Erkan: Kömür rezervlerinin 135 yıl ömrü kaldı / Al Ain Türkçe Özel

Dünya kömür konusunda bir ikilemi yaşıyor. Bir yanda kömür kullanımının azaltılması taahhütleri diğer yanda kömür kullanımındaki artış... Enerji Uzmanı Dr. Anıl Çağlar Erkan bu çelişkiyi Al Ain Türkçe’ye değerlendirdi.
Krizler dünyanın geride bırakmak üzere olduğu enerji kaynağı kömüre yeniden altın çağını yaşatmaya başladı. Bu durum çevre konusunda büyük riskleri beraberinde getiriyor. İklim değişiklikleriyle boğuşan dünya için kömür kullanımı önemli risklerden biri. Konuyu Enerji Uzmanı Dr. Anıl Çağlar Erkan’la konuştuk.
Son dönemde kömür kullanımında bir artış görülüyor. En çok kömür kullanan ülkeler hangileri?
Son yıllarda enerjiyle ilişkili küresel çapta bir takım ciddi değişimler olduğu dile getirilmektedir. Bu doğrultuda iki genel değişim trendi söz konusudur. Bunlardan belki de önemlisi stratejik olarak nitelendirilen bir takım enerji kaynaklarındaki değişimdir. Bu yöndeki ifadeler son günlerdeki gelişmelere kadar geçerli olarak kabul edilmiştir. Ancak yaşanan bir takım gelişmeler bunun aksini işaret eder yöndedir. Örneğin son dönemde artan enerji güvenliği sorunlarının küresel ölçekte geri dönülemez hasarlara neden olduğunun anlaşılmasıyla birlikte bir takım enerji kaynaklarının stratejik niteliğini kaybetmesinin aksine tekrardan önem kazanmaya başladığını bizlere göstermiştir.
Bu doğrultuda kömüre ayrı bir parantez açmak gerekir. Öyle ki petrol ve doğal gazın küresel ölçekte artan tüketimi bizlerde kömürün öneminin giderek azalmaya başladığı izlenimi uyandırmış, özellikle artan çevre sorunlarıyla birlikte bu yöndeki bir izlenim dünya genelinde genel kabul görmeye başlamıştır. Buna karşın Rusya ve Ukrayna arasında patlak veren çatışmalarla birlikte bu durum önemli ölçüde değişmeye başlamıştır. Bu süreçte örneğin başta Avrupa olmak üzere kömürden uzaklaşıyor denirken aksine yaşanan enerji kriziyle birlikte bu kaynağa tekrar yönelmeye başlamıştır. Örneğin enerji krizinin patlak vermesiyle birlikte AB’nin kömür tüketiminde bir önceki yıla nazaran yüzde 6,5 oranında artış meydana gelmiştir. Ayrıca aynı dönemde Almanya, Fransa, İngiltere, Hollanda, İspanya, İtalya, Yunanistan, Macaristan ve Avusturya gibi ülkeler kömürle çalışan elektrik santrallerinin ömrünü uzatma, kapatılan santralleri yeniden devreye alma ve mevcut üretimleri artırma yönünde adımlar attığı, İngiltere ve Polonya yeni maden projelerine yeşil ışık yaktığına da tanıklık edilmiştir.
Bu bağlamda AB üyesi ülkelerin neredeyse tamamının, Rusya-Ukrayna arasında patlak veren çatışmalarla birlikte derinleşen enerji krizine karşı önlem olarak yıllarca "kirli" olarak nitelendirdikleri ve kullanımını azalttıkları kömüre yöneldiklerini söyleyebiliriz. Zira uzun yıllardır çevre ve iklim değişikliğine yönelik politikalar uygulayan ve kömürden uzaklaşan Avrupa ülkeleri, Rusya-Ukrayna arasındaki çatışmaların başlaması ve Rusya'dan uygun fiyatlı doğal gaz akışının kesilmesiyle bu yaklaşımını değiştirmek zorunda kalmışlardır. Öyle ki çatışmalarla yeni bir boyuta taşınan enerji krizi, Avrupa ülkelerinde kömür karşıtı olan çevreci kamuoyu baskısının azalmasına da neden olmuştur. Bununla birlikte başta AB olmak üzere neredeyse dünyanın tamamında kömür talebindeki düşüş eğiliminin tersine dönmeye başlamıştır. Örneğin AB'de 1990'da elektrik üretiminin yüzde 40'ını sağlayan termik santrallerin payı 30 yıl boyunca düşüş eğilimi göstermiş ve elektrik üretiminde kömürün payı 2020'de yüzde 13'e kadar gerilemişti. Ayrıca çatışmaların öncesinde Avrupa'da bulunan toplam 324 termik santralin yaklaşık yarısının 2030'a kadar tamamen kapatılması yönünde hazırlıklar yapılmıştı. Bu doğrultuda AB ülkeleri ve İngiltere'de kömür santrallerinden elektrik üretimi 2015-2020 döneminde yüzde 40 gerilemişti. Ancak bu durum özellikle son iki yıldan bu yana önemli ölçüde değişmeye başlamıştır. Örneğin enerji krizinde kömür talebinin artmasıyla, kömürün elektrik üretimindeki payının 2024’te yüzde 20'yi aşacağı tahmin edilmektedir. Bunun en önemli göstergelerinden birisi enerji krizine karşı çeşitli önlem arayışı içindeki bazı Avrupa ülkelerinde kömür ve madencilik faaliyetlerinin son dönemde hız kazanmasıdır. Çünkü AB ülkelerinde mevcut kömür madenlerinden yapılan üretim artırılırken, İngiltere ve Polonya gibi bazı ülkeler de yeni kömür madenleri projeleri hazırlanmıştır. Bununla birlikte Almanya, Fransa, İngiltere, Hollanda, İspanya, İtalya, Yunanistan, Macaristan ve Avusturya gibi ülkeler kömürle çalışan elektrik santrallerinin ömrünü uzatma, kapatılan santralleri yeniden devreye alma ve mevcut üretimleri artırma yönünde adımlar attığı da bilinmektedir. Fakat şüphesiz küresel kömür talebinde yaşanan artış Avrupa’yla sınırlı değildir. Hatta Avrupa’nın yaşanan bu artışta diğer ülkelere nazaran daha az bir paya sahip olduğunu söyleyebiliriz. Öyle ki küresel kömür tüketiminde çok daha farklı aktörlerin büyük bir rol oynaması gibi bir durum söz konusudur.
Bu kapsamda World Energy ve Climate Statistics dünyada en çok kömür üreten ülkeler listesi yayınladığı son veriler önemli ölçüde yol göstericidir. Bu doğrultuda dünyada en çok kömür üreten ülke, elde edilen son verilere göre Çin olarak belirlenmiştir. Yayınlanan listede Çin’i izleyen ülkeler sırasıyla Hindistan, Endonezya, ABD, Avustralya, Rusya, Güney Afrika, Almanya, Kazakistan, Polonya izlemektedir. Bu noktada Çin, Hindistan, Endonezya ve Avustralya’ya ayrı bir parantez açmak gerekmektedir. Söz konusu ülkeleri ön plana çıkaran başlıca nitelikleri ve ortak özellikleri dünya kömür üretiminin başlıca aktörleri olmalarıdır. Öyle ki dünyadaki yıllık kömür üretiminde Çin’in payı yüzde 50,6’dır. Bu kapsamda Çin’e en yakın paya sahip ülke yüzde 10’luk payla Hindistan’dır. Bir