“Şimşek ile birlikte geçilen ekonomi politikaları, iklim değişikliğini beraberinde getirdi”
Hürriyet yazarı Sedat Ergin, New York’ta Goldman Sachs yetkilileriyle Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in yaptığı görüşmelere ilişkin yaptığı aktarımda “Şimşek ile birlikte geçilen ekonomi politikaları iklim değişikliğini beraberinde getirdi” dedi.
Hürriyet yazarı Sedat Ergin, Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in New York ziyaretinde yatırım bankası Goldman Sachs üyeleri ile yaptığı toplantıya ilişkin bir yazı kaleme aldı.
“Hazine Bakanı Şimşek’i Goldman Sachs merkezinde dinleyince…” başlıklı yazısında Ergin, ,Türkiye’nin ekonomi politikalarının değiştiğini hatırlattı. Ergin, toplantıdaki izlenimlerini “Türkiye-ABD İş Konseyi’nin davetlisi olarak izlemek üzere geldiğim bu toplantıdan edindiğim ana izlenim, Türkiye’de geçen mayıs ayında yapılan seçimler öncesindeki dönemde izlenen ve “heteredoks” olarak nitelendirilen politikaların ardından, Şimşek ile birlikte geçilen yeni ekonomik politika çerçevesinin hissedilir bir iklim değişikliğini beraberinde getirmiş olması” ifadeleriyle aktardı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın da Şimşek’in enflasyonu düşürme çabalarına tam destek verdiğini ifade eden Ergin, şunları kaydetti:
“Açılışını TAİK Başkanı Mehmet Ali Yalçındağ’ın yaptığı toplantının kapanışında da DEİK Başkanı Nail Olpak izlenen politikaları “cesaretlendirici” bulduklarını anlatıyor. Toplantının başlangıcında kürsüye gelen Ticaret Bakanı Ömer Bolat da ABD ile ticareti 100 milyar dolara çıkarma hedefini tekrarladığı konuşmasında, açıklanan Orta Vadeli Program’ın (OVP) “rasyonel, öngörülebilir ve şeffaf araçlar” içerdiğini belirtiyor.
‘CUMHURBAŞKANI’NIN DESTEĞİ TAM’ MESAJI
Şurası çok açık. Türkiye eski Hazine Bakanı Nureddin Nebati’nin ön planda olduğu önceki ekonomi yönetiminin izlediği, uluslararası finans çevrelerinde destek bulmayan tartışmalı politikalarla yoluna devam ediyor olsaydı, belki de önceki gün Goldman Sachs’ın merkezinde böyle bir toplantının düzenlenmesi de söz konusu olmayacaktı.
Şimşek, toplantıdan sonra sosyal medyada yaptığı paylaşımda New York’taki ziyaretini değerlendirirken, temaslarının “Türkiye’ye fon akışına katkısının olacağına inandığını” söylüyor.
Hazine ve Maliye Bakanı’nın New York’tan Türk kamuoyuyla paylaştığı mesaj, burada yerli ve yabancı muhataplarına verdiği mesajın aynısı. Uygulamaya koydukları enflasyonu kontrol altına almaya yönelik politikalara Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın desteğinin “tam” olduğunu vurguluyor, her vesileyle.
Zaten yabancı finans çevrelerinin de öncelikle Türk ekonomisinin önümüzdeki dönemine ilişkin olarak Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın programa desteğinin kalıcı olup olmayacağını görme çabası içinde olduklarını söylemek mümkün.
Özellikle Türkiye önümüzdeki mart ayı sonunda yapılması beklenen yerel seçimlere doğru yol alırken, seçim baskısıyla Şimşek’le birlikte uygulamaya giren bu politikalarda bir sapma, gevşeme olup olmayacağı, galiba buralarda herkesin en çok merak ettiği soru.
KURALLARA DAYANMAK VE ÖNGÖRÜLEBİLİRLİK MESAJLARI
Şimşek’in yaptığı sunumun önemli bir bölümü enflasyonla mücadele, sıkı para politikası, mali disiplin gibi orta vadeli programın zaten kamuoyuna açıklanmış olan hedeflerini içeriyor.
