Doğmamış bebeklerin beyinlerinde toksik hava kirliliği parçacıkları bulundu
Yeni yapılan bilimsel araştırmada, anne karnındaki ceninin akciğer, karaciğer ve beyinlerinde hava kirliliği kaynaklı zehirli parçacıklar bulunduğu ortaya çıktı.
1 Ekim'de Lancet Planetary Health adlı hakemli bilimsel dergide yayımlanan bulgular her bir milimetrelik dokuda, binlerce siyah karbon parçacığı olduğunu gösterdi. Bunlar, bir annenin hamilelik sırasında solumasıyla kan dolaşımı ve plasenta yoluyla fetüse geçiyor.
Hava kirliğinin düşüklerin artması, erken doğum ve beyin gelişiminin zarar görmesiyle güçlü şekilde ilişkili olduğu halihazırda biliniyor. 2019'da yapılan bir çalışma, hava kirliğinin insan vücudundaki her organa ve hemen hemen her hücreye zarar verebileceğini göstermişti.
Hava kirliliği parçacıklarıysa plasentalarda ilk kez Birleşik Krallık'taki Queen Mary Üniversitesi'nden Jonathan Grigg ve ekibi tarafından 2018'de keşfedilmişti.
Araçlarda, evlerde ve fabrikalarda fosil yakıtların yanması sonucu oluşan bu partiküller hem vücutta iltihaplanmaya oluyor hem de toksik kimyasallar taşıyor.
Yeni çalışmanın İskoçya bölümünde 36 fetüs, Belçika'da 60 kordon kanı örneği incelendi.
İncelenen her akciğer, karaciğer ve beyin dokusu örneğinde; kordon kanı ve plasentada hava kirliliği parçacıkları bulundu.
Araştırma ekibinde yer alan Paul Fowler, "Karbon nano parçacıklarının yalnızca birinci ve ikinci trimester plasentasına girmediğini, aynı zamanda gelişmekte olan fetüsün organlarına da girdiğini ilk kez gösterdik" ifadesini kullandı.
Çalışmada imzası olan isimlerden Tim Nawrot insan gelişiminin en hassas aşaması olan gebelik sırasında hava kalitesinin özellikle dikkate alınması gerektiğini vurguladı. Nawrot hava kirliliğini azaltmaktan hükümetlerin sorumlu olduğunu, ancak insanların mümkün olduğu kadar yoğun yollardan kaçınması gerektiğini söyledi.
Araştırmayı yorumlayan Grigg ise "Yeni çalışma çok iyi. Parçacıkların daha sonra fetüslere girdiğini ikna edici bir şekilde gösterdiler" diye konuştu. Grigg, parçacıklar vücuda girdikten sonra ne olduğunun henüz bilinmediğine işaret ederek daha fazla araştırmaya ihtiyaç duyulduğunu kaydetti.(Independent)