Cumhurbaşkanı Erdoğan’dan, “Filistin-İsrail Uluslararası Barış Konferansı” çağrısı
Cumhurbaşkanı Erdoğan, hem İsrail Filistin geriliminin son bulması, hem de iki devletli çözümün gerçek kılınması için bu başlıkta “Uluslararası Barış Konferansı” düzenlenmesi önerisinde bulundu.
7 Ekim’de Hamas’ın düzenlediği saldırının ardından İsrail’in Gazze’ye saldırı başlatması, tüm dünyanın gözlerini yeniden bölgeye çevirdi.
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, önce Filistin-İsrail gerilimine yönelik garantörlük girişimi ile çatışmaları durdurmaya çalışırken, son olarak da “Uluslararası Barış Konferansı” önerisinde bulundu.
Kabine toplantısı ardından açıklamalarda bulunan Cumhurbaşkanı, söz konusu başlığa ilişkin şu ifadeleri kullandı:
Ateşkesin sağlanması, ardından da kalıcı barışa giden yolun açılması gerekiyor. İlgili tüm tarafların iştirakiyle düzenlenecek ‘Filistin-İsrail Uluslararası Barış Konferansın’ bunun için en uygun platform olacağı kanaatindeyiz.
Bölgedeki aktörlerin işbirliğinde, yeni bir güvenlik mekanizmasının tesis edilmesini elzem görüyoruz. Böyle bir adım atılması halinde, Türkiye olarak, sorumluluk almaya hazırız. Bizim amacımız, bölgemizi içine sürüklendiği bu anafordan çıkarmaktır. Savaşı diplomatik yollarla sona erdirmek için çalışırken, Gazzeli kardeşlerimize de tüm imkanlarımızla sahip çıkmaya devam ediyoruz.
Mısır makamlarıyla koordinasyon içinde, bugüne kadar 10 uçak dolusu yardım malzemesini El Ariş Havalimanına sevk ettik. Aralarında doktorların, sağlıkçıların, AFAD, Kızılay, basın mensuplarının da olduğu 54 görevlimizin bölgeye intikalini sağladık.
Ülkemizin gönderdiği ve bir kısmı Gazzeli kardeşlerimize ulaşan yardım malzemelerinin toplamı 213 tonu buldu. Daha fazla insani yardım tırının Refah Kapısı’ndan Gazze’ye girişine izin verildikçe, biz de yardımlarımızı artıracağız. Refah Kapısı’nın açık tutulması hususunda, uluslararası toplumun İsrail yönetimine baskı yapması önemlidir. Türkiye, dün olduğu gibi bugün de Filistinli kardeşlerinin yanındadır; bunun gereğini de şeksiz, şüphesiz bir şekilde yapmaktadır.
Ancak, başta Avrupalı ülkeler olmak üzere batı dünyası, Gazze’deki insanlık sınavında bir kez daha sınıfta kalmıştır. Bakınız tam 25 gündür; çocuklar ölüyor, kadınlar ölüyor, hastaneler bombalanıyor.
Tam 25 gündür, 360 kilometrekarede 2,3 milyon mazlum hayatta kalma mücadelesi veriyor. Tam 25 gündür, Gazze’de insanlığa ait ne kadar haslet varsa, hepsi tek tek yok ediliyor. Ama Avrupa Birliği, bırakın İsrail’i eleştirmeyi, çıkıp “ateşkes” çağrısı bile yapamıyor. Uluslararası basın kuruluşları, 34’den fazla meslektaşları Gazze’de katledildiği halde, eleştirel tek cümle dahi kuramıyor. Bunu yapmadıkları gibi, hepsi bir ağızdan ahlaksızca İsrail mezalimine kılıf uydurmaya çalışıyorlar. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi, Gazze’deki Birleşmiş Milletler kuruluşlarının ve personelinin hedef alınmasını sadece seyrediyor. İnsan hakları kuruluşları, 25 gündür işlenen insanlık suçları karşısında hiçbir tepki göstermiyor. İnsan hakları kuruluşları, 25 gündür işlenen insanlık suçları karşısında hiçbir tepki göstermiyor.
Hasılı, mesele Türkiye ve İslam dünyası olunca ortalığı ayağa kaldıranlar, İsrail’in savaş suçları karşısında ortalıkta görünmemeyi tercih ediyor. Çok açık ve net söylüyorum: Bugün binlerce Gazzeli çocuğun ölümüne seyirci kalanların, yarın herhangi bir konuda söyleyecekleri hiçbir sözün kıymeti harbiyesi olmaz. Aslolan zor zamanda konuşmaktır, hakikatleri bugün dile getirmektir. İsrail’in katliamlarına ses çıkarmayan “tatlısu hak savunucularından” insanlığa da, dünyaya da hiçbir hayır gelmez. Biz buna inanıyor, buna göre hareket ediyoruz. İnşallah bundan sonra da dik ve kararlı duruşumuzu muhafaza edeceğiz.