Emekli diplomatlar yanıtladı: Ankara-Atina yakınlaşması süreklilik kazanır mı? Al Ain Türkçe Özel!
Türkiye tarihinin en büyük yıkımlarından birisini yaşadı… Depremin ardından Türkiye’ye yönelik büyük bir uluslararası dayanışma örneği de sergilendi. Bunlardan birisi, Türkiye’nin son dönemde ilişkilerinin oldukça gergin olduğu Yunanistan ile…
Türkiye ve Yunanistan arasında yıllardır git geller yalayan ilişkiler, son yıllarda Doğu Akdeniz, göçmenler ve Libya üzerinden yeniden gerilirken, buna Ege’de yaşanan tarihi ihtilaf üzerinden yükselen tansiyon da eklendi. Atina yönetimi Ege ve Doğu Akdeniz’de geri adım atmayacağını açıklayıp, Ege adaları üzerindeki hak iddialarını daha kararlı biçimde dillendirdi. Ankara da Lozan Anlaşmasını anımsatan, Atina’ya yönelik geri adım atılmayacağına ilişkin açıklamalarla bunu yanıtladı. Kahramanmaraş merkezli depremlerin ardından ise hem Yuananistan’dan arama kurtarma ekiplerinin gelmesi, hem de Dışişleri Bakanı Nikos Dendias’ın ziyareti, iki ülke ilişkileri için yeni bir dönemeç haline gelir mi sorusunu gündeme taşıdı.
Ege’nin iki komşu ülkesinin ilişkilerinde depremin ardından başlayan ve Yunanistan Dışişleri Bakanı Nikos Dendias’ın Türkiye ziyareti ile taçlanan gelişmenin anlamını emekli diplomatlar Aydın Sezer ve Engin Solakoğlu ile konuştuk. Deprem ile ivmelenen ilişkileri Aydın Sezer, “iki ülke arasındaki normalleşme hızında depremin belirleyici bir rolü olmayacağını düşünüyorum. Oldukça kısa sürecek ve geçici bir normalleşme izlenebilir. “ ifadeleri ile yorumladı. Solakoğlu da bu gelişmeyi, “İki ülke arasındaki deprem diplomasisi 1990’lı yıllardan beri aşina olduğumuz bir kavram. İkiz deprem felaketi sonrasında Yunan devletinin ve halkının gösterdiği somut ve manevi dayanışma en soğukkanlı uzmanın bile yüreğini ısıtacak nitelikte. İki ülkenin sahil güvenlik gemileri neredeyse her hafta karşı karşıya gelir, sınırlarda duvarlar yükselir, ‘Atina’ya ulaşacak füze yaptık’ naraları yükselir, ‘bir gece ansızın geliriz’ filan derken manzara değişti. Çavuşoğlu’nun birkaç ay önce basın önünde ağız dalaşına girdiği Yunanlı mevkidaşı Dendias Türkiye’ye geldi ve aynı Çavuşoğlu tarafından hararetli öpücüklerle karşılandı. Bu nereye evrilir, bir tür yeniden yakınlaşmaya yol açar mı göreceğiz. Ben bu konuda umutlu olanlardan, normalleşme sözcüğünü kısa vadede kullanabileceğimizi düşünenlerden değilim.” ifadeleri ile yorumladı.
“HALKLARIN SICAK İLİŞKİLERİNE SİYASİLER EŞLİK ETMİYOR”
Solakoğlu’nun, iki ülke halklarının “yürek ısıtan” olarak yorumladığı ilişkiye ilişkin Sezer de, “Ancak, bunu söylerken iki ülke halkları arasındaki dostluk, işbirliği anlayışı hatta sempatinin bir dışa vurumu bu.” ifadeleri ile benzer bir noktada olduğunu belirtti. Halkların sıcak, samimi ve tarihi ilişkilerine ise yönetimlerin eşlik etmeyeceğine dair şüphe her iki isimin açıklamalarında öne çıktı.
