Gazze Savaşı ve Balfour Deklarasyonu... 106 yıldır kapanmayan yara
Balfour Deklarasyonu'nun 106. yıl dönümü, hala devam eden Filistin sorunu ile çakışıyor. Filistinliler için bu, özellikle Gazze Savaşı'nın bir ayı doldurmak üzere olduğu bir döneme denk geldi, ki bu da Filistinliler için çok acı verici bir hatıra.
Yıllarca Filistinliler, Birleşik Krallık'tan özür dilemesini ve bu deklarasyonun sorumluluğunu kabul etmesini talep ettiler. Bu deklarasyonu " Sahip olmayanın Hak etmeyene verdiği bir söz" olarak nitelendiler.
Yıldönümü bu yıl Filistinlilerin Gazze'deki savaşta İsrail'e verilen destekten şikayetçi oldukları bir döneme denk geliyor.
Gazze Şeridi nüfusunun çoğunluğunu bu vaadin bir sonucu olarak 1948'de köylerinden ve şehirlerinden sürülen mülteciler oluşturuyor. Şimdi yine yerinden edilme korkusu yaşıyorlar.
Filistinliler, "uğursuz" olarak adlandırdıkları bu vaat olmasaydı 1948 Nakba'nın gerçekleşmeyeceğine inanıyor.
1917 yılında bugün, İngiltere Dışişleri Bakanı Arthur Balfour, İngiliz Yahudi cemaatinin en önde gelen liderlerinden biri olan Lord Lionel de Rothschild'e bir mektup gönderdi: Majestelerinin hükümeti, Yahudilere Filistin'de bir yurt tesisi fikrini hararetle desteklemektedir. Bu maksatla her ne gerekiyorsa yapılacaktır.
Şöyle devam etti: "Majestelerinin hükümeti, Filistin'de Yahudi halkı için ulusal bir vatan kurulmasını olumlu görüyor ve bu hedefe ulaşılmasını kolaylaştırmak için her türlü çabayı gösterecek."
Balfour, bu cümleleriyle İsrail'in kurulmasına İngiltere'nin vereceği desteği açıkça ifade etti.
Tarihe "Balfour Deklarasyonu" olarak geçen mektup, İsrail devletinin kurulmasına giden süreçte en önemli kilometre taşı olarak görülüyor.
Filistinlilerin topraklarının ellerinden alınmasına yol açan deklarasyon, İngiltere'nin İsrail'in kurulmasına verdiği destekle biliniyor.
Bu dönemden onlarca yıl sonra açıklanan Amerikan belgeleri, 1948 Nakba'nın yıl dönümüne kadar Filistin üzerinde manda sahibi olan İngiltere'nin, Yahudilerin Filistin'e göçünü kolaylaştırdığını ve onlara silah sağladığını gösteriyor.
Geçtiğimiz günlerde, Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas, bu deklarasyonun sorumluluğunun sadece İngiltere'ye ait olmadığını, aynı zamanda Amerika Birleşik Devletleri ve diğer Avrupa ülkeleri tarafından da paylaşıldığını belirtti.
İngiliz hükümeti Balfour Deklarasyonu metnini ABD Başkanı Woodrow Wilson'a sunmuş, o da içeriği yayınlanmadan önce onaylamış, Fransa ve İtalya ise 1918'de resmi olarak onaylamıştı.
Daha sonra ABD Başkanı Wilson, 1919'da Japonya gibi resmi olarak onaylamıştı.
25 Nisan 1920'de Müttefik Kuvvetler Yüksek Konseyi, San Remo Konferansı'nda, Filistin üzerindeki mandanın İngiltere'ye verilmesi ve Manda'nın İkinci Maddesi uyarınca Balfour Deklarasyonu'nun uygulamaya konulması konusunda anlaşmıştı.
24 Temmuz 1922'de Milletler Cemiyeti Konseyi, 29 Eylül 1923'te yürürlüğe giren manda taslağını onayladı.
Balfour Deklarasyonu, İsrail Devleti'nin kuruluşuyla birlikte ilan edilen Bağımsızlık Bildirgesi'nin metninde şöyle geçiyor: “Balfour Deklarasyonuyla tanınan bir ülkede ulusal yeniden diriliş”
Filistinliler, tarihi Filistin topraklarının yalnızca yüzde 22'sinde kendi bağımsız devletlerini kurma teklifini ve geri kalan topraklarda İsrail'in varlığını kabul ettiler. Ancak, bu bölgelerde bağımsız bir devlet kurma hayalleri hala çok uzak görünüyor.
Gazze'de savaş devam ederken, aralarında kadın ve çocukların da bulunduğu binlerce kişinin hayatına mal olan savaşın gelişmesiyle Filistinliler bir kez daha yerinden edilme korkusu yaşıyor.