Haziran ayı başında bakanlık görevini üstlenirken “Önümüzdeki dönemde şeffaflık, tutarlılık, öngörülebilirlik ve uluslararası normlara uygunluk temel ilkelerimiz olacaktır. Türkiye’nin rasyonel bir zemine dönme dışında bir seçeneği kalmamıştır. Kurala dayalı, öngörülebilir bir Türkiye ekonomisi, özlenen refaha ulaşmamızda anahtar olacaktır” mesajı, Şimşek’in bakışının ana parametrelerini oluşturuyor.
Kurallara dayanmak, öngörülebilirlik, uluslararası normlara uygunluk kendisinin söyleminin kilit kavramları.
O zaman çok tartışılan faiz oranları meselesinde de -kurallara dayalı ortodoks politikalar- yol gösterici çizgi olmak durumundadır.
DIŞ KAYNAK GİRİŞİ NE OLACAK?
Ancak açıklanan üç yıllık planın başarılı olabilmesi, bu çerçevede enflasyonun 2026 yılında yeniden tek haneli bir orana düşürülebilmesi için kuşkusuz başka daha bir dizi tamamlayıcı araç ve politikaya da ihtiyaç var.
Dış kaynak açısından yaklaşırsak, Şimşek’in stratejisinde Birleşik Arap Emirlikleri’nin taahhüt ettiği 51 milyar dolar, Dünya Bankası’nın üzerinde çalıştığı 35 milyar doların kayda değer bir yer tuttuğu anlaşılıyor. Telaffuz edilmiş olmaları önem taşımakla birlikte, yine de öncelikle bu yüksek meblağlardaki taahhütlerin hayata geçirildiğini izleyip görmek gerekiyor. Ayrıca, uygulamanın çok uzun bir zaman kesitine yayılacağı da gözden uzak tutulmamalı.
Her halükarda, Türkiye’nin ekonomik programın başarısı açısından, bu taahhütlere ek olarak, başka kaynaklara da yönelerek ihtiyaç duyulan dış kaynak girişini çeşitlendirmesi, aynı zamanda doğrudan yabancı sermaye yatırımlarını da özendirmesi şart. Batı’dan yabancı sermaye girişinin son yıllarda çok kısıtlı kaldığı bir olgudur.
Bu noktada altı çizilmesi gereken kritik bir başlık var. Şimşek’in de vurguladığı kurallara dayanma, öngörülebilirlik gibi ilkelerin önemi yabancı sermaye girişi açısından da geçerli. Burada hukuk alanında öngörülebilirliğin sağlanması bakımından Türkiye’de hukukun üstünlüğü ilkesinin tesis edilmesi olmazsa olmaz bir husus.
Bu çerçevede hukuk zemininin güçlendirilmesi, yargı alanındaki var olan sorunların aşılması Şimşek’in verdiği mesajların inandırıcılığını güçlendirecektir.
EKONOMİK PROGRAMIN DIŞ POLİTİKA BOYUTU
Bir diğer kritik unsur, izlenmekte olan ekonomik programın başarısının aynı zamanda Türkiye’nin Batı dünyası ile ilişkilerinde olumlu bir atmosferin yerleşmesinden de kuvvetli bir destek alacak olmasıdır.
Türkiye’nin gerek ABD gerek Avrupa Birliği ilişkilerinin bugün sahne olduğu ciddi sorunlar karşısında, Atlantik’in her iki cephesinde de bir rahatlama ortamının yaratılması, ekonomik programın dış desteği bakımından elzemdir.
Dolayısıyla, Türkiye’nin dış politikasında bu hedefe ulaşılmasını sağlayacak bir ayarlamaya gerek var.
New York’ta önceki gün Goldman Sachs binasında izlediğim toplantı beni özellikle hukuk ve dış politika alanlarında bu düşüncelerle baş başa bıraktı”