Özgür Özel Brüksel’de Konuştu: “Bir adım geri durmayacağım”

CHP, “Millet İradesine Sahip Çıkıyor” temasıyla Brüksel’de düzenlediği mitingde Avrupalı destekçilere seslendi. CHP Genel Başkanı Özgür Özel, Erdoğan’a hitaben “Vallahi de anlatacağım, billahi de anlatacağım, bir adım geri durmayacağım” dedi.
Cumhuriyet Halk Partisi (CHP), “Millet İradesine Sahip Çıkıyor” temasıyla gerçekleştirdiği mitingleri bu kez yurt dışında, Belçika’nın başkenti Brüksel’de düzenledi. 61’nci buluşma, Avrupa Birliği kurumlarının yakınındaki Place Jean Rey (Jean Rey Meydanı)’nda yapıldı. Belçika, Almanya, Fransa ve Hollanda başta olmak üzere çevre ülkelerde yaşayan gurbetçilerin katılım gösterdiği etkinlikte, CHP Genel Başkanı Özgür Özel kalabalığa hitap etti.
Avrupalı belediye başkanlarından dayanışma mesajları
Etkinlikte okunan dayanışma mesajlarında şu isimler yer aldı: Roma Belediye Başkanı Roberto Gualtieri, Amsterdam Belediye Başkanı Femke Halsema, Budapeşte Belediye Başkanı Gergely Karácsony, Selanik Belediye Başkanı Stelios Angeloudis, Timişora Belediye Başkanı Dominic Fritz, Köln Belediye Başkanı Henriette Reker ve Frankfurt Belediye Meclisi Başkanı Hilime Arslaner. Brüksel Belediye Başkanı Philippe Close ise video mesajla katıldı. CHP Belçika Birlik Başkanı Derya Bulduk, Avrupa Yeşiller Partisi Eş Başkanı Vula Tsetsi ve Avrupa Sosyalist Partisi Genel Sekreteri Giacomo Filibeck de İmamoğlu ve arkadaşlarına özgürlük taleplerini iletti.
Özgür Özel’in Brüksel konuşması
CHP Genel Başkanı Özgür Özel mitingde şu vurguları yaptı ve açıklamalarından öne çıkan bölümler şöyle:
"Bugün bu meydan bize ve Türkiye’ye çok şey söylüyor. Birilerinin dediği, küçümsediği gibi Avrupa’daki Türkler ülkesinin sorunlarına uzak, ülkesinin dertlerine kulak tıkayan, yılda bir kez gelip tatilini yapan giden, ülkesini düşünmeyen insanlar değil; aksine Türkiye için, ülkenin geleceği ve yarınları için söyleyecek sözü olan kahramanlardır. Hepiniz hoş geldiniz. Hepinizi çok seviyoruz. 19 Mart’ın ardından İstanbul’da ve Türkiye’de tam 60 kez bir araya geldik. Önce miting yapıyoruz sandılar. ‘Toplanırlar, dağılırlar’ dediler. ‘Uzun sürmez’ dediler. ‘Yaz gelince ne yapacaklar?’ dediler. Ama her çarşamba akşamı İstanbul’da bir meydanda yüz binleri, her hafta sonu Türkiye’nin güzel bir ilinde, doğusunda - batısında, kuzeyinde - güneyinde çoğunlukla da bir zamanlar, ‘AK Parti’nin kalesi’ denilen yerlerde o şehrin en tarihi, en büyük mitinglerini yaptık. Çünkü yaptığımız şey bir miting değil; bir eylemdi, bir karşı çıkıştı, bir karşı koyuştu. İşte o yüzden 61’inci eylemimizde Brüksel’de sizlerleyiz. Hoş geldiniz, şeref verdiniz. Buraya eylem yapmaya, sesimizi duyurmaya, dayanışmaya, sizlerden güç almaya, sizlere umut vermeye geldik. Buraya gelmeden önce Türkiye’de iktidar sahipleri her zamanki kolaycılıkla ‘Yurtdışına mı gideceksiniz, Türkiye’yi mi şikayet edeceksiniz?’ diye bir safsataya sarılmaya başladılar. Birisi birine gammazlanacak, şikayet edilecekse karşı tarafın düşman olması lazım, hasım olması lazım. Biz buraya dertleşmeye, konuşmaya, güç almaya, güç vermeye, dosta geldik; dosta, sizlere sarılmaya geldik.
