Özgür Özel, Kılıçdaroğlu'nun 'hançerlendim' sözlerine yanıt verdi
CHP Genel Başkanı Özgür Özel, Kemal Kılıçdaroğlu'nun "Boşuna hançerlendiğimi söylemiyorum" sözlerine yanıt verdi. Özel, "O sözleri üstüme almadım. Bu partide kimsede hançer bulunmaz" dedi.
CHP Genel Başkanı Özgür Özel, gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Sözcü’den İpek Özbey’e konuşan Özel, 31 Mart’ta yapılan yerel seçimlerin ardından başlayan normalleşme süreci başta olmak üzere pek çok gündem maddesine değindi.
Özel, ‘AKP’yle normalleşilmez’ diyenlere ne cevap verirsiniz?” sorusuna “Erdoğan’la bir görüşmek istedim. Bunun sebebi siyaseti bu anormal görüntüden kurtarmak için adım atmaktı ve attığım kolay bir adım değil" ifadeleriyle yanıt verdi.
Özel, önümüzdeki günlerde Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın yapacağı iade-i ziyarete ilişkin "Erdoğan ile görüşmeden ne umuyorsunuz?" sorusuna ise "Türkiye’de yürürlükte bir anayasa var. Beğenelim, beğenmeyelim. Bu anayasanın bir maddesine sen, bir maddesine ben, bir maddesine öbürü uymazsa devlet düzeni ortadan kalkar. Ve siz devletin başı olarak anayasayı çiğnemeye başlarsanız insanların anayasaya sadık olmasını ve anayasadan kaynaklı sizin yetkilerinize saygı duymasını bekleyemezsiniz. Bu yüzden benim temel beklentim anayasaya uyum. Bunun içinde Gezi de var, Can Atalay’ın Meclis’e yeniden dönmesi de var, Taksim’in açılması da var, AYM ve AİHM kararına uyulması da var. Anayasa mahkemesi üyelerinin biri hariç Erdoğan tarafından atandı. Buna rağmen AYM dur dediğinde durmayan bir iktidar çılgınlığı var. Bu olabilecek şey değil” sözleriyle yanıt verdi.
Özel, Gezi davasında ağırlaştırılmış müebbete mahkum edilen ve 2 bini aşkın gündür cezaevinden tutuklu olan Osman Kavala hakkında kendisine sorulan soruya, "Bekliyorum. UYAP’ta yazıyor zaten. Dosya Adalet Bakanlığı’na çekildi diye. Kanun yararına bozma yönünden inceleniyor. Hem bekliyorum, ümit ediyorum. Bu konu Sayın Erdoğan’la yaptığım görüşmelerde gündemim arasındaydı, bu konuda bir adım atılmasını, harekete geçilmesini, Türkiye’nin çıkarları ve Gezi’de bulunan insanların aileleri açısından ayrı ayrı çok önemsiyorum" dedi.
Özel’in açıklamalarından öne çıkanlar şu şekilde:
■ Erdoğan ile görüşmeden ne umuyorsunuz?
Türkiye’de yürürlükte bir anayasa var. Beğenelim, beğenmeyelim. Bu anayasanın bir maddesine sen, bir maddesine ben, bir maddesine öbürü uymazsa devlet düzeni ortadan kalkar. Ve siz devletin başı olarak anayasayı çiğnemeye başlarsanız insanların anayasaya sadık olmasını ve anayasadan kaynaklı sizin yetkilerinize saygı duymasını bekleyemezsiniz. Bu yüzden benim temel beklentim anayasaya uyum. Bunun içinde Gezi de var, Can Atalay’ın Meclis’e yeniden dönmesi de var, Taksim’in açılması da var, AYM ve AİHM kararına uyulması da var. Anayasa mahkemesi üyelerinin biri hariç Erdoğan tarafından atandı. Buna rağmen AYM dur dediğinde durmayan bir iktidar çılgınlığı var. Bu olabilecek şey değil.
KAVALA İLE İLGİLİ GELİŞME BEKLİYORUM
■ Osman Kavala ile ilgili bir gelişme bekliyor musunuz?
Bekliyorum. UYAP’ta yazıyor zaten. Dosya Adalet Bakanlığı’na çekildi diye. Kanun yararına bozma yönünden inceleniyor.
■ Yakın zamanda bir sonuç alınır mı?
