Sudan ateşkes görüşmeleri neden zorlu görünüyor?
Sudan'ın başkenti Hartum, birden savaş alanına dönüşürken, Suudi Arabistan ve ABD tarafından savaşın tarafları ateşkes anlaşması müzakere etmek için Cidde'ye çağırdı.
BBC’de yer alan habere göre, Sudan uzmanı Alex de Wall arabuculuların sadece kısa vadeli bir soluk aldıracağını düşünüyor.
Ateşkes görüşmelerinde nasıl bir yöntem ve gündem izleyecekleri, aynı zamanda Sudan'daki barış sürecinin nasıl bir yol izleyeceğini arabulucular belirleyecek.
Amerikan ve Suudi diplomatlar yalnızca hasım generallerle muhatap olacak. Her iki taraftan da Cidde'ye üçer kişilik birer heyet göndermeleri istendi. Görüşmeler insani amaçlı bir ateşkes, bir gözlem mekanizması ve yardım koridorları ile sınırlı olacak.
İki taraf da siyasi bir uzlaşma sağlamayı amaçlayan müzakerelere girmeyi istemiyor.
Daha önce ülkenin çok uzun süren Ömer el Beşir liderliğindeki otoriter rejimini alaşağı eden sivil güçler yani siyasi partiler ve mahalle direniş komiteleri ise bu müzakereleri uzaktan izleyecek.
İki hasım generali herhangi bir ateşkese razı etmek kolay olmayacak.
Genelkurmay Başkanı general Abdülfettah el Burhan, kendisinin meşru hükümeti temsil ettiğinde ısrar edecek. "Hemedi" lakabıyla tanınan General Muhammed Hamdan Dagalo'ya "isyancı" damgasını vuracak.
Fakat Hemedi, yani bu çatışma başlayana kadar, Genelkurmay Başkanı Burhan'ın yardımcısı görevinde olan Muhammed Hamdan Dagalo, müzakereler için tarafların eşit statüye sahip olması koşulunu öne sürecek.
Kendisine bağlı Çevik Destek Güçleri başkent Hartum'un büyük kısmını kontrol eden Hemedi, müzakerelerin bugünkü harita üzerinden yapılmasında ısrar edecek. General Burhan ise çatışmaların başlamasından önceki pozisyonlara gelinmesini isteyecek.
Bir ödün alabilmek için generallerle çok sıkı bir pazarlık yapılması gerekecek.
Arabulucuların, tarafların güvenini kazanması ve onları, şu an bazı ödünler verseler bile bunun onları zayıflatmayacağına ikna edebilmeleri gerekiyor.
Tabii savaşan iki taraf da ateşkesi izleyebilecek siyasi görüşmelerde kendi gündemlerini dayatıp daha güçlü bir konum talep edecek.
Tarafların ve Arap komşularının üzerinde anlaştığı tek şey ise, demokratik bir hükümet istemedikleri. Aslında çatışmalardan önce böyle bir ihtimal hala vardı.
Ülkeyi Ömer el Beşir'in devrildiği 2019'dan beri yöneten iki asker, yönetimi sivillere devretmek istemiyorlar.
Sudan'lı generallerin üzernide anlaştığı diğer konu da, savaş suçları için af çıkarılması olacaktır
Generallerin taraf olduğu müzakereler, genellikle, tarafların iktidarı sağladığı, nimetleri bölüştüğü ve demokrasiyi yıllarca ertelediği anlaşmalarla neticelenir.
Fakat diğer yandan da bu savaş biran önce sona ermezse Sudan devleti çökme noktasına gelecek.
Ömer el Beşir diktatörlüğünün devrilmesinden sonra kurulan ama sonra generaller tarafından devrilen asker-sivil karma hükümetinin başbakanı Abdalla Hamdok, ülkenin Suriye ya da Yemen'den beter bir savaş tehdidiyle karşı karşıya olduğunu söyledi.
ÇATIŞMALAR NE DURUMDA?
Sudan'daki iç savaş tam da tahmin edilebileceği gibi ilerledi.
İlk günlerde taraflar birbirlerine en ağır darbeleri indirmeye yöneldiler.
Çatışmalar alevlendikçe kimin hangi tarafı tuttuğu ve kimin tarafsız kaldığını görmek de kolaydı.
Bunu Sudan'da 1983'deki iç savaşın başlarında ve bundan 20 yıl sonra Darfur'da da görmüştük.