Suçsuz yere 207 gündür hapiste bulunan Cumhurbaşkanı adayımız Ekrem İmamoğlu’na, Adana gibi başkan Zeytan Karalar’a, Toroslar’ın yiğit evladı Muhittin Böcek’e, onların da içinde olduğu 16 belediye başkanımıza, yüzlerce siyasetçiye, bürokrata, Türkiye’deki tüm siyasi tutsaklara, Selahattin Demirtaş’a, Figen Yüksekdağ’a, fikrinden ve düşüncesinden dolayı içeride kim varsa ona sahip çıkmaya geldik. Diğer yandan ‘Birinden kurtuldum, sıra ötekine gelsin’ diye Mansur Başkan’ı hedefine almaya çalışanlara ‘Aklınızı başınıza alın, Mansur Yavaş yalnız değildir’ demeye geldik.
"ERDOĞAN İLE BİR - AL VER İLİŞKİSİ İÇİNDE OLANLARI NOT EDİYORUZ"
Erdoğan ile bir - al ver ilişkisi içinde oldukları için, Türkiye’deki demokrasiye karşı, kurulan kumpasa karşı susanlar var, sessiz kalanlar var. ‘Türkiye sığınmacılara baksın, ileri karakolumuz olsun’ diyenler var. İşte bugün buradaki bütün demokratların varlığını bildiğimiz gibi birtakım çıkar hesaplarıyla, Türkiye’nin karşısındaki planları da suspus olanları da tarih önünde kaydediyoruz. Kimse bundan endişe etmesin. Avrupa’daki bütün kardeş partileri saygı ile selamlıyorum. Hiçbirini ayırmadan, hepsini saygı ile selamlıyorum. İngiltere İşçi Partisi’nin kıymetli üyelerine, yürekli mücadele insanlarına yönetim anlayışından bağımsız olarak saygılar sunuyorum, onları da seviyoruz. Irak’ın işgaline, Amerika ile birlikte ‘Nükleer silah var’ diyerek susanları nasıl tarih bugün utandırıyorsa, bugün de Amerika ile birlikte Suriye’deki hesaplar için Türkiye’deki darbeye susanları görüyoruz, not ediyoruz.
"SUSMAYACAĞIZ VE KONUŞACAĞIZ"
AK Parti iktidarı siyasete işine geldiği gibi kural koymaya çalışıyor. ‘Türkiye’de ne olursa olur. Ben yaparım, orada kalır’ diyor. ‘Sen çıkarsan, dışarıda konuşursan, ben seni beni şikayet ediyorsun diye şikayet ederim’ diyor. O iş o kadar kolay değil. Nerede bu yoğurdun bolluğu? Erdoğan’a sevap olan başkasına neden günah olsun? Ona helal olan başkasına niye haram olsun? Türkiye’de öğrencilerin başörtüsü sorunu vardı. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde geldiniz, davayı açtınız. O günlerde bir hak mücadelesiydi, ben de karşınızda olmadım. Ama o gün gelip Türkiye hakkında dava açarken bu şikayet değil. AK Parti’ye kapatma davası açılmış. Dört kişilik heyet yapmış, dünya başkentlerini geziyor. Bu şikayet değil. 15 Temmuz darbesi olmuş, kapımızı çalıyor. ‘Avrupa sizi tanır, dünya bizden iyi bilir. Birlikte anlatalım bu darbeyi, dünyaya şikayet edelim’ diyor. Darbeyi kendi yapınca dünyadan dayanışma bekliyor. Darbeyi kendi yapınca ‘Bunu dünyaya anlatmayın’ diyor. Vallahi da anlatacağım, billahi de anlatacağım. Bir adım geri durmayacağım. Haksızlığı yapan kendisi olunca ‘Susun’ diyor. Susmayacağız ve konuşacağız.
