Türkiye nadir toprak elementleri konusunda hangi aşamada? / Al Ain Türkçe Özel
Nadir toprak elementleri (NTE), teknoloji ve enerji konusunda dünyanın geleceği olarak görülüyor. Peki Türkiye NTE konusunda hangi aşamada? Enerji Uzmanı Doç. Dr. Anıl Çağlar Erkan bu konuda Al Ain Türkçe’ye çarpıcı bilgiler verdi.
Türkiye dünyanın geleceği için en kritik maddeler arasında gösterilen Nadir Toprak Elementlerinde (NTE) önemli bir adım atıyor. Tunceli’de yeni bir araştırma tesisi kuruyor. NTE, dünyanın enerji ve teknoloji alanında önümüzdeki dönemde en çok ihtiyaç duyacağı hammaddelerden başında geliyor. Peki Türkiye NTE konusunda hangi aşamada? Enerji Uzmanı Doç. Dr. Anıl Çağlar Erkan, bu konuda Al Ain Türkçe’ye özel açıklamalar yaptı. Hem NTE’nin önemini hem de Türkiye’nin bu konudaki çalışmaları ve rezervlerini dile getirdi.
NTE NEDEN BU KADAR ÖNEMLİ?
NTE konusunda Türkiye’nin çalışmalarına geçmeden önce NTE’nin hangi elementleri içerdiğini ve neden bu kadar önemli olduğunu bilmek gerekiyor. Doç. Dr. Anıl Çağlar Erken bu konuda şu bilgileri veriyor;
NTE hangi elementleri kapsıyor?
“Literatürde yaygın olarak kritik mineraller ve nadir toprak elementleri kavramlarının birbirlerinin yerine kullanıldığına tanıklık edilmektedir. Zira birbiriyle iç içe geçmiş olsa da bu kavramlardan kritik minerallerin nadir toprak elementlerini kapsadığı göz ardı edilmemelidir. Bununla birlikte nadir toprak elementleri(NTE), periyodik tablonun lantanid serisindeki elementlerdir ve genellikle itriyum ve skandiyum ile birlikte anılırlar. Bu elementler şunlardır: Lantan (La), Seryum (Ce), Praseodim (Pr), Neodim (Nd), Prometyum (Pm), Samaryum (Sm), Evropyum (Eu), Gadolinyum (Gd), Terbium (Tb), Disprosyum (Dy), Holmiyum (Ho), Erbiyum (Er), Tulyum (Tm), İterbiyum (Yb), Lutesyum (Lu), İtriyum (Y), Skandiyum (Sc). Bunun yanı sıra kritik mineraller olarak nitelendirilen maddeler bu sayılan 17 elementi de kapsayan ayrı bir kümeyi ifade etmektedir. Buna karşın dünya üzerinde kritik minerallerin hangileri olduğuna dair halihazırda bir konsensüs söz konusu değildir. Bu noktada devletlerin yaklaşımları devreye girmektedir. Örneğin Avrupa Komisyonu’nun yayımlamış olduğu Komisyon Raporu’nda ekonomik önem ve arz riski kavramlarını dikkate alarak minerallere ilişkin bir takım kriterlerle hesaplamalar yaptığı bilinmektedir. Bu doğrultuda Yapılan hesaplamalara göre Avrupa Komisyon 30 farklı kritik mineralin varlığına dikkat çekmektedir. Benzer şekilde ABD’nin de kritik mineraller konsepti kapsamında çalışmalar yaptığı bilinmektedir. Zira 2020 Enerji Yasası, "kritik minerali", ABD'nin ekonomik veya ulusal güvenliği için gerekli olan ve bozulmaya açık bir tedarik zincirine sahip, yakıt dışı bir mineral veya mineral malzeme olarak tanımlamaktadır. Ayrıca kritik mineraller, yokluğu ekonomi veya ulusal güvenlik için önemli sonuçlar doğuracak bir ürünün imalatında temel bir işleve hizmet etmekle karakterize edilmektedir. Bu doğrultuda ABD’nin kritik mineraller sepetinde 50 mineral yer almaktadır. Tüm bunların ışığında Kritik mineralleri devletlerin ulusal güvenliğini tehdit edecek düzeyde erişilebilirlik açısından güvenli olmayan mineraller olarak tanımlamak mümkündür.”
