DEM Parti: Irak ve Suriye tezkerelerine hayır diyeceğiz
DEM Parti, TBMM gündemindeki Irak ve Suriye tezkerelerine olumsuz oy kullanacağını açıkladı. Gerekçe olarak sürecin meşruiyet ve hukukla uyumsuzluğu gösterildi.
DEM Parti Grup Başkanvekili Gülistan Kılıç Koçyiğit, TBMM'de düzenlediği basın toplantısında, bu hafta Genel Kurul'a gelmesi planlanan Irak, Suriye ve Lübnan tezkerelerine "hayır" oyu vereceklerini duyurdu. Koçyiğit, söz konusu tezkerelerin mevcut süreçle uyumsuz olduğunu ve Türkiye’nin dış politikasında hukuki zeminden uzaklaştığını ifade etti.
Tezkerelerle Türkiye'nin Irak ve Suriye'deki askerî varlığının süresinin uzatıldığını hatırlatan Koçyiğit, bunun yalnızca güvenlik gerekçesiyle açıklanamayacağını, başka ülkelerin iç işlerine müdahale anlamına geldiğini belirtti. Bu durumun hem meşru olmadığını hem de uluslararası hukukla çeliştiğini vurguladı.
Suriye halklarının talepleri öncelenmeli
Koçyiğit, Suriye tezkeresinde yer alan "Suriye yönetiminin gereksinimleri" ifadesine de tepki gösterdi. Suriye halklarının talepleri ile yönetimlerin çıkarlarının aynı olmadığını belirten Koçyiğit, Kürtler, Araplar, Ezidiler, Dürziler ve Alevilerin ihtiyaçlarının dikkate alınması gerektiğini söyledi. Demokratik ve birleşik bir Suriye'nin inşasının esas olduğunu dile getirdi.
Suriye’nin geleceğinin dış müdahale ile değil, bölge halklarının kendi iradesiyle şekillenmesi gerektiğini kaydeden Koçyiğit, Türkiye’nin bu vizyondan uzak bir politika yürüttüğünü savundu. “Dışarıdan dayatılan reçetelerle rota çizilmesini kabul etmiyoruz” dedi.
11. Yargı Paketi tepkisi: Sızan hali dahi kabul edilemez
Basın toplantısında kamuoyuna yansıyan 11. Yargı Paketi taslağına da değinen Koçyiğit, paketin henüz resmiyet kazanmadığını ancak sızan içeriklerin ciddi kaygı yarattığını söyledi. AK Parti’nin bu tür düzenlemeleri önce kamuoyuna sızdırarak tepki ölçtüğünü öne süren Koçyiğit, taslağın ifade özgürlüğü ve insan haklarına aykırı hükümler barındırdığını belirtti.
Taslakta yer alan ve "biyolojik cinsiyete ve genel ahlaka aykırı davranışlara" yönelik cezai düzenlemelerin yalnızca düşünce özgürlüğünü değil, bireylerin varoluş hakkını da tehdit ettiğini söyledi.