ERDOĞAN'A SESLENDİ
Ben küçücük bir çocukken bir kusur işlediğimde, anneannem Selanik doğumlu Sadriye Hanım beni karşısına alırdı, iki omzumdan tutardı. Ben utanır, yüzümü kapardım. Bana derdi ki ‘Şuna bak. Yapmaya utanmıyor, bakmaya utanıyor gözüme’ derdi. Erdoğan’a buradan söylüyorum. ‘Avrupa’nın parçasıyız’ diyeceksen, Avrupa Birliği’ni hedefleyeksen, ne yapacaksın, yapıyorsan da dönüp Avrupa’nın gözünün içine bakacaksın. Ben öyle yapıyorum kardeşim. Bakamayacağın işi yapmayacaksın. Yaptıysan da gözünü kimseden kaçıramazsın. Esas sorun, bu kadar sorunlu işleri yapmaktır. Bunu hepimiz biliyoruz. Biz içeride de dışarıda da Türkiye’nin menfaatlerini savunmaktan geri durmayız. Türkiye’nin ana muhalefet partisiyiz. Yurtdışına çıktığımızda Türkiye’nin partisiyiz. Ama karşımızdaki iktidar sadece kendi menfaatlerini koruyan ve kollayan, kendi çıkarı için Türkiye’nin çıkarlarını bir kenara bırakabilen, bu yüzden de her türlü müzakereyi kendi iktidarını sürdürmek üzerinden yapan bir iktidardır.
"İKTİDAR ARTIK TRUMP'A ÇALIŞMAYA BAŞLADI"
Türkiye’nin çıkarına değil de kendi çıkarlarına çalışan, her şey bir yana yandaşının çıkarına çalışan, sadece zenginlere çalışan AK Parti iktidarı artık Trump’a çalışmaya başladı. Ülkede bulamadığı meşruiyeti, Avrupa ve dünyada bulamadığı meşruiyeti Beyaz Saray’ın kapılarında, Oval Ofislerde arar oldu. Artık milletin desteğini kaybetti. Milletin yitirdiği desteğine karşı Trump’a güveniyor. Ülkenin herşeyini pazarlık konusu yaptı. 300 tane Boeing uçağı da masada, Türkiye’nin pahalıya yakacak gaz alması da masada, maalesef gelecekteki en büyük zenginliğimiz… Dünyada beşinci sıradayız, nadir elementlerimiz de Trump ile pazarlık masasında. Oysa ülkeyi kuran parti olarak en zor günümüzde, Cumhurbaşkanı adayımız, İstanbul Belediye Başkanı tutuklanmış iken ve en zor günlerde Avrupa’nın, dünyanın desteği bekleniyorken, Almanya hükümeti Eurofighterları Türkiye’ye vermekten vazgeçti, blokaj koydu. Onlar olsa, AK Parti olsa, mağdur olan kendisi olsa buna çok memnun olur. ‘Aman vermeyin’ der, ‘Süründürün bunları. Önce biz kurtulalım, sonra Eurofighter gelsin’ der. Biz ne yaptık? Ekrem İmamoğlu yattığı hapishaneden, hücreden mesaj yazdı. Ben Şansölye yardımcısıyla, savunma bakanıyla görüştüm. Almanya hükümetine bizzat mesaj ilettik. ‘Bizim yaşadığımız hukuksuzluk ayrı, Türkiye’nin savunma kaygıları ayrı. Eurofighter’ı Türkiye’ye mutlaka verin’ dedik. Almanya blokajı kaldırdı ve Türkiye Eurofighter alma noktasına geldi. Bir tarafta Türkiye’nin nadir elementlerini Trump’a peşkeş çekenler, bir tarafta kendi canından geçip ülkenin menfaatini düşünenler… Biz olduğumuz yerde dimdik duruyoruz.