Hem bekliyorum, ümit ediyorum. Bu konu Sayın Erdoğan’la yaptığım görüşmelerde gündemim arasındaydı, bu konuda bir adım atılmasını, harekete geçilmesini, Türkiye’nin çıkarları ve Gezi’de bulunan insanların aileleri açısından ayrı ayrı çok önemsiyorum.
■ Gelelim ‘normalleşme’ adımınıza… Biraz açalım. “AKP’yle normalleşilmez” diyenlere ne cevap verirsiniz?
Ben bu normalleşme konusunu ikiye ayırmak istedim. Birincisi Türkiye’de siyaset yapan birisi olarak normalin bu olduğunu düşünüyorum. Anıtkabir’de törende el sıkışmayan iktidar ile ana muhalefet. Bayramlarda birbirlerine, birbirleri üzerinden diğer tarafın seçmenlerine, üyelerine bir iyi dilek bile sunmayan, cenazelerine gitmeyen, birbirlerine taziye vermeyen iktidar-muhalefet ilişkisi bu topraklara ait değil. Anadolu’nun köyünde bayramda küsler barışır. Cenazede küslükler unutulur. En basit insanî ilişkilerin bile olmaması ülkeyi kutuplaştırıyor, bu kutuplaşmadan kim fayda sağlıyor bilmiyorum ama ne benim partim ne benim seçmenim fayda sağlıyor. 1977-80 arası Ecevit ile Demirel el sıkışmadı, üç yılın sonunda darbe oldu. Siz el sıkışmadığınız zaman darbeciler ya da başka odaklar ellerini ovuşturmaya başlar. 31 Mart’tan sonra birinci parti olduk. Bunun sorumluluğuyla bayramda bütün partileri aradım. Erdoğan’la bir görüşmek istedim. Bunun sebebi siyaseti bu anormal görüntüden kurtarmak için adım atmaktı ve attığım kolay bir adım değil.
■ Neden?
Taban buna hazır değil. 23 yıldır ilişkiler çok kötü. Karşılıklı açılmış yüzlerce hakaret davası var. Hâlâ içimizde travma olan birçok olay aklımızda. Yani Gezi’de kaybettiklerimizden 10 Ekim Gar Katliamı’nda kaybettiklerimize kadar birçok acı bu dönemde yaşandı ve yüreğimizde. Tabanda hazır olmayanların duygusunu anlıyorum ama bir gerçek var. 31 Mart’ta kazandığımız seçim başarısının meşruiyeti ve sağladığı güç ortada. Bu seçmenler geçen seçimlerde ülkeyi yönetme yetkisini, beğenelim beğenmeyelim Erdoğan’a verdiler. Benim partim şimdi ülkenin ekonomisinin yüzde 80’inine hâkim belediyeleri yönetecek ve anayasaya göre merkezi yönetim/mahalli idareler diye iki iktidar alanı var. Bu iki iktidar alanının sahibinin birbiriyle görüşmemesi ve müzakere etmemesi doğru bir iş değil. Bu adım kolay değildi ama cesaretle attım.
■ Aslında biraz helalleşme tartışmaları gibi ilerliyor Özgür Bey. “Bunlarla helalleşilmez” deniyordu, şimdi “Bunlarla normalleşilmez” deniyor.
Seçimden hemen sonra CHP’ye oy vermiş dünya kadar seçmene bu “Pazar milletvekili seçimi olsa ne yaparsın” dediğinde hâlâ yüzde 33’ü CHP’ye oy veririm diyorsa bu yerel seçimin öte bir şeye evriliyor demektir. O duyguyu iyi görmek lazım. Bir de AKP de yüzde 1,6 gerilemiş bir ayda. Şu anda liderin yapması gereken iş, sokağın sesini duymak, duyguları doğru okumak ve kitlesini ikna etmek, dönüştürmek. Şunun mümkün olduğunu görüyorum. Mücadelenin en önemli unsurlarından biri müzakere. Ben hukuk fakültelerinden çok üst düzey kimi profesör, kimi doçent 9 hukuk insanıyla bir hukuk politikaları danışma kurulu toplantısında görüştüm ve onlar bana şunu söylediler: CHP eskiden anayasa konusu açıldığında ‘Biz yokuz’ deyip veya bir teklif geldiğinde kapıyı kapatıp müzakere etmediğinde karşı tarafa bir meşruiyet kazandırıyordu. ‘Bunlarla bir şey konuşulmuyor, biz bildiğimizi yapalım’ deniyordu. Şimdi siz hem müzakere edip hem de bu dönemde niçin anayasa yapamayacağınızı anlattığınızda bu sefer sizin tutumunuz bir meşruiyet kazanıyor. CHP’nin ‘Bunlarla görüşülmez, bunlarla müzakere edilmez’ yaklaşımının da maalesef yüzde 25’lik tabanı tutmak dışında hiçbir işe yaramadığını görüyorum. Şunu da belirteyim: Tabanımızın dörtte üçü bunu destekliyor, dörtte biri de ya desteklemiyor ya da kararsız. Benim işim onları ikna etmek. Süreç olumlu bir yere doğru evrilmezse o zaman yeniden değerlendirilir. Özgüveni olmayan siyasete çok karşıyım İpek Hanım.