NTE HANGİ ALANLARDA KULLANILIYOR/KULLANILACAK?
NTE kavramının içeriği böyle. Onu önemli kılan ise kullanıldığı alanlar. NTE hangi alanlarda kullanılıyor veya kullanılacak sorusuna Doç. Dr. Anıl Çağlar Erkan şöyle cevaplıyor;
“Enerji dönüşümü bakımından kritik mineralleri başta gelişmiş ekonomilerin ekonomik güvenliği, düşük karbon ekonomisine geçiş ve sürecin sürdürülebilirliği için gerekli hammaddeler olarak tanımlamak mümkündür. Öyle ki başta yenilenebilir enerjiyle çalışan tesislerin inşasında, rüzgar türbinleri, güneş panelleri, elektrikli araçlar ve enerji depolama işlevini yerine getiren bataryaların üretiminde doğada az bulunan bu lityum, kobalt, bakır, germanyum, grafit ve nikel gibi kritik minerallere ihtiyaç duyulmaktadır.
Kritik minerallerin önemi her geçen gün artmaktadır. Enerji dönüşüm sürecinde önemi artan kritik minerallerin başında bakır, nikel ve lityum gelmektedir. Bununla birlikte sürecin ilerleyişiyle bağlantılı olarak diğer bazı kritik minerallerin öneminde de ciddi ölçüde artış yaşanacağı beklenmektedir. Bunlardan bazıları şu şekildedir; alüminyum (elektrik nakil hatlarında ve bataryalarda kullanılır), kobalt (genellikle elektrikli araçların pillerinde kullanılır), krom, galyum, germanyum, grafit (lityum-İyon pillerde anot olarak kullanılır), indiyum, demir, vanadyum, renyum, rutenyum, skandiyum, itriyum ve çinko.
Yapılan çalışmalara göre temiz enerji teknolojileriyle çalışan güç sistemlerinin geleneksel fosil bazlı sistemlere kıyasla büyük ölçüde farklılaştığı sonucu ortaya çıkmaktadır. Örneğin güneş panelleri, rüzgar tribünleri ve elektrikli araçlar genellikle fosil bazlılara göre daha fazla minerale ihtiyaç duymaktadır. Bir elektrikli arabanın geleneksellere kıyasla altı kat daha fazla minerale ihtiyaç duymasını bu kapsamda ele almak mümkündür. Benzer şeyleri fosil bazlı olmasına karşın göreceli olarak temiz olarak nitelendirilen doğal gaz tesislerine kıyasla dokuz kat fazla minerale ihtiyaç duyan onshore rüzgar santralleri için de söylemek mümkündür. Dolayısıyla son günlerde dünya geneline yayılmış bir şekildeki enerji dönüşüm hareketinin başladığı göz önüne alındığında kritik minerallerin sürecin ilerleyişi ve başarısı için taşımış olduğu hayati önem tartışmasızdır.”
