Türkiye ve Mısır’ın büyükelçi atama zamanlamasındaki detay
Türkiye ve Mısır karşılıklı olarak büyükelçi atama kararı almış, büyükelçi adayları da açıklanmıştı. Hürriyet yazarı Sedat Ergin, o kararların zamanlamasına dikkat çekti.
Hürriyet Gazetesi yazarı Sedat Ergin, Türkiye-Mısır ilişkilerinin normalleşmesi kapsamında büyükelçi atama kararını değerlendirdi. Büyükelçi atama kararının zamanlamasındaki detaya dikkat çekti.
Sedat Ergin’in yazısı şöyle;
Mısır’la yeni dönem başlarken (1) - Mısır’la normalleşmenin zamanlamasında dikkat çekici bir nokta
Dışişleri Bakanlığı tarafından önceki gün, yani 4 Temmuz’da yapılan bir açıklamayla Türkiye Cumhuriyeti ile Mısır Arap Cumhuriyeti’nin aralarındaki diplomatik ilişkileri büyükelçilik düzeyine çıkardıkları duyuruldu. Aynı açıklama, eşzamanlı olarak Kahire’de Mısır Dışişleri Bakanlığı tarafından da tekrarlandı.
Açıklamaya göre, diplomatik ilişkilerinin düzeyinin yükseltilmesi, iki ülkenin Cumhurbaşkanlarının aldıkları karar uyarınca uygulamaya konmuştur. Bu adım, iki ülke arasındaki ilişkilerin yeniden normalleştirilmesini hedeflemekte, ilişkilerin geliştirilmesi amacına yönelik karşılıklı iradeyi yansıtmaktadır, açıklamada belirtildiğine göre.
Bundan 10 yıl önce Mısır’ın seçilmiş Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi’nin dönemin Genelkurmay Başkanı Orgeneral Abdülfettah es-Sisi’nin liderliğindeki darbeyle devrilmesi sonrasında Türkiye ile Mısır arasındaki ilişkiler Ankara’dan gelen sert açıklamalarla birlikte karşılıklı olarak bütün köprülerin atıldığı büyük bir sarsıntının içine girmişti.
Önceki günkü dört paragraflık kısa açıklama, ilişkilerin tarihindeki bu soğukluk döneminin bittiğinin resmi ilanıydı. Böylelikle, Türkiye ile Mısır arasındaki talihsiz bir dönem kapanmış olmaktadır.
Bu dönemin Türkiye açısından oldukça yüksek bir maliyetin tahakkuk ettiği bir zaman kesiti olduğu dikkate alındığında, söz konusu gelişme vesilesiyle “Ne oldu?”, “Neden oldu?” sorularına bir kez daha yakından bakmak, bütün bu süreci kısaca hatırlamakta yarar vardır.
Ancak bunu yaparken öncelikle büyükelçi atamalarına ilişkin açıklamanın zamanlamasına dikkat çekmeliyiz. İlişkilerin normalleşmesine ilişkin duyuru Kahire’deki Sisi darbesinin 10’uncu yıldönümüne denk gelmiştir.
Gazete arşivlerini karıştırdığımızda, 2013 haziran ayı sonunda Mısır’da Mursi aleyhtarı gösterilerin patlak verdiğini, Mursi yanlılarının da benzer şekilde sokağa çıkarak protestoculara karşılık verdiklerini, gerilimin yükselmesi üzerine Ordu’nun 1 Temmuz 2013 günü Mursi’ye bir muhtıra verdiğini okuyoruz.
Mursi muhtıradaki talepler karşısında geri adım atmayınca, General es-Sisi, 3 Temmuz 2013 günü darbe yaparak yönetime el koymuştur. Mursi, darbeci askerler tarafından tutuklanmıştır.
Sonuçta darbenin onuncu yıldönümü, Türkiye ile Mısır arasında kapanmış olan kapıların yeniden açıldığı bir tarih olmuştur.
Bu durum bir tesadüf müdür yoksa Mısır tarafının mesaj vermeye dönük çabasının bir sonucu mudur? Hangi şık geçerli olursa olsun, burada tarihlerin örtüşmesinin kendi başına bir sembolizm taşıdığı inkâr edilemez.
Tabii 2013 yılında ilişkilerdeki kopmadan söz ederken öncesini de kısaca hatırlamak gerekiyor. Özellikle 2011 yılı başında Mısır’ın eski Cumhurbaşkanı Hüsnü Mübarek’in devrilmesine yol açan “Tahrir Meydanı”ndaki gösteriler sırasında dönemin başbakanı Recep Tayyip Erdoğan’ın da Ankara’dan yüksek sesle kendisine “çekilmesi” yönünde verdiği mesajlarla bu sürece dahil olduğunu unutmayalım.
Erdoğan’ın ihtilalin kalbinin attığı Tahrir Meydanı’nda da yankılanan bu çağrıları, göstericiler de dahil Mısır’da değişimden yana olan kesimler üzerinde kendisine dönük önemli bir sempati dalgasını beraberinde getirmişti o dönemde.