■ Şöyle bir görüntü var: ‘Yumuşama ya da normalleşme Erdoğan buna gönüllü fakat ortağı Bahçeli buna taş koyuyor.’ Katılır mısınız?
Benim Sayın Bahçeli’yle yaptığım görüşmede tam tersi bir atmosfer vardı. Çok özele girmem doğru olmaz ama Sayın Bahçeli’nin de bu konuda önemli tespitleri vardı. Ve ben görüşmede kendisinin fikirlerinden istifade ettiğimi kendisine de ifade ederek ayrıldım. Ama tabii siyasi partilerin grup konuşmaları, kendi gruplarına ve tabanlarına yapılan konuşmalar. Sayın Bahçeli’nin grup konuşmasındaki üslubunu benimle yaptığı görüşmedeki üslubuyla bağdaştıramadığım için o metni yazan, metne katkı sağlayanlardan ikisinin -ki normalleşme sürecinden korktukları için- yaptığını düşündüm ve açıkladım. Çünkü normal bir demokraside başkentin ortasında bir siyasi cinayet işlendiğinde o nereye gidiyorsa gider ve buna hiçbir parti engel olmaz. Hatta somut gerçeğe, hakikate ulaşılması için elinden geleni herkes yapar. Maalesef MHP bu demokratik, beklenen ve olmazsa olmaz davranışın çok dışında. Ve bunda yavaş yavaş o iki kişinin sorumluluğu daha da somutlaşıyor. Sayın Ali Yerlikaya’nın Bahçeli’yi ziyaretinden sonra Olcay Kılavuz’un görevden alınması...
■ Ama Sayın Bahçeli, ‘Türkiye’de anormal bir şey yoktur’ dedi.
Sayın Bahçeli normalleşmenin partisinin siyasetteki kilit rolünü ortadan kaldıracağını değerlendirerek normalleşmeye itiraz etmeye karar verdiyse bunu saygıyla karşılarım. Ama MHP’nin normalleşmemesi bizim normal davranmamamızı gerektirmez. Hem kendilerine karşı hem bütün siyasi muhataplarımıza karşı biz normal bir demokrasideki gibi davranmaya devam edeceğiz.
KILIÇDAROĞLU'NUN 'HANÇER' SÖZLERİ
■ Kemal Kılıçdaroğlu uzun bir aradan sonra televizyon programına çıktı ve “Boşuna hançerlendiğimi söylemiyorum” dedi. İzlediniz mi programı?
İzlemedim, dökümünü okudum. Çünkü o sırada Ankara Kent Konseyi’yle toplantı halindeydim. Şöyle söyleyeyim: O değerlendirmelerin çok önemli bir kısmını hiç üstüme almadım, hançer mançer. Biz hançer bahsini sayın genel başkanla kurultayda kapattık. Ben bu partide kimsede hançer olmadığını ifade etmiştim. Ve sayın genel başkana yönelik olarak da ne kendime ne siyasi bir arkadaşıma bunu yakıştırmam. Ama şöyle bir gerçek var: Tabii çok farklı değerlendirmeler oluyor. Hz. Ali filan, hançeri de bazı siyasetçiler üzerinden değerlendiriliyor. Ben genel başkanın böyle bir kastı olmadığını düşünüyorum. Ve CHP’de ne genel başkan ne herhangi birimiz meseleye bu boyutuyla bakmıyor, sosyal demokrat bir partide. Hançer demokrasiye ait bir enstrüman değil. Demokraside itiraz edersiniz, kabul olmazsa daha kuvvetli itiraz edersiniz. Ayrılıklar olabilir, yarışlar olabilir ama en sonunda biz Atatürk’ün kurduğu bir partide aynı partinin evlatlarıyız. O yüzden kimsenin kimseye böyle demokrasi dışında bir şey yapmasına geçmişte genel başkan izin vermezdi, bugün de ben izin vermem. CHP genel başkanlarının böyle bir sorumluluğu var. Ben izlemedim, ama Kemal Bey çok gergin ve sinirliydi gibi değerlendirmeler geldi.
