Barış Doster : Siyaset esnafı kazanacak, millet kaybedecek!
Cumhuriyet yazarı Barış Doster, Türk siyasetindeki kısır çekişmelerden vatandaşların zarar gördüğünü, işin iktisadi ve coğrafi boyutlarını yok sayıldığını yazdı.
Cumhuriyet yazarı Barış Doster, Türkiye’deki siyasi kısır çekişmeleri konu aldığı yazısında, “İktidar muhalefete PKK terör örgütü ve siyasetteki uzantısı HDP üzerinden, muhalefet ise iktidara Hizbullah terör örgütü ve siyasi uzantısı HÜDA PAR üzerinden çullanıyor” ifadelerini kullandı.
Yaşanan bu tartışmalardan vatandaşın zarar göreceğine dikkati çeken Doster, “Dünya yapay zekâyı konuşurken, Türkiye etnik kökenleri, mezhepsel aidiyetleri, hemşericiliği konuştuğu sürece, siyaset esnafı kazanacak, millet kaybedecek.” değerlendirmesinde bulundu.
Barış Doster yazısında şu görüşlere yer verdi:
Seçimlere doğru siyasetçiler, oylarını artırmak için, kimlik siyasetine daha çok sarılıyorlar. İktidar; seçmen tabanını tahkim etmeye, Yeniden Refah Partisi’nin, HÜDA PAR’ın seçmenine şirin gözükmeye çalışıyor. Muhalefet; bir yandan milliyetçi, muhafazakâr, mütedeyyin seçmene diğer yandan HDP’nin tabanına göz kırpıyor. İktidar muhalefete PKK terör örgütü ve siyasetteki uzantısı HDP üzerinden, muhalefet ise iktidara Hizbullah terör örgütü ve siyasi uzantısı HÜDA PAR üzerinden çullanıyor. Hangisinin daha başarılı olduğunu seçim sonuçları gösterecek...
Sorun şu ki iktidar veya muhalefette olsun, sağcı ya da solcu olsun, siyasetçilerin çok büyük bölümü, milleti, alt kimlikler toplamı, tesadüfen bir araya gelmiş bir kitle olarak görüyorlar. Milletin tarihsel, siyasal, toplumsal, kültürel, felsefi, duygusal yönlerini, milletleşme sürecini, işin iktisadi ve coğrafi boyutlarını yok sayıyorlar. Ulusal egemenlikle demokrasi, ulusal egemenlikle yurttaşlık, ulusal egemenlikle hukuk devleti, ulusal egemenlikle demokratik katılım, ulusal egemenlikle sınıf bilinci arasındaki doğrudan ilişkiyi görmezden geliyorlar.
İnsanı; doğduğu yerle değil, durduğu yerle; ailesinden devraldığı alt kimliklerle değil, siyasal bilinciyle, karakteriyle, emeğiyle, alın teriyle, dürüstlüğüyle, ahlakıyla, vicdanıyla, merhametiyle, şefkatiyle anlamayı, değerlendirmeyi bir türlü başaramıyor siyasetçilerimiz. Maalesef uzun yıllar da başaramayacaklar. Çünkü siyasetin sağı; siyasal İslamcılıkla ve Arap hayranlığıyla, solu ise etnikçilikle ve mezhepçilikle sakatlanmış durumdalar. Dahası sağ da sol da Soğuk Savaş ezberlerinden, ABD bağımlılığından kurtulamıyorlar.
Oysa cumhuriyet; insanı, bireyi, yurttaşı onun özgür aklıyla, bilinciyle, iradesiyle kabul eder ve muhatap alır. Bunun siyasi, felsefi, ahlaki, toplumsal, hukuksal, sınıfsal temelleri, gerekçeleri vardır çünkü. Bu nedenle Montesquieu; “Kanunların Ruhu Üzerine” adlı eserinde, cumhuriyet rejiminde halkın egemenliğini vurgular, kuvvetler ayrılığının yurttaşların özgürlüğünün güvencesi olduğunu belirtir. Bu yüzden Rousseau; “Toplum Sözleşmesi” adlı kitabında, yönetim biçimi ne olursa olsun, yasalarla yönetilen her devletin, meşruluğunu halktan ve yasalardan alan her rejimin, cumhuriyet olduğunu çünkü yalnız bu şekilde kamu yararının gözetileceğini belirtir.
Maalesef siyasetçilerimizin çoğu bunları da bilmiyorlar. Çünkü okumuyorlar, tartışmıyorlar, merak etmiyorlar. Çevrelerinde de bunları konuşacakları kimse yok. Çünkü yağdanlıkları, dalkavukları seviyor, tercih ediyorlar.
Bu nedenle, seçimden sonra, TBMM’de Amerikancılıkta ve liberalizmde adeta yarışan partiler göreceğiz, bir kez daha. Çözüm süreci yeniden gündeme getirilmek istenecek. Feodalizm üzerinden federalizmi kabul etmesi için, Türkiye’ye içeriden ve dışarıdan yapılan baskılar artacak yine. Emekçiler, yoksullar, en ağır ekonomik reçetelerin yükünü sırtlayacaklar. Elde avuçta satacak, özelleştirecek fazla da bir şey kalmadığından dışarıdan bulunan para karşılığında siyasi ödünler, diplomatik tavizler gündeme daha çok gelecek.
Dünya yapay zekâyı konuşurken, Türkiye etnik kökenleri, mezhepsel aidiyetleri, hemşericiliği konuştuğu sürece, siyaset esnafı kazanacak, millet kaybedecek.