Sezer, yakınlaşmanın temelinde iki ülke halklarının ilişkisinin yakınlaştırıcı, siyasilerin duruşunun ise belirleyici olduğunu da, “İki ülke arasındaki ilişkiler siyasilerin birbirlerini ötekileştirerek bunun üzerinden alan yaratma çabalarından başka bişey değil. Yardım ve Yunan halkının gösterdiği pozitif davranış bir tesadüf değil, bu gerçeği yansıtıyor. Fakat bunun öncelikle her iki ülkenin siyasilerine yansıması için gerekli iklim söz konusu değil. Siyasiler de şu denklemde ne yazık ki böyle bir iklimi istemezler, tercih etmezler. “ ifadeleri ile belirtti.
1999 DEPREMİ ÖRNEĞİ
Sezer, geçmişte de buna benzer örnekler olduğunu anımsatarak, “Hatırlanacağı üzere 1999 depreminde de, üstelik o dönem siyasi iklimin çok daha uygun olmasına ve iki ülke dışişleri bakanları arasında çok yakın işbirliği olmasına, yine depremin ardından Yunan arama kurtarma ekiplerinin yoğun çabalarına rağmen normalleşmenin arkası gelmedi.” dedi.
Solakoğlu da benzer bir görüşü savundu ve, “Bundan kasıt yeniden masaya oturma perspektifinin doğması ise bu mümkün . Ancak iki ülke de seçime giderken çözüm yönünde ilerleme olasılığı görmüyorum.” ifadelerini kullandı.
“DOĞU AKDENİZ VE EGE POLİTİKALARI UZLAŞMAZ DURUMDA”
Sezer, yapısal sorunların çözümünün güncel yakınlaşmaların ötesinde bir tabloya gereksinim duyduğunu, bunun önünde ise engeller olduğunu ifade etti: Normalleşmenin ciddi ve nihai olduğunu düşünmüyorum. Bu işin ‘doğasında’ olan bir durum. İki ülke halkı arasındaki anlayış, dostluk ve sevginin dışavurumu bu. Yapısal sorunların hiçbirisi için çözüm üretilmesi söz konusu olmayacak. hatırlanacağı üzere bazı kesimler, asker kökenli bazı isimleri Yunan düşmanlığı üzerinden yürüttükleri faaliyetler, çalışmalara bakacak olursak, bunun sağlanabileceğini düşünmüyorum.”
Doğu Akdeniz ve Ege’ye ilişkin tezlerin ise neredeyse hiç uzlaşı şansı tanımadığın altını çizdi: İki ülkenin tezlerini uzlaştırmanın teknik olarak imkanı yok. Yunanistan, sadece Doğu Akdeniz’de değil, Ege’de de hukuki tezleri savunarak, ‘Türkiye’nin de tezleri hukuki ise Adalet Divanı’na gidelim” diyor. Ve biz bunu 50-60 yıldır bunu reddetiyoruz. Belki karamsar bir tahminde bulunuyorum ama Türk ve Yunan devletleri var oldukça bu sorunların çözümü olduğunu ben pek de düşünmüyorum. Zaten kimse de bu deprem süreci ile birlikte bu sorunları çözecek siyasi adımlar atmayacak. Bundan emin olabiliriz.”
Solakoğlu da yakınlaşmayı siyasi olarak çok ciddiye alınabilir bulmadığını ”Kıta sahanlığı da bu çerçevede değerlendirilmeli. Sorunlar bir paket ve herbiri taraf henüz bu paketin içeriği konusunda bile uzlaşmış değil. Sonuç olarak, ilgili ülke yönetimlerine baktığımda, iki NATO ülkesinin arasındaki “gerginliği” ne kadar ciddiye alabiliyorsak, bu konjonktürel “yakınlaşma”yı da o kadar önemseyebiliriz diye düşünüyorum.”