Mohamed bin Salman’ın röportajına ilişkin uzmanlar, Al-Ain News’e sonuç ve çıkarımları anlattı
“Hiçbir şey, büyük bir başarı hikayesi oluşturduğunuzda imkânsız değildir. Ülkenizin ve bölgenizin güvenliğini savunurken karşınıza çıkan duvarlar sizi durduramaz. Anlaşmalar Arapların merkezi meselesini unutturamaz.”
Suudi Veliaht Prensi ve Başbakanı Prens Mohamed bin Salman bin Abdülaziz El Suud'un Amerikan Fox News kanalına verdiği röportajda gündeme getirdiği bu ifadeleri, krallığın başarılarını, ilişkilerini ve kararlı duruşlarını, dürüstlük ve güvenilirlik sınavlarını geçemeyen her medya platformunda kullandı.
21. yüzyılın en büyük başarı hikayesinden, İsrail ile ilişkiler dosyasına, Filistin meselesine ve İran'ın nükleer dosyasına kadar, değişken kumların üzerinde ilerleyen bir dünyada, Suudi siyasi analistler Al Ain News’e bu konuların seyrini ve içerdikleri anlamları anlattı.
Başarı Hikayesi
Prens Muhammed bin Salman, Fox News'a verdiği röportajda Krallığı ziyaret etmekte tereddüt edenlere, "Suudi Arabistan 21. yüzyılın en büyük başarı öyküsüdür" şeklinde bir mesaj gönderdi.
Suudi yazar ve araştırmacı Hasan El-Mustafa bu mesajı nasıl değerlendiriyor?
Başarıya ulaşmak için "hiçbir şeyin imkânsız olmadığına" inanan Al-Mustafa, çalışma düzenli ve dikkatle planlanmış bir vizyon ve stratejiye uygunsa, o zaman başarı imkânsız olmaz.” dedi.
Al-Ain News'e verdiği röportajda "Geçtiğimiz beş yıl boyunca ve Vizyon 2030'a hizmet eden reformların ciddi başlangıcından bu yana, Sadece ekonomik boyuta değil, aynı zamanda sosyal boyuta, dini söylemin ve siyasi performansın gelişimine, komşu ülkelerle ve uluslararası toplumla ilişkilere de değinen birçok değişiklik yapıldı.” ifadelerini kullandı.
Suudi yazar, "Suudi Arabistan'ın hedeflediği başarı, sürekli çalışma ve geliştirilen doğru planla imkânsız değil ve Veliaht Prens'in dediği gibi: Orta Doğu, modern çağda yeni Avrupa
olacak" değerlendirmesini yaptı.
Suudi yazar ve siyasi araştırmacı Mübarek Al Ati, Suudi Veliaht Prens'in konuştuğu medya kuruluşuna dikkat çekerek konuya girmeyi tercih etti.
İsrail ve Filistin Meselesi
Suudi Veliaht Prens ile yapılan görüşmenin gündeminde Filistin meselesi ve İsrail'le ilişkiler gibi çetrefilli ve önemli bir dosya da vardı.
Bu bağlamda Prens Mohamed bin Salman, Filistin meselesinin önemini ve buna çözüm bulunması gerektiğini vurgulayarak, Krallığın, Filistinlilerin acılarını hafifletecek iyi sonuçlara ulaşmak için Amerikalılarla görüştüğünü belirtti.
Tel Aviv'le ilişkilere ilişkin ise "İç işlerine karışmayız. Biden yönetiminin Suudi Arabistan ile İsrail arasında ilişkilerin kurulmasına yönelik müzakerelerde başarılı olması halinde bu, Soğuk Savaş'ın sona ermesinden beri imzalanan en önemli anlaşma olacak” dedi. Herhangi bir anlaşmanın ‘Filistinlilerin taleplerini karşılaması ve bölgeyi sakinleştirmesi’ gerektiğini de vurguladı.