"EKREM BEY'İN TEK SUÇU ERDOĞAN'ı YENMEKTİR"
Bu diploma 31 yıldır Türkiye’de her konuda kullanılmış, hiç sıkıntı yok. 25 sınıf arkadaşından bir tanesi Türkiye’nin en önemli işletme fakültesinin dekanı, sıkıntı yok. Ne zaman ki Ekrem İmamoğlu Cumhurbaşkanı adayı, diplomayı iptal ediyor ki karşısına rakip aday olamasın. Diplomayı veren fakülte dahi iptal etmiyor. Yetkisiz bir kuruldan diplomayı iptal ettiriyorlar. Bunun Almancaya tercümesi yok. İngilizceye, Fransızcaya tercümesi yok. Bunu uzun anlatmak lazım, iyi anlatmak lazım. ‘Ekrem Bey’in tek suçu Erdoğan’ı yenmektir, o yüzden diploması iptal edilmiştir’ diye anlatmak lazım.
"HASRET BİLETİNİN SÖZÜNÜ VERİYORUM"
Biz gelince unutan değil; aksine hizmet ettikçe tanışılan, beğenilen ve iktidarından memnun olunan bir anlayışız. İşte iktidarımızda bugün normaldekinin dört katı, beş katı fiyata çıkarıp uçak biletlerini, Brüksel’den Avrupa’dan Türkiye’ye gitmeyi sizlerin üzerinden bir fırsatçılığa çeviren anlayışın aksine, her sene memleketine tatil için bir gelip dönmeyi kışın en ucuz tarifeden bilet neyse bir kere işaretleyip yılın istediği günü kullanılacak, ‘hasret bileti’nin sözünü ben veriyorum size, ben veriyorum. Brüksel’de Ankara’ya, İstanbul’a, Afyon’a uçmak kışın en uygun, en düşük fiyatla bilet kaç paraysa o bilet bir kere alınacak, yılın istenildiği günü kullanılacak.
Bu araçlarınızı, getirdiğiniz arabalara 185 gün yurt dışı çıkışı gibi bir meseleyi çok daha akılcı, yani suistimal yollarını kapatan, ama burada yıllarca çalışmış birinin Türkiye’ye gittiğinde aracını bir sefere mahsus vergisiz götürebileceği, gittiğinde aracını eşi kullanmış, kayınçosu kullanmış, cezalar geliyormuş. Böyle ucuz işlerin peşini devletin bırakacağı, acil durumlarda tepene binecek değil, halden anlayacak bir devlet yönetim anlayışını hayata geçireceğiz. Emeklilik konusundaki çileyi çözmek için, emekli yurttaşlarımızın yurt dışında tam zamanlı çalışmasının önünü kesen uygulamayı kaldıracağız. Yurt dışında çalışanın Türkiye’de anasının ak sütü gibi helal emekli maaşına dokunmayacağız.
"YASAKSIZ TÜRKİYE, BİR SANDIK MESAFESİNDE"
"Ben 31 Mart seçimlerinde demiştim ki, ‘Partimizin üstünde yüzde 25’lik bir cam tavan var. Bu yüzde 25’lik cam tavanı kırıp dökeceğiz’ demiştim. 31 Mart gecesi o yüzde 25’lik cam tavanı tuzla buz ettik, yüzde 38 oyla partimizi birinci parti yaptık. Şimdi Belçika’da başımızın üzerinde yüzde 16’lık görünmez bir cam tavan var. Gün bugündür. Bundan sonra çoğalarak, birleşerek, kararlılıkla, Belçika’daki cam tavanı tuzla buz etmeye var mısınız? Bu birbirimize duyduğumuz hasreti, gurbeti bitirip, artık Türkiye’de gençler için yasaksız Türkiye, vizesiz bir Avrupa inşa etmenin bir seçim meselesi olduğunu, bir sandık mesafesinde olduğunu herkes bilsin."