Güney Sudan'da 2013'te başlayan iç savaşta da bu manzaraya tanık olmuştuk.
15 Nisan'da Hartum'daki çatışmalar patlak verdiğinde iki taraf da birbirini yok etmeye and içiyordu.
Birbirlerinin başkentteki stratejik mevzilerine odaklandılar ve şehirde yarattıkları dev tahribata hiç aldırmadılar.
Bu tür iç savaşlardan öğrendiğimiz bir şey var. Hızla durdurulmazsa tırmanıyor.
İki taraf da mevzilerini takviye ediyor, yerel milis güçlerle ittifaklar kuruyor, uluslararası müttefikler kazanmaya ve yardım almaya çalışıyor.
İşte şu an bu noktadayız.
Kısa süre içinde iki tarafın kendi içinde ayrılık ve çatışmalar başgösterebilir ve çatışmalara yeni taraflar katılabilir iyice içinde çıkılmaz bir hale gelir.
Şu ana kadar sivillerin etnik kökenlerinden dolayı sistemli bir şekilde hedef alındığını görmedik. Ama taraflardan biri bir savaş suçu işlediği anda böyle bir riskle karşı karşıya gelinecektir.
ABD VE SUUDİ ARABULUCULAR TARAF TUTUYOR MU?
ABD ve Suudi arabulucular iki taraf arasında tercih yapmıyor. Ancak Sudan'ın Arap komşuları için aynı şeyi söyleyemeyiz. Mısır Burhan'ı Birleşik Arap Emirlikleri ise Hemedi'yi destekliyor.
ABD'nin elindeki koz, yaptırımlar. Ama bunun savaşan generallere geri adım attırması ihtimali pek yok. Sudan 1989'dan bu yana Amerikan yaptırımları altında yaşıyor ve buna rağmen ordunun mülkiyetindeki işletmeler zenginleşti.
Etkili baskı için uluslararası bir uzlaşma gerekiyor. Sudan konusunda Çin ve Rusya dahil herkes savaşın bir felaket olacağında hemfikir.
BM protokollerine göre, konuyu Güvenlik Konseyi'ne getirme sorumluluğu Afrika ülkelerine ait. Şu ana kadar böyle bir adım atmadılar. Afrika Birliği, çatışmaların başlamasından bir gün sonra Barış ve güvenlik Konseyi'ni topladı ama ABD-Suudi Arabistan diplomatik girişimi bunun bir parçası değil.
Bu arada her geçen gün savaşı daha geri dönülmeyecek bir noktaya getirme tehlikesi taşıyor.
Silahları bugün susturmak bile çok zor. Ama iç savaş ilerlerse ortaya çıkabilecek onlarca milis grubu bir masa etrafına toplamak çok daha zor olacak.
Bugünkü çatışmayı öncekilerden ayıran özelliği savaş alanının Hartum olması .
Bu da onlarca yıl daha önceki savaşların sonucunda tanık olduğumuz kırsal göç ve insani felaketlere benzemeyen farklı bir insanı kriz yaratıyor.
Çatışmalar yüzünden kentin belli bölgelerinde mahsur kalan siviller yardım konvoyları sayesinde gıda ve ihtiyaç maddelerine kavuşabilir ama bu yeterli değil. Elektrik, su, iletişim ihtiyaçları var. Paraya ihtiyaçları var.
Merkez Bankası yakılıp, diğer bankalar da kapandığı için bir kısım insan telefonları üzerinden ödeme yaparken bir kısmının elinde hiç bir şey yok.
BM ve yabancı yardım kuruluşlarının çalışanları tahliye edildiği için yerel direniş komiteleri ihtiyaçları karşılamak üzere harekete geçti ve insanların güvenli tahliyesi ve yardım konularını organize etmeye çalışıyorlar.
Birçok Sudanlı uluslararası toplumun ihtiyaçları olduğu bir zamanda onları yapayalnız bıraktığını düşünüyor ve yerel sivil örgütlenmelerin yardım çalışmalarının muhatabı olmasını istiyor.
Her halükarda, savaşan tarafların açlığı bir silaha dönüştürmesine engel olmak için yardım kuruluşlarının sivillerle doğrudan temasın yollarını bulması gerekiyor.
Sudan'ın tırmanan iç savaşına kolay bir çözüm bulunması zor ve bir çözüm bulunmadan önce durumun daha kötüleşmesi de beklenebilir.