Bu konuda Prens Mohamed bin Salman’ın bu kadar net konuşmasının nedenini sorduğumuzda, Suudi yazar ve araştırmacı Al Mustafa, "Suudi Arabistan'ın bu konudaki vizyonu, başlangıçtan itibaren siyasi ve barışçıl bir çözüm bulma gerekliliğine dayanıyor ve özellikle Arap Barış Girişimi gibi girişimlerle bu sorunun çözülebileceğine inanıyoruz" dedi.
Al Mustafa ayrıca "Suudi Arabistan, siyasi, finansal ve kalkınma alanlarında Filistin Yönetimi ve Filistin halkına destek sağlama konusunda da taahhütte bulundu" vurgusu yaptı.
Bununla birlikte, Al Mustafa aynı zamanda eski Suudi Büyükelçisi Prens Bandar bin Sultan'ın çabaları olmak üzere geçmişten gelen bazı örnekleri de hatırlatarak "Özellikle eski Kral Abdullah bin Abdulaziz Al Saud'un Amerikan Başkanı Bill Clinton ile Camp David'de buluştuğu zaman, Suudi Arabistan'ın barış için gerçek çaba gösterdiği gerçek Suudi çabaları vardı." dedi.
Suudi yazar, "Suudi Arabistan'ın pozisyonu sabit ve herhangi bir çözümün Filistinlilerin haklarından ve uluslararası belgelere uygun olarak kendi bağımsız devletlerini garanti altına almasından kaynaklanması gerektiğini savunuyoruz."
Bu bağlamda, Suudi Arabistan'ın Ulusal Otorite ile koordinasyon içinde olduğunu ve bu koordinasyon aracılığıyla Washington ile yürütülen müzakerelerin, bölgesel güvenliği, Filistin çıkarlarını ve Suudi, İsrail çıkarlarını gerçekçi çözümlere ulaşmaya yardımcı olabileceğini vurguladı.
"Suudi Arabistan'ın duruşu net ve herhangi bir çözümün, Filistinlilerin haklarını ve uluslararası anlaşmaları gözeterek kendi bağımsız devletlerini güvence altına almalarını temel alması gerektiğini savunuyoruz."
Yazar ve siyasi araştırmacı Mubarak Al Aati, "Suudi Arabistan'ın Filistin meselesine karşı köklü ve sabit bir tutumunun olduğunu vurguluyoruz" dedi.
Ayrıca Suudi Arabistan'ın, mevcut uluslararası koşulları etkili bir şekilde kullanarak, Arap, bölgesel ve uluslararası meselelerin lehine bir fark yaratma amacı taşıdığını belirtti.
Al Aati, Suudi Arabistan'ın İsrail ile müzakereleri sürdürdüğünü ancak Filistin meselesini öncelikli olarak ele aldığını ve Filistinlilerin çıkarlarını gözetmekten kaçınmadığını vurguladı.
Suudi Arabistan'ın resmi Filistin heyetini yakın zamanda kabul ettiğini ve Filistinlilerin taleplerini dinlediğini ve bu talepleri müzakerelere taşıdığını belirtti.
Hilal Al Mashouh ise, Filistin meselesinin Suudi liderliği için öncelikli bir konu olduğunu ve bu nedenle İsrail ile müzakerelerin ve herhangi bir normalleşme girişiminin devamı için temel bir koşul olduğunu ileri sürdü.
Al-Ain News'e verdiği röportajda, “Veliaht Prens Mohamed bin Salman, Fox News ile yaptığı önemli röportajda, Amerikan medyasının Suudi Arabistan'ı birçok konuda eleştirdiği ve gerçekleri çarpıttığını belirterek, Suudi Arabistan'ın yaşadıklarının Amerikan medyasının sunduğu yanlış bilgilerle çeliştiğine dair gerçeği medyaya iletmeye özen gösterdi.” dedi.