“ENERJİ GÜVENLİĞİ SORUNUNA DÖNÜŞEBİLİR”
Nadir toprak elementleri, yeşil dönüşüm ve teknoloji açısından olmazsa olmazlar arasında. Bu da onun değerinin giderek artması anlamına geliyor. Doç. Dr. Anıl Çağlar Erkan, bu noktada ciddi talep artışı ve bağımlılığın doğurabileceği sonuçlara şöyle dikkat çekiyor;
“İçinde bulunduğumuz sürecin gidişatı kritik minerallerin önemini daha da arttırmaktadır. Bununla birlikte kritik minerallerin yakın gelecekte enerji güvenliği sorununa dönüşme ihtimali giderek kaçınılmaz hale gelmektedir. Kritik minerallerin sahip olduğu nitelikler ve günümüzde artan önemi şüphesiz bir takım etkilere neden olmaktadır. Söz konusu etkiler doğrudan kritik minerallere yönelik ciddi talep artışıyla bağlantılı olarak karşımıza çıkmaktadır. Çeşitli senaryolar dahilinde geliştirilen projeksiyonlar bu artışın daha büyük boyutlara ulaşacağına işaret etmektedir. Örneğin Paris Anlaşması’nı sağlayan bir senaryoya göre önümüzdeki 20 yıl için, yenilenebilir enerji sektöründe kullanılan kritik minerallere yönelik dünya genelindeki talep artışını; bakırda yüzde 40’dan fazla, nikel ve kobalt için yüzde 60-70 ve lityum için yüzde 90 olarak öngörmektedir. Bu bağlamda beklentilerin yenilenebilir enerji üretiminin ve enerji sisteminin elektrifikasyonunun bir parçası olarak önümüzdeki on yıllarda sürdürülebilir teknolojilerin kullanılmasıyla kritik malzemelere olan talebin hızla artması yönünde olduğunu söyleyebiliriz.
Halihazırda söz konusu minerallerin “kritik” olarak nitelendirilmesi de gelecekle ilişkili öngörülerimizi desteklemektedir. Zira bu mineraller, tedarik zincirlerinde kırılganlık ve jeopolitik riskler taşıdıkları için "kritik" olarak adlandırılırlar. Dolayısıyla kritik mineraller, modern teknolojinin ve enerji sektörünün bel kemiğini oluşturur. Yenilenebilir enerji kaynaklarına geçiş ve enerji depolama çözümlerinin geliştirilmesi, bu minerallerin arz güvenliğini ve sürdürülebilir tedarik zincirlerini daha da önemli hale getirmektedir.”
TÜRKİYE NTE KONUSUNDA HANGİ AŞAMADA?
NTE’nin gelecek için önemi bu kadar net. Peki Türkiye bu konuda hangi adımları atıyor, çalışmalar hangi aşamada? Doç. Dr. Anıl Çağlar Erken bu soruya şu cevabı veriyor;
“Türkiye’nin son yıllarda atmış olduğu adımlar, Ankara’nın kritik minerallerin yakın gelecekte enerji güvenliğine dönüşme ihtimaline hazırlıklı olduğuna işaret etmektedir. Nitekim gerçekten de Türkiye bilhassa son günlerde yurtiçi ve yurtdışında önemli adımlar atmaktadır. Eskişehir’in yanı sıra Tunceli’deki girişimler yurtiçi kapsamında son derece kritik adımlardır. Rezerv bakımından ele alındığında Eskişehir Beylikova’da keşfedilen nadir toprak elementi rezervi (kritik mineraller) dünyanın ikinci büyük rezervi olarak karşımıza çıkmaktadır. Bununla birlikte sadece Eskişehir Beylikova’da keşfedilen rezervlerin toplam 17 nadir toprak elementlerinden 10 tanesini içerdiği bilinmektedir. Bu keşifler Türkiye’nin kritik mineraller alanında bir küresel aktör haline gelmesini sağlayacak niteliktedir. Ancak Türkiye’nin ilerlemesi bakımından daha da fazlasının yapılması gerekmektedir.
Bu noktada Tunceli’de açılması planlanan araştırma merkezi devreye girmektedir. Zira rezervlere sahip olmak tek başına yeterli değildir. Çünkü söz konusu rezervler sadece bir değere dönüştüğünde anlamlı hale gelmektedir. Bu noktada konuyla ilgili araştırma merkezlerinin yaygınlaştırılması, kritik mineraller ile ilgili bilimsel çalışmaların daha üst seviyelere çıkarılarak elde edilecek teknik bilgi Türkiye’nin enerjide bağımsızlık yolundaki ilerleyişine önemli ölçüde katkı yapacaktır.”