Türkiye yer altında 6 bin 500 ton altın barındırıyor

Türkiye’nin yer altındaki altın rezervi 6 bin 500 tona ulaşıyor. Değeri 461 milyar dolar olan bu kaynak, ekonomiye kazandırılmayı bekleyen en büyük fırsatlardan biri.
Türkiye, yer altında 6 bin 500 tonluk altın rezerviyle dünyanın en zengin ülkeleri arasında gösteriliyor. Türkiye Madenciler Derneği ve TÜPRAG Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Yılmaz, bu miktarın yalnızca 520,5 tonluk kısmının bugüne kadar üretildiğini belirtiyor. Henüz çıkarılmayan 5 bin 980 ton altının piyasa değeri ise yaklaşık 461 milyar dolar.
Bu potansiyelin ekonomiye kazandırılması, Türkiye’nin cari açığını düşürmek, döviz rezervlerini güçlendirmek ve sanayiye kritik girdiler sağlamak açısından stratejik önem taşıyor.
Türkiye altın ithalatında milyarlarca dolar kaybediyor
Türkiye, dünyada en büyük altın rezervine sahip 11’inci ülke olmasına rağmen, üretim kapasitesi ithalatın gerisinde kalıyor. 2024 yılında 222 ton altın ithalatı yapıldı ve ekonomiden 17,1 milyar dolar kaynak çıkışı gerçekleşti. Aynı yıl yalnızca 32,2 ton altın üretildi ve ekonomiye 2,5 milyar dolarlık katkı sağlandı.
Son 29 yılda Türkiye’nin toplam altın ithalatı 5 bin tonun üzerine çıktı. Bu, ekonomide cari açık üzerinde ciddi baskı yaratıyor. Yılmaz’a göre 2023 yılında dış ticaret açığının dörtte biri altın ithalatından kaynaklanırken, 2024’te bu oran yüzde 16,6’ya düştü. 2025’in ilk yarısında ise yüzde 16,2 seviyesine geriledi.
Kota uygulamaları ithalatı sınırladı
Altın fiyatlarındaki sert yükseliş, hem Merkez Bankası’nın hem de vatandaşların talebini artırdı. Bu durum 2023’te 30 milyar dolarlık altın ithalatına yol açtı. Artışın cari açık üzerindeki olumsuz etkisi nedeniyle Ağustos 2023’te altın ithalatına kota getirildi.
Kota uygulaması ithalatı sınırlarken, mücevher ithalatında artışa yol açtı. 2023’te 1,6 milyar dolar olan mücevher ithalatı, 2024 sonunda 6,4 milyar doları aştı. Uzmanlara göre fiyat farklarının artması dönem dönem kayıt dışı altın girişine de zemin hazırladı.
Madencilik sektörünün hedefi büyüme
Türkiye’nin toplam dış ticaret açığı 2025’in ilk yarısında 49,3 milyar dolar oldu. Bunun yüzde 42,1’i yani 20,8 milyar doları madencilik ve taş ocakçılığı sektöründen kaynaklandı. Sektörün ithalattaki payı yüzde 12,66’ya yükselirken, ihracattaki payı yalnızca yüzde 1,58’de kaldı.
Bugün madenciliğin GSYH’ye katkısı yüzde 1–1,4 seviyesinde. Hedef, önümüzdeki 5 yılda bu oranı yüzde 2’ye çıkarmak. Karşılaştırıldığında ABD’de madenciliğin payı yüzde 4,5, Kanada’da yüzde 7,5, Avustralya’da yüzde 8,7, Rusya’da yüzde 14, Çin’de ise yüzde 13.
Kritik mineraller ve enerji dönüşümü
Türkiye sadece altın değil; bor, krom, lityum, bakır, alüminyum, gümüş gibi stratejik minerallerde de güçlü bir potansiyele sahip. Enerji dönüşümü ve yüksek teknoloji yatırımları bu minerallere olan talebi artırıyor.
Elektrikli araç bataryalarında lityum, kobalt ve nikel; rüzgar türbinlerinde bakır ve nadir toprak elementleri; güneş panellerinde ise yine bakır ve gümüş kritik önem taşıyor. Türkiye’nin 2035’e kadar 60 GW ilave yenilenebilir enerji kapasitesi hedefi, bu minerallere olan ihtiyacı daha da artıracak.
Katma değerli üretim ekonomiye milyarlar kazandırabilir
Türkiye’nin güçlü olduğu madenler arasında bor ve mermer öne çıkıyor. Dünya bor rezervlerinin yüzde 73’ü Türkiye’de bulunuyor. Rafine edilmiş bor ürünlerinin cam, gübre, akü ve savunma sanayine satılmasıyla 2 milyar dolarlık ek gelir elde edilebileceği hesaplanıyor.
Mermerde ise işlenmiş ürün ihracatına geçilmesiyle yaklaşık 1,5 milyar dolarlık ek katkı sağlanabilir. Bugün Türkiye, 80’den fazla mermer çeşidini 100’den fazla ülkeye ihraç ediyor.
Avrupa ve Asya arasında stratejik bir konuma sahip olan Türkiye, jeolojik çeşitliliği sayesinde küresel ölçekte kritik maden koridoru olma potansiyeli taşıyor. Yılmaz’a göre bu alanda işleme ve rafinasyon yatırımları hızlandırılırsa, Türkiye hem enerji dönüşümüne hem de yüksek teknoloji üretimine doğrudan katkı sağlayabilir.