Prof. Dr. Naci Görür’den 17 Ağustos yıkımının yıl dönümünde maddelerce uyarı
Prof. Dr. Naci Görür, 17 Ağustos depreminin üzerinden tam 24 yıl sonra endişeyle beklenen Marmara Depremi hakkında kritik uyarılarda bulunarak, ‘’Eğer 99 sonrasında başlandığı gibi devam edilseydi, İstanbul’u çoktan kurtarmış olurduk” ifadelerini kullan
Prof. Dr. Naci Görür, katıldığı Bakırköy Florya’da ‘Afete Dayanıklı Şehir 17 Ağustos Anma Programı’ panelinde konuştu.
1912 yılındaki Şarköy depremi sonrası 1999’daki Gölcük depreminin Marmara’nın ortasında bir sismik boşluk yarattığını söyleyen Görür, “Bu oluşan boşlukta deprem bir ihtimal değil, zorunluluktur” ifadelerini kullandı.
Yeniçağ'da yayınlanan habere göre, Prof. Dr. Görür Marmara’da hem de Düzce’de deprem uyarısı yaptıklarının altını çizerek Düzce’de Gölcük’ten 3 ay sonra bu depremin yaşandığını ve Büyük Marmara depremi için ise sürenin azaldığını vurguladı.
Gölcük depremi sonrası konunun ciddiye alındığını, önemli adımlar atıldığını ve bu kapsamda güçlendirme, arama kurtarma gibi alanlarda çalışmalar yapıldığını belirten Görür, “Eğer 99 sonrasında başlandığı gibi devam edilseydi, İstanbul’u çoktan kurtarmış olurduk” ifadelerini kullandı.
"MİLLETİN UMURSAMADIĞINI HÜKÜMET DE CİDDİYE ALMAZ, UMURSAMAZ’’
Görür, bundan sonrası için neler yapılması gerektiğini ise şu önerilerle sıraladı:
"Milletin umursamadığını hükümet de ciddiye almaz, umursamaz. Önce yurttaşların bu konuda duyarlı olup depremi kendi gündeminde tutmalı. Düşünün, halk deprem konusunda siyasileri uyardı mı, seçim döneminde bu konuda pankartlar açtı mı, yapılan anketlerde depremle ilgili kaygısını dile getirdi mi? Maalesef hayır.
Öte yandan yaşananları “Her şeyi yaptık ama deprem büyüktü ile açıklamaya kalkarsanız bu inandırıcı olmaz. Japonya ve Şili’de sürekli büyük depremler oluyor, tesadüfen 3-5 kişi ölüyor.
6 Şubat’ta yaşananlar bize gösteriyor ki; uzmanların uyarısını kimse duymamış, duyan umursamamış, yapılanlar da yanlış ya da eksik yapılmış. Fay hattı, kötü zemin ve kötü yapı olunca sonuçlar kötü oluyor, bunun olmaması için de sağlam zemin, iyi mühendislik ve iyi yapının bir araya gelmesi gerekiyor."
Uyarılarını 6 maddede sıralayan Görür şunları ifade etti:
"Kentsel dönüşüm, müteahhitlik projesi olarak algılandı, zayıf yerleri güçlendirmek yerine rantsal dönüşümle lüks yerlere öncelik verildi. İstanbul’da nüfus yoğunluğunu artıracak hiçbir çözüme katılmıyorum. Nüfusa fazlasıyla doymuş bir şehirde yeni konutlar demek, yeni yıkım ve ölümler demek. Bu yüzden öncelikle İstanbul’da imar ve iskan, özel durumlar dışında yasaklanmalı. Yalnızca deprem riski açısından değil, iklim krizi açısından da bu önlem alınmak zorunda.
Bu işin şakası yok, deprem en büyük ekonomik felaket. Türkiye’yi İstanbul’un beslediği yerde Büyük Marmara Depremi ile Türkiye dizüstü çöker. Ekonomik ve hatta siyasi bağımsızlığını kaybeder. Yapılması gerekenleri 6 başlıkta topluyorum ben.
1- Yerleşim alanları tamamen o bölgeye özel mikro bilgilendirme verileri ışığında yapılanacak. Cumhurbaşkanına, belediye başkanına ya da valiye göre şekillenmeyecek. Uygun olmayan yere çivi bile çakılamayacak. Deprem bölgelerinde yönetim özel bilgi ve birikim ister. Özel eğitim almadan vali, kaymakam, belediye başkanı olunamayacak. Deprem azgınlıktan oldu diyenle nasıl depreme hazırlanılacak?
2- Halk bilinçli olacak. Eğer halk denetleyici olmazsa imar barışı da yapılır, bunu yapanlar da omuzlara alınır.
3- Altyapı. Yol, viyadük, kanalizasyon, içme suyu şebekesi gibi unsurlarda eksiklikler tespit edilip güçlendirilecek. Örneğin ben yalnızca bir asistanla tüm İstanbul’un içme suyu şebekesini inceledim. Güçlendirilmesi gereken yerleri tespit ettik. Eğer para bulunursa İSKİ bu işlemi yapacak.
4- Yapı stoku. Yeni konutlar yeni nüfus demek. Seçilen rezerv bölgelere yeni konutlar yerine geçici prefabrik konutlar yapılmalı. Bu konutlar yıkılacak binalarda yaşayanlar için geçici olarak tahsis edilmeli. Bu insanlardan da o evrede kira alınmamalı. Sonra da o insanları yeniden evlerine yerleştirmeli. Aksi halde sen bu insanlara “Evinden bir an önce çık, al sana 3 bin lira da kira payı” dersen, o insanlar da “Öyle öleceğime kendi evimde öleyim” der.
5- Ekosistem ve çevre. 6 Şubat depremleri sonrası ortaya çıkan yaklaşık yüz milyon ton göçük malzemesi içinde her türlü zehirli madde var. Bu maddeler yağmurla suya, toprağa, havaya ve gıda döngüsü ile soframıza geliyor. Moloz dökme işlemleri uluslararası yöntemlere uygun biçimde yapılmalı. Rastgele bir yerlere dökülmemeli. Aksi halde bugün depremde 50 bin kişi öldüyse 30 yıl sonra 150 bin kişi ölür.
6. Ekonomi. Depremde yıkım yaşayan bölgenin esnafı ‘Anadolu Kaplanı’ olarak nitelendirilirdi. Her şeylerini kaybettiler. Dolaylı olarak bunun bedelini tüm Türkiye ödüyor. Bir de beklenen deprem sonrası Marmara’yı düşünün. Tüm Türkiye kitlenir. Anadolu’yu İstanbul’un beslediği yerde vakit kaybetmeden ekonomiyi teşvikle Anadolu’ya göndermek, oraya yaymak gerekiyor."