■ “Kavgayı beraber verdiğiniz, illa sen cumhurbaşkanı adayı ol diyen arkadaşlar sonra dönüp size tam tersini yaparlarsa ne dersiniz” diye sordu…
Burada da beni kastetmediği çok açık. Bunu en iyi genel başkan bilir. Ama kimi kastettiği konusunda bir fikrim yok. Bu Kemal Bey’in açıklığa kavuşturması gereken bir husus.
■ Siz Kemal Kılıçdaroğlu’nun yeniden aday olma isteğini okudunuz mu peki orada?
Okuduklarım arasında öyle bir şey yoktu ama sonradan böyle çok değerlendirmeler okudum. Kemal Bey partiyi güvenli bir limana götürmek istiyordu, o limanın kurultay olduğunu, o kurultaydan sonra da partinin farklı bir limana doğru...
■ Milli Eğitim Bakanlığı itirazlara karşın bu din ağırlıklı müfredatı onayladı. Böyle bir eğitim sistemiyle bu ülke nereye gidecek?
Bu eğitim sistemiyle bu ülke hiçbir yere gitmez. Milli Eğitim’e müfredat yapmak ülkeye anayasa yapmaktan daha kritik tek iştir. Çünkü o müfredatla yetişen gençler gelecekte anayasaya sahip çıkacaklar ya da yeni bir anayasa yapacaklar veya anayasayı kaldırıp atıp anayasaya karşı suç işleyecekler. Ülkenin geleceğini yetiştiriyorsunuz ve burada bir mutabakat aramıyorsunuz. Almanların en büyük başarıları, eğitim sistemleri üzerindeki ulusal mutabakattır. Ben altı yıl Alman hocalarla büyüdüm. Onlardan ders aldım, Bornova Anadolu Lisesi’nde. Ve Alman eğitim sistemini gayet yakından tanırım. Alman eğitim sistemi yıllardır üzerinde tam bir mutabakat olan ve sağcısıyla solcusuyla, Hıristiyan demokratıyla, sosyal demokratıyla üzerinde mutabık olmadan değişiklik yapılmayan ve hep iyiye evrilen bir eğitim sistemleri var. Ve ihtiyaca göre eğitim sistemleri var. Böyle bir eğitim sistemini bir siyasi parti bir siyasi perspektifle oluşturamaz. Eğer bizimki gibi eğitim sistemi yaparsan ülkenin geliri 10 bin dolar olur. Senin ülkenin başbakanı, dünyanın en pahalı limuzin Mercedes’inden on tane üretilmiş, ikisini alır biner. Öbür tarafın milli geliri 60 bin olur, o Mercedes’i de onlar üretir sana satar. Aradaki fark bu. Bindiğim Mercedes’i Almanlar üretsin, ben bineyim, halkım fakir olsun diyorsan bu eğitim sistemi. Yok Mercedes’i, bu arabaları biz üretelim, dünyaya satalım; cep telefonlarını biz üretelim dünyaya satalım ve biz bugünkünden altı kat zengin olalım diye düşünüyorsak o zaman eğitim sistemini hep birlikte ve çağdaş, bilimsel bir eğitim sistemine kavuşturmamız lazım.
■ Yarın AKP, “Gelin parlamenter sisteme geçelim” derse…
O bir anayasa değişikliği gerektirir. Anayasa değişikliğiyle ilgili ben hattımı yeterince tarif ettiğimi düşünüyorum. Aynı cevabı veririm: Parlamenter sistem diyorsanız gidin anayasayı değiştirin, diyemem. Bu başka bir şey olur.
■ Genel başkanlık için karar aldığınız o anı hatırlıyor musunuz?
Bir gün evde tek başıma oturuyordum, geçen sene haziran ayında. Uzun uzun uzun düşünüyordum. Çok az bir ışık vardı odada, okuma lambası, onun ayarını iyice düşürmüştüm. Eşim geldi, benim olduğumu fark etmedi önce. Sonra bakınca, “Ne yapıyorsun orada” dedi, “Düşünüyorum” dedim. Üç, üç buçuk saat orada düşündüm. “Var başımıza yine bir gelecek” dedi. Sonra genel başkanlıkla ilgili, daha doğrusu genel başkan da olabileceğim bir değişim sürecinin kararını vermiştik."