Hesap vakti... Ürdün’deki Müslüman Kardeşler ektiğini biçiyor

Ürdün makamlarının, Müslüman Kardeşler’i ve faaliyetlerini yasaklama, tüm mülklerine el koyma kararı, ülkenin güvenliği ve istikrarını tehdit eden şüpheli hareketler ve kaos planları çerçevesinde atılmış kesin bir adım olarak değerlendiriliyor.
Bu kararlılık gösterisi anlık bir tepkinin sonucu değil; devletin örgüt yapısını yakından ve sabırla izledikten sonra, sürekli krizleri fırsata çevirmeye çalışan bu yapıya artık tahammül göstermediğini ortaya koyan bir sürecin doğal sonucu.
Müslüman Kardeşler’in yasaklanması, örgütün ulusal çıkarlara açık bir tehdit olarak algılanmaya başlanmasının göstergesi olarak nitelendiriliyor. Artık sessiz kalmak mümkün değil; sahte sloganlarla iç düzeni karıştırmayı amaçlayanlara karşı ülke tavrını netleştirdi.
Yapılan soruşturmalar ve yayımlanan resmi açıklamalar, örgütün bölgesel gerilimleri ve mevcut durumları iç istikrarsızlığı körüklemek için nasıl araçsallaştırdığını gözler önüne serdi. Ürdün kamuoyu ise bu sinsi yöntemlerden, perde arkasındaki yıkıcı ajandalardan yorulmuş durumda.
Ve böylece, Müslüman Kardeşler ektiğini biçmeye başladı. Daha önce olduğu gibi sorunsuzca uygulanabileceğini düşündükleri plan, bu kez ters tepti. Devlet daha bilinçli, halk daha uyanık ve bu tür manevralar artık kimseyi kandıramıyor. Bugünkü manzara, ülke istikrarının kırmızı çizgi olduğunu ve kim bu çizgiyi ihlal ederse, bedelini ödeyeceğini net biçimde ortaya koyuyor.
Ürdün’ün bu kararı, Filistinli Hamas Hareketi’nin, “kaos planı” olarak medyaya yansıyan davada suçlanan kişilerin serbest bırakılması yönündeki çağrısından bir gün sonra geldi. Geçtiğimiz hafta Ürdün makamları, ulusal güvenliğe zarar vermeyi, kaos çıkarmayı ve ülke içinde maddi yıkım gerçekleştirmeyi hedefledikleri gerekçesiyle 16 kişiyi suçlamıştı.
Yetkililerce o dönemde yayımlanan bildiride, söz konusu planların yerel araçlarla roket üretimi, yasa dışı amaçlarla yurtdışından getirilen silah ve ekipmanlar, patlayıcı ve ateşli silah bulundurma, kullanılmaya hazır roketlerin saklanması, insansız hava aracı (İHA) üretimi ve ülke içinde militanların eğitilmesi ile yurtdışına gönderilip özel eğitim almalarının da dahil olduğu belirtilmişti.
Ürdün’ün bu adımı, İslamî Çalışma Cephesi Partisi’ni de kapsayan Müslüman Kardeşler’in siyasi uzantılarına karşı Ürdün parlamentosundaki milletvekillerinin talepleri ve hareketleriyle de örtüşüyor. Bu talepler, ülkenin güvenliğini tehdit eden unsurlara karşı kararlılığın önemini vurguluyor.
Kapsamlı bir mücadele
Geçtiğimiz hafta, Ürdün Parlamento’sundaki Merkez Partiler Birliği Bloğu Başkanı Milletvekili Züheyr Muhammed el-Huşman, Al-Ain News’e verdiği özel demeçte, açığa çıkan planı “korkunç bir komplo” olarak nitelendirmiş ve acil bir yasal ve adli müdahale gerektiğini belirtmişti. Ayrıca parlamentoda örgüte karşı caydırıcı kararlar alınması için destek toplamaya yönelik hızlı girişimlerin başlatıldığını açıklamıştı.
Milletvekili, "örgütsel sızmanın" kamu kurumlarında hâlen devam ettiğini belirterek bu yenilenen tehdide karşı kapsamlı bir mücadele çağrısında bulundu.
Ayrıca, dinin siyasette araçsallaştırılmasına da dikkat çeken el-Huşman, “kasıtlı olarak davet (tebliğ) faaliyetleri ile siyasi çalışmaların birbirine karıştırılmasının, devlete sızmak için arka kapı işlevi gördüğünü” vurguladı.
Şöyle dedi: “Din herhangi bir yapının tekelinde değildir ve siyasi kriz üretme aracı olarak kullanılamaz.”
İstikrarı sarsma planları
Siyaset bilimi ve stratejik çalışmalar alanında uzman olan Dr. Hasan ed-Daace, Müslüman Kardeşler’in bu planlar vasıtasıyla, geçmişteki deneyimlerde olduğu gibi, kendi siyasi projelerini kaos yaratma yoluyla yeniden hayata geçirmeyi amaçladıklarını belirtti.
Ed-Daace, grubun Filistin ve Gazze gibi davalara destek verdiği iddialarının, gerçekte yalnızca bir propaganda kılıfı olduğunu, esasen ise iç sahayı ateşe vermeyi hedeflediklerini vurguladı. Bunu gerek siyasi provokasyonlarla gerekse “uyuyan hücreler” vasıtasıyla yürütülen gölgeli hareketlerle gerçekleştirmeye çalıştıklarını ifade etti.
Ürdünlü siyasi analist Hamza el-Akayle ise, Ürdün’ün son 20 yılda defalarca terör örgütlerinin hedefinde olduğunu hatırlatarak, “hoşgörü zayıflık demek değildir” dedi. “Hatalı olan, Ürdün halkı ve ardından devletin kurumları ve tarafsız yargı sistemi tarafından hesap verecektir. Bu ülkenin güvenliğini, temel ilkelerini ve kutsallarını hedef alan kişi ya da yapılar, asıl zalim ve saldırgandır,” diye konuştu.
Yıllar boyunca örgüt, Ürdün’de hayır çalışmaları maskesi altında faaliyet gösterdi ve sosyal-siyasal dokunun içine nüfuz ederek parlamentonun ve sivil toplumun bir parçası haline geldi.
Ancak bu meşruiyet, bambaşka bir yüzü gizliyordu. “Al-Ain News”un erişim sağladığı daha önceki gizli bir Amerikan diplomatik telgrafı, örgütün ve partisinin çift başlı yapısına dikkat çekmiş; iç karar alma süreçlerinde uluslararası yapıya sahip bir Şura Konseyi’nin belirleyici rol oynadığını ortaya koymuştu.
Aynı belge, Müslüman Kardeşler’in Gazze’ye yönelik İsrail saldırıları gibi hassas meseleleri, Ürdün halkının desteğini kazanmak ve onları siyasi olarak örgütlemek amacıyla nasıl araçsallaştırdığını da gözler önüne seriyordu.