Al-Atti, Veliaht Prens Mohamed bin Salman'ın, "Suudi Arabistan'ın bilimsel, kültürel ve düşünsel olarak son derece gelişmiş ve ileri düzeyde olduğu, hatta Birleşik Arap Emirlikleri ile birlikte uzaya bile gittiğini, ortaya atılan yanlış bilgileri medyaya iletmek istediğini" belirtti.
Suudi yazar, bu mesajların bundan öteye gittiğini, Suudi Arabistan'ın ziyaret etmek isteyen herkes için açık bir ülke olduğunu belirterek devam etti.
Al-Atti, "Amerikalı ziyaretçi, Suudi Arabistan'ın yaşadığı ilerlemenin, değişimin ve dönüşümün yanı sıra uzun süre kullanılmayan tüm varlıklarını ve kaynaklarını nasıl kullandığını kendi gözleriyle görebilir" dedi.
Krallığın "uluslararası hedeflerine ulaşmak için potansiyelini ve kaynaklarını kullanmakta kararlı olduğunu" vurguladı.
Suudi yazar Hila Al-Mashouh ise, "Gerçek dünyada büyük ve muazzam değişiklikler yaşıyoruz, başarıya doğru ilerliyoruz. On yıllarca kaybettiğimiz fırsatları inşa etmek için zamanla yarışıyoruz" ifadelerini kullandı.
Al-Mashouh, Al-Ain News'e yaptığı açıklamada, "Devletimizin başarıları hayallerimizi yakalıyor, sınırsız umutlara sahip hırslı bir liderliğimiz var. Zorlukları fırsatlara dönüştürme yeteneğini kullanıyorlar" dedi.
Siyasi yazarın işaret ettiği başarılar birçok açıdan Suudi Arabistan'ın hırslarını yansıtıyor. Yazar burada aslında, Coronavirüs dünyayı kasıp kavurduğunda ve bunun sonucunda ortaya çıkan aksaklık, iki yıl üst üste G20 arasında yerli hasılada en hızlı büyümeyi elde etmesine dikkat çekiyor.
Al- Mashouh, Krallığın tanık olduğu başarının "bölgedeki tüm ülkelerin başarısı ve gelişiminin yanı sıra, bunun güvenlik ve istikrar üzerindeki etkisiyle bağlantılı" olduğunu vurguluyor.
Nükleer ve Caydırıcılık
Röportajın gündeminde İran ile ilişkiler de vardı. Veliaht Prens Mohamed bin Salman bu konuyla ilgili iki mesaj iletti: birincisi barış elini uzatırken, ikincisi ise Suudi Arabistan ve bölgenin güvenliği için herhangi bir tehdide karşı caydırıcılık içeriyor.
Barış eli uzatan tarafında, "İran ile ilişkilerin iyi bir şekilde ilerlediğini ve bölgenin güvenliği ve istikrarı için böyle devam etmeyi umduğunu" teyit etti.
Diğer taraftan, "Bölgedeki herhangi bir nükleer silah yarışının sadece bölgenin güvenliğini değil, aynı zamanda dünya güvenliğini de tehdit edeceğini, bölgedeki güç dengesinin İran'ın böyle bir silahı elde ettiği durumda nükleer silah edinmek zorunda kalacaklarını" vurguladı.
Bu iki mesaj arasında, Suudi Arabistan'ın İran ile olan olumlu ilişkilerini ciddi olarak değerlendirdiği ve bu pozitifliği kullanarak inşa edeceğine, buna ek olarak bölgenin ve kendi çıkarlarını savunma konusunda tereddüt etmeyeceği okunuyor.
Hassan Al Mustafa’nın bu değerlendirmesi, aynı zamanda İran ile Suudi Arabistan arasındaki müzakerelerin devam ettiğini ve Filistin meselesi gibi bölgesel meselelerde iş birliği fırsatlarını göz önünde bulundurarak olumlu bir şekilde ilerleyebileceğini gösteriyor.