Sonraki süreçte de Mısır’daki gelişmeler karşısında oldukça müdahil bir tutumla karşımıza çıkıyor Erdoğan. Örneğin 24 Haziran 2012 tarihinde sonuçlanan cumhurbaşkanlığı seçimi sırasında “Müslüman Kardeşler” (İhvan-ı Müslimin) örgütünün adayı olarak seçime katılan Muhammed Mursi’ye Erdoğan’dan kuvvetli bir desteğin geldiği bir sır değildir. Bu destek, AK Parti’nin seçim kampanyasını yürüten reklamcı ekibin kurmaylarının Kahire’ye giderek Mursi’nin kampanyasına katkıda bulunmalarına kadar uzanmıştır.
Mursi’nin ikinci turda seçimi kazanmasının ardından Erdoğan ile kendisi arasındaki ilişki üzerinden büyük bir yakınlaşma belirmiştir Türkiye-Mısır ekseninde. Burada Türkiye’deki “Milli Görüş” hareketi ile Mısır’daki “İhvan” hareketi arasında geçmişten gelen yakın ilişkilerin, benzer bir fikriyatı, dünya görüşünü paylaşmanın getirdiği dayanışmanın önemli bir yer tuttuğu inkâr edilemez.
İlginçtir ki devrimden sonra 2011 yılı eylül ayında Mısır’ı ziyaretinde Kahire Üniversitesi’nde demokrasi ve aynı zamanda “laiklik” mesajları veren ve laiklik atfı nedeniyle Müslüman Kardeşler’in tepkisini çeken Erdoğan, Mursi’nin cumhurbaşkanı seçilmesinden sonra 2012 kasım ayında Kahire’yi ziyaretinde farklı bir söylemle çıkmıştır Mısır toplumunun karşısına.
Erdoğan, aynı üniversitede 17 Kasım 2012 tarihinde yaptığı konuşmada, bu kez laiklikten söz etmemiş, bunun yerine İslami değerlere ilişkin vurguların göze çarptığı mesajları ön plana çıkartmıştır.
Konuşmasının kilit noktası olarak Kuran’daki Al-i İmran Suresi’nin “Gevşemeyin, hüzünlenmeyin. Gerçekten iman etmiş kimseler iseniz üstün olan sizlersiniz” mealindeki 139’uncu ayetini okumuş ve ardından şöyle demiştir Erdoğan:
“Mısır’da, Türkiye’de, tüm bu coğrafyada işte bu temel ilkeyi her an hissetmek, her an yüreğimizde, zihnimizde taşımak ve hatırlamak durumundayız... Biz, bu coğrafyanın insanları inanıyoruz, öyleyse üstünüz... Tam bir özgüven içinde yolumuzda ilerleyecek, tarihi tekrar mecrasına hep birlikte kavuşturacağız.”
Tarihi tekrar mecrasına kavuşturacak olan neydi? Erdoğan, yanıtı “Medeniyetimizin esaslarıyla buluşmak” şeklinde açıklamıştır. Konuşmasına göre, İslam medeniyeti demokrasi dahil bugünün meselelerinin çözümlerini de içinde taşımaktadır. “Hiçbir yerden model arama ihtiyacı içinde değiliz” şeklindeki sözleri Batı’ya açık bir meydan okumadır.
Burada çarpıcı bir husus, Erdoğan’ın geziden dönerken yaptığı bir açıklamada Mısır’da AK Parti’nin iktidara geldiği 2002 yılının Türkiye’si ile karşılaştığını belirterek, bunu bir “Kutlu Doğum”a benzetmiş olmasıdır. Erdoğan’ın bu ifadesiyle kendisini Müslüman Kardeşler ile bir özdeşleşme içinde gördüğünü söyleyebiliriz.
Erdoğan’ın Mursi’ye verdiği büyük desteğin gerisinde, o dönemde izlenen Türkiye’nin bölgenin liderliğini üstlenmesi, düzen kurucu olması hedeflerini hayata geçirme politikasında Mısır Cumhurbaşkanı’nı yanında stratejik bir ortak olarak görmesi de bir faktördür.
Mursi ile gireceği yakın işbirliğinin yaratacağı sinerji ile tarihi tekrar mecrasına kavuşturabileceklerine, bir başka anlatımla bölgede ve İslam dünyasında tarihin akışına şekil verebileceklerine inanmaktaydı dönemin başbakanı Erdoğan.
O dönemde de vurguladığımız üzere, Erdoğan, Sisi’nin başını çektiği darbenin, kendisinin önündeki tarihi bir fırsata set çektiğini, bölgedeki değerli bir kazanımını kaybetmesine yol açtığını düşünmüştür muhtemelen. Darbeye verdiği tepkinin şiddet derecesinde, seçimin demokratik meşruiyetine sahip çıkmasının yanı sıra, bu düşüncenin de rol oynadığını belirtmek mümkündür.
Başlangıçtaki hedef ne olursa olsun, geçen on yıl boyunca bölgede tarihin mecrası çok farklı bir doğrultuda akmış ve Türkiye ile Mısır çatışan iki ülke olarak karşı karşıya gelmiştir. Bu sancılı dönemin ardından bugün iki ülke yeniden bir normalleşme dönemine girmektedir. Geçen süre zarfında ikili ilişkilerde ortaya çıkan tabloya ve bunun bölgede ve özellikle Doğu Akdeniz’de yol açtığı sonuçlara yarın ayrıca bakalım.