusu düşünceyi desteklemektedir.
Ama yine de bu ifadeler bölgesel bir güven sorununun olmadığı anlamına gelmemektedir. Zira güvenlik meselesi sadece saldırıların yapılmasıyla sınırlı değildir. Öyle ki endişe ve tehditlerin var olması da saldırılarla aynı ölçüde bir güvenlik meselesinin devam ettiği anlamına gelmektedir.
Bununla birlikte tarafların birbirine karşı gerçekleştirmiş olduğu saldırıların ve gelecekte bu durumun devam edeceği endişelerinin altında yatan motivasyon çok daha önemlidir. Çünkü bunu salt devletler arası bir çekişmeye ya da anlaşmazlığa dayandırmak son derece yanlıştır. Zira her iki ülkenin bir takım iç dinamiklerinin İran-İsrail arasındaki anlaşmazlıkların çatışmaya dönüşmesine katkı sağladığı inancındayız. Bilhassa bu durum Binyamin Netanyahu’nun ülkesindeki giderek azalan etkisinin bir sonucu olduğu birçok kesimce dile getirilmektedir. Böylesi bir düşünce son derece rasyoneldir. Çünkü İsrail gibi bir ülkenin hayatta kalabilmesi için her daim bir düşmanı olması gerekir. Öyle ki tarihte birçok kez İsrail’in düşmanları sayesinde ülke içinde birliği sağladığına tanıklık edilmiştir.
KÜRESEL ENERJİ PİYASASI YAŞANANLARDAN NASIL ETKİLENİYOR?
Bu jeopolitik gerilim özellikle enerji piyasasını nasıl etkileyecek? Önümüzdeki günlerde bu konuda neler olabilir?
Son günlerde zaten İran ve İsrail’in olası misilleme saldırıları beklentisiyle petrol fiyatlarının arttığını belirtmek gerekir. Son gelişmeler petrol ve LNG fiyatları açısından tabii ki olumsuz bir gelişmedir. Bununla birlikte enerji piyasalarındaki gidişatı önümüzdeki günlerde tarafların davranışları belirleyici olacaktır. Daha açık bir deyişle krizin seyri ve buna bağlı risk algısı da petrol ve LNG fiyatları üzerinde belirleyici olacaktır. Ancak şu anki tabloya bakıldığında krizin büyümesini ve bir savaşa evirilmesini beklemiyoruz. Ama yine de bu yöndeki bir beklentiyi enerji piyasaları açısından olumlu bir durum gibi görmemek gerekmektedir. Çünkü beklentinin olmaması endişe ve tehditlerin ortadan kalktığı anlamına gelmemektedir. Nitekim endişe ve tehditlerin devam etmektedir.
Bu doğrultuda en kötü projeksiyondan yola çıkarak yani halihazırda düşük bir ihtimal olan senaryoda İran ve İsrail arasında şiddetli bir çatışmanın yaşanması halinde, buna ABD'nin de katılması petrol fiyatlarının 100 dolar seviyesini de geçerek 110-120 dolar seviyelerine ve çok daha yukarılara tırmanmasına neden olur ki böylesi bir olasılık başta ekonomi olmak üzere küresel ölçekte bir felaket anlamına gelmektedir.
İran-İsrail krizinin devam etmesinin enerji piyasalarına olumsuz etkisi sadece taraflar arası çatışmalarla sınırlı değildir. Bununla birlikte taraflar arasındaki krizin önümüzdeki süreçte dünyanın en hayati enerji nakil ve ticaret gemi güzergahlarından birisi olan Hürmüz Boğazı’na sıçraması olasılığının göz ardı edilmemesi gerekmektedir. Nitekim İran geçtiğimiz günlerde Hürmüz Boğazı’nda İsrail gemisine baskın düzenlemiştir. Bu doğrultuda Süveyş Kanalı ve Kızıldeniz’de yaşanan benzer tehlikenin Hürmüz Boğazı için de söz konusu olduğunu söyleyebiliriz.
İRAN-İSRAİL KRİZİ BÜYÜRSE TÜRKİYE NASIL ETKİLENİR?
İran-İsrail krizinin büyümesi Türkiye’yi nasıl etkiler? Enerji açısından Türkiye’ye yansımaları ne olur?
Çok değil aynı hadise bundan 15 yıl önce olsaydı Türkiye’nin felaket bir durumla karşı karşıya olduğunu söyleyebilirdik. Ancak günümüzde Türkiye için böylesi bir felaket durumu ihtimal bile değildir. Zira Ankara’nın özellikle son 10 yıldan bu yana kat etmiş olduğu mesafe İran-İsrail krizinin savaşa dönüşmesi gibi bir felaket senaryosunun bile Türkiye’ye etkilerinin minimum düzeyde kalacağı anlamına gelmektedir.
Daha açık bir deyişle Türkiye’nin son yıllarda bilhassa enerji alanındaki yapmış olduğu atılımlar İran-İsrail krizinin olumsuz etkilerini en alt düzeye indirecektir. Bu doğrultuda öncelikle Türkiye’nin son 7-8 yılda gerek petrol gerekse doğal gaz alanında yürüttüğü stratejilerin ne kadar da doğru bir tercih olduğuna dikkat çekmek gerekmektedir. Zira petrol ve doğal gaz keşifleriyle önemli fırsat yakalanması ve her geçen gün üretimin artması Türkiye’nin bu tür krizlerden daha az etkilenilmesi açısından son derece kritik bir öneme sahiptir.
Bir diğer önemli husus ise Türkiye’nin doğal gaz ithalatı için Kremlin, Tahran ve Bakü ile uzun anlaşmalarının olmasıdır. Nitekim bu anlaşmaların varlığı İran-İsrail krizinin savaşa dönüşme senaryosunda bile Türkiye’nin kısa vadede olumsuz etkilenmemesi anlamına gelmektedir.
Tüm bunların yanı sıra bu noktada Türkiye’nin özellikle söz konusu uzun vadeli anlaşmaları da kapsayan enerji diplomasisindeki başarılarına dikkat çekmek gerekmektedir. Zira enerji diplomasisindeki başarılar Türkiye’nin bu son gerilimden minimum düzeyde olumsuz etkilenmesinde bir nevi başrol oynamaktadır. Bu doğrultuda en önemli başarılardan birisi Irak ve Mısır’la ilişkilerin üst düzeye çıkarılmasıdır. Çünkü bu süreçte Türkiye, hem enerji arzını güvence altına alırken hem de bölgedeki etkinliğini arttırmaya başlamıştır. Öyle ki enerji diplomasisi kapsamında atılan bu adımlar, İran-İsrail arasında yaşanan krizin Türkiye için bir fırsata dönüşmesine zemin hazırlayabilir. Bu doğrultuda İsrail’in Türkiye’ye yakınlaşması ve ödün vermesi gibi bir ihtimal söz konusudur. Tüm bunlar ışığında Türkiye’nin gerek Filistin gerekse Doğu Akdeniz meselelerinde İsrail’e karşı ciddi bir pazarlık gücüne sahip olmaya başladığını söyleyebiliriz.