Al Ain Özel! “Türkiye, önceliklerini Rusya’ya kabul ettirdi”
Türkiye’nin Suriye’ye yönelik yeni bir askeri harekat yapacağına ilişkin işaretler artarken, harekat olasılığını ve yaratacağı gelişmeleri bölgeyi yakından takip eden, yıllarca bölgede diplomatik görevle bulunan Emir Aşnas ile konuştuk
Türkiye'den Mısır’la varılan uzlaşının ardından yükselen Suriye ile de ilişkilerin gelişebileceğine yönelik açıklamalara, ülkeye yönelik yeni bir askeri operasyon açıklamaları eşlik ediyor. Geçtiğimiz hafta Irak’ın kuzeyi ile birlikte Suriye’de de kimi noktaları hedef alan hava saldırılarının ardından, kara harekatının da başlamak üzere olduğu iddia ediliyor. Ankara’nın böyle bir operasyon için Suriye’nin doğusunu ve batısını kontrol eden ABD ve Rusya’dan icazet alıp alamayacağı tartışılırken, Şam’ın tutumu da merak edilen bir diğer başlık halini alıyor.
Yaşananları ve yaşanma olasılığı taşıyan gelişmeleri bölgede uzun süre diplomatik görevle yer alan ve halen bölgeyi yakından takip eden Emir Aşnas değerlendirdi:
“Türkiye’nin 19 Kasım 2022 akşamı (Irak’ın yanı sıra) Suriye’ye yönelik hava saldırılarıyla başlattığı Pençe Kılıç harekâtı devam ediyor.
Esas itibariyle Suriye Demokratik Güçleri-SDG’nin hakimiyetinde bulunan veya onların da mevcut olduğu mevziler hedef alındı.
Bugüne kadar kaç kişinin öldüğünü, bunların ne kadarının savaşçı ve ne kadarının sivil olduğunu net olarak bilmiyoruz.
Yanı sıra doğrudan Suriye ordusu askerleri de hedef alındı. Nitekim Suriye’nin resmi haber ajansı Sana’ya konuşan Suriye Savunma Bakanlığı yetkilisi, ‘birçok’ askerlerinin 20 Kasım 2022 sabahı şafak vakti Türkiye’nin saldırıları sonucu hayatını kaybettiğini açıkladı. Bu saldırılarda ölen Suriye askeri sayısının 10 ila 16 arasında olduğu tahmin ediliyor. Yanı sıra son 2 gün içinde de 1 ila 3 askerin daha öldüğü iddiaları var.
Öte yandan Türkiye’nin özellikle Fırat’ın doğusuna yönelik harekâtında bu kez petrol tesisleri, enerji tesisleri gibi ekonomik altyapıya yönelik saldırıların da olması dikkati çekti.
“RUSYA’NIN HAVA SAHASI KULLANILDI”
Türkiye ile Rusya arasında bazı görüş ve yaklaşım farklılıkları olsa da -ki bunu Kremlin Sözcüsü Dmitriy Peskov açıklıkla kamuoyu önünde dile getirdi- SDG’ye yönelik bu harekatın genel olarak Rusya’nın onayı ya da karşı çıkmamasıyla yapılmakta olduğunu söyleyebiliriz. Hatta harekatın ilk gününde Rusya’nın Türkiye’nin Suriye’nin hava sahasını sınırlı bir süre için de olsa kullanmasına onay verdiğini biliyoruz.
“ABD ENGELLEMEDİ”
ABD’nin ise Türkiye’ye bu harekatla ilgili açık bir onay vermemekle beraber karşı çıkmadığını ve engellemeye yönelik herhangi bir ciddi adım atmadığını söylemeliyiz.
Suriye hükümetinin ise onay vermemekle beraber, Rusya’nın şu veya bu şekilde desteğini almış bu harekata açıkça karşı çıkmadığını, daha doğrusu kendi askerleri de hedef alınmış olmasına rağmen doğrudan güçlü tepki vermemeyi tercih ettiğini görmekteyiz. Suriye bir yandan Türkiye’nin emellerini gerçekleştirmek için kendi güvenliğini bahane olarak kullandığını ileri sürerken, ayrılıkçı milisler olarak tanımladığı SDG/YPG’yi Türkiye’ye bahane vermekle suçlamaktadır. Yanı sıra, Ukrayna krizinin Rusya’nın Suriye’de Türkiye’ye karşı koyma yönündeki etkisini azalttığını düşünmektedir. Nitekim, Esad, kısa bir süre önce gazeteciler ve araştırmacılarla yapılan kapalı bir toplantıda bu düşüncesini şöyle ifade etti:
“Rusya bize çok yardım etti ama Rusya'nın Ukrayna'daki askeri operasyonu ve üzerlerindeki ekonomik ve askeri baskılardan sonra bugün gerçek farklı."
YAŞANANLAR VE OLASILIKLAR
Bu arada farklı kaynaklar, Rusya’nın Suriye’deki kuvvetlerinin komutanı Aleksandr Chaiko’nun Kamışlı’da SDG yöneticileriyle bir toplantı yaptığını ve savaşın ve Türkiye’nin kara harekatının engellenmesi için SDG’ye kuvvetlerini Türkiye-Suriye sınırının 30 km güneyine çekerek bu bölgeyi Suriye ordusuna ve devlet kurumlarına terk etmelerini istediğini teyit ediyor. SDG’nin bu teklifi reddettiğine yönelik haberler var.
Bazı kaynaklar Türkiye’nin şartlarını ABD aracılığıyla SDG’ye ilettiğini ve bu şartların yukarıda belirtilenlere ilaveten
-sayısı 7 ila 10 arasında değişen SDG yöneticisinin Türkiye’ye teslim edilmesi
-güvenliğine tehdit olarak gördüğü orta ve ağır silahların engellenmesi için Türkiye’nin Fırat’ın doğusunda tek başına ya da uluslararası koalisyon-ABD ile müştereken gözlem noktaları oluşturması
gibi şartların olduğunu ileri sürüyorlar. Aynı kaynaklar ABD’nin SDG’ye bazı şartların kabul edilmesini ve diğerlerinin ise pazarlığa tabi tutulmasını önerdiklerini belirtiyorlar.
Sonuçta kesin olan husus, hali hazırda kara harekâtı tehdidi altında müzakerelerin ve pazarlıkların yürütülmekte olduğudur. Bugün daha ziyade drone’lar ve top atışları kullanılarak yürütülen savaşın yanı sıra kara harekatı tehdidi altında yürütülen müzakere ve pazarlıklardan Türkiye en azından iç kamuoyunda oya tahvil edeceği nitelikte sonuçlar elde eder mi bilemiyoruz.
“TÜRKİYE ÖNCELİKLERİNİ RUSYA’YA KABUL ETTİRDİ”
Talepleri makbul seviyede kabul edilmezse dahi kara harekatı ancak Rusya ve ABD’nin her ikisinin ciddi bir şekilde buna karşı çıkmamasına bağlıdır.
Burada Suriye hükümetinin -şüphesiz Rusya’nın etkisiyle- geldiği mevcut noktanın ise “eldeki kuş daldaki kuştan iyidir” sözüyle açıklanabileceğini düşünüyorum. Bir diğer ifadeyle, muhtemelen Suriye’nin önceliği İdlib’tir ama, “Rusya+Türkiye” ikilisinin önceliği farklıdır. Daha doğrusu önceliğin SDG’nin kontrolü altındaki topraklar olduğu hususu Türkiye tarafından Rusya’ya kabul ettirilmiş gibi görünmektedir.
Bu nedenle, mevcut durumda Suriye hükümeti için en iyi çözüm kara harekâtı olmaksızın SDG’nin M4 yolunun güneyine çekilmesi ve bölgeyi Suriye ordusuna terk etmesi olacaktır. Zira kara harekâtının getireceği diğer risklerin yanı sıra Suriye hükümeti için bir tehlikesi de Suriye’nin daha çok toprağının Türkiye’nin kontrolü -onların deyimiyle işgali- altına girmesi olacaktır.