Dünya 2023 seçimleri hakkında ne düşünüyor?
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın, seçim tarihi olarak 14 Mayıs 2023'ü işaret etmesiyle, Türkiye, yakın tarihinin en önemli seçimleri için gün sayıyor. Uluslararası medya kuruluşlarında da art arda Türkiye seçimlerine dair analizler gelmeye başladı.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, seçim tarihi olarak 14 Mayıs 2023'ü işaret etti.
Uluslararası medya kuruluşlarında da art arda Türkiye seçimlerine dair analizler yayınlanmaya başlandı.
Bunlar arasında en dikkat çekeni, başta Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Fahrettin Altun olmak üzere birçok siyasetçi ve bürokrat tarafında tepki toplayan The Economist dergisinin "Turkey could be on the brink of dictatorship" (Türkiye diktatörlüğün eşiğinde olabilir) başlıklı özel haberi oldu.
Bloomberg, Wall Street Journal ve Washington Post gibi uluslararası tanınırlığı olan büyük gazete ve medya kuruluşları da 2023 seçimlerine dair analizler yayınladı.
Cumartesi günü gittiğim bir kitapçıda, aldığım kitaba ek olarak The Economist'in son sayısını da almak istedim. Kitapçıya derginin son sayısını sorduğumda bana imalı bir şekilde gülerek "O sayı Türkiye’ye gelmez" dedi. Nedenini sorduğumda ise "E malum sebepten işte" dedi. Yanımdaki bir beyefendi de "2023 yılındayız. Sanki internetten okuyamayacağız" yanıtını verdi.
The Economist'in "Türkiye Özel Raporu" sayısında bu kadar tepkiye neden olan kısım ise "diktatörlük" benzetmesi olmasıydı.
8 makaleden oluşan "Türkiye Özel Raporu", Türkiye siyasetini yakından takip etmeyen uluslararası kamuoyu için bilgilendirici ve ilgi çekici olsa da Türkiye'de yaşayan vatandaşlar için yeni veya çarpıcı bir şey söylemiyor. Yazının bazı kısımlarında ise çok sığ bir oryantalizmin hakim olduğunu söylemek mümkün. AK Parti hükümetinin ilk döneminde (2002-2007) yapılan reformlar, AB üyelik müzakerelerine yönelik atılan adımlar, demokratikleşme hareketleri ve izlenen Batı yanlısı dış politika övülerek anlatılırken sonrasında yaşanan demokratik gerileme, otoriterleşme, kurumsal erozyon, denge-denetim mekanizmalarının ortadan kaldırılması, medyanın kontrol altına alınması ve muhalif siyasetçilere yapılan baskılar Türkiye'deki otoriter rejimin alametifarikası olarak gösteriliyor.
Yazının devamında, muhalefetin mevcut durumu ve Batı ülkelerinin Türkiye’ye yönelik izlemesi gereken politikalara yer veriliyor. İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu'nun, Erdoğan karşısındaki en güçlü aday olduğuna vurgu yapıldı.
İmamoğlu'na verilen hapis cezası ve siyaset yasağının seçimlerden önce onanmasının uzak bir ihtimal olmadığı da belirtiliyor.
Muhalefetin ise 2021 yılının ortalarında başlayan yükseliş trendinin son dönemlerde tersine döndüğü, ve muhalefetin seçimleri kazanmaktansa Erdoğan'ın kaybetmesini bekledikleri ifade ediliyor. Dolayısıyla, Türkiye kamuoyunda tartışılan konuların basit şekliyle özetlendiğini söylemek mümkün. Türkiye'nin, uzun yıllardır devam eden otoriterleşme sürecine rağmen hâlâ bir diktatörlük olmadığına vurgu yapılarak "Türkiye, Rusya değil"değerlendirilmsi yapılıyor.Buna en büyük örnek ise yüksek oy kullanma oranları. Son seçimlerde %80'i aşan oy verme oranının "çok etkileyici" olduğunu belirten The Economist, seçimlerin adil ve eşit şartlarda yapılmadığını; ancak her şeye rağmen seçim sonuçlarının önceden belli olamayacağını ifade ediyor.
Makalede, Türkiye’nin otoriterleşmesinde Batı ülkelerinin de büyük sorumluluğu olduğu belirtiliyor. Batılı liderleri, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ı yeterince eleştirmediği gerekçesiyle suçlayan The Economist, Türkiye'deki "5 milyon" sığınmacının Avrupa'ya karşı bir silah olarak kullanıldığını iddia ederek bu kozun AB liderlerini susturduğunu belirtiyor. Her ne kadar Cumhurbaşkanı Erdoğan elini Batı ülkelerine karşı güçlendirmiş olsa da Türkiye ekonomisinin dış yatırıma olan bağımlılığı ve yabancı yatırımın büyük bir kısmının hâlâ AB ve ABD'den geliyor olmasının Erdoğan aleyhine kullanılacak önemli bir koz olduğuna ifade ediliyor.
"NATO'DAN ERDOĞAN'A SEÇİM MESAJI"
Son günlerde yayımlanan makaleler arasında en çok dikkat çekenlerden biri de ABD'nin eski Başkanı Donald Trump'ın Ulusal Güvenlik Danışmanı John Bolton tarafından Wall Street Journal'a yazılan "NATO's electoral message for Erdoğan" (NATO'dan Erdoğan'a seçim mesajı) başlıklı yazı oldu. Makalenin ilk cümlesini okuduğunuzda, burnunuza gelen buram buram oryantalizm kokusu devamında da neyle karşılaşabileceğiniz konusunda güçlü mesajlar veriyor.
Yazının devamında ise, NATO'nun Türkiye'deki seçimlere etki etmesi gerektiği savunuluyor. "Türkiye, bir NATO üyesi gibi davranmıyor" diyen Bolton, 2023 seçimlerinin adil bir zeminde yapılması ve "Erdoğan'ın durdurulması" için Batı ülkelerinin bu konuda adım atması gerektiğini belirtiyor. Erdoğan ile Putin arasındaki kişisel dostluğun, Türkiye'nin İsveç ve Finlandiya'nın NATO'ya üyeliklerini onaylamamasının, Rusya'dan S-400 hava savunma sistemlerinin alınmasıyla ABD ile ilişkilerde yaşanan gerilimin ve Türkiye'deki artan otoriterleşmenin başta NATO olmak üzere Batı ittifakına zarar verdiğini söyleyen Bolton, Türkiye'nin NATO'dan çıkarılması gibi bir hamlenin hem Erdoğan'ı engelleyebileceğini hem de seçimlerin adil şekilde yapılmasını sağlayabileceğini iddia ediyor.
Bolton'ın hesaba katmadığı şey ise 2023 seçimlerine yönelik böylesi bir "dış müdahalenin" Cumhurbaşkanı Erdoğan'ı demokratik ve Batı yanlısı adımlar atmaya zorlamaktan ziyade seçmeni konsolide ederek kazanma ihtimalini daha da artıracak olması. Öte yandan, muhalefet partileri de böylesi bir müdahale çağrısına sert şekilde tepki göstererek kamuoyundaki ABD ve NATO karşıtı tutumları daha da güçlendiriyor. Sonuç olarak, seçimlere yönelik herhangi bir müdahale çağrısının olumlu sonuç getirmeyeceği aşikar.
"2023'TE DÜNYA'NIN EN ÖNEMLİ SEÇİMİ TÜRKİYE'DE OLACAK"
The Washington Post'ta "The World’s Most Important Election in 2023 Will Be in Turkey" (2023’te Dünyadaki En Önemli Seçim Türkiye’de Olacak) başlığıyla yayımlanan makale ise Türkiye'de hükümet ve muhalefetin mevcut durumuna ilişkin değerlendirme yapıyor.
Muhalefetin son dönemde düşen oy oranları ve iktidarın artan desteğine dair analizlerin yer aldığı makaledeki temel argüman olası bir hükümet değişikliğinde Türkiye'nin Batı ülkeleri ile ilişkilerinde temel bir değişim yaşanacağı. Muhalefet seçimi kazansa bile hem parlamentodaki çoğunluğu ele geçirmesinin zor olduğu hem de bürokraside AK Parti'ye yakın kişilerin bir süre daha görevde kalmaya devam edeceğinin belirtildiği yazıda bir dönüşüm sürecinin yaşanmasının ardından yeniden Batı ittifakıyla güçlü ilişkilerin kurulabileceği ifade ediliyor.
İSVEÇ VE FİNLANDİYA KONUSU
Son olarak Bloomberg'te eski NATO komutanlarından James Stavridis imzasıyla yayımlanan "If Turkey Blocks Sweden and Finland, Will NATO Boot Turkey?" (Eğer Türkiye, İsveç ve Finlandiya’yı Engellerse, NATO Türkiye’yi Kovar mı?) başlıklı makalede, Türkiye'nin İskandinav ülkelerinin NATO üyeliğine yönelik engellemesine NATO'nun nasıl bir tepki vermesi gerektiği tartışılıyor. Bolton'ın yazısı kadar keskin olmasa da bu makalede de NATO'nun hem İsveç ve Finlandiya'nın üyeliklerini engellemesi hem de Rusya ile yakın ilişkileri nedeniyle Türkiye'ye karşı sert bir tutum takınması gerektiği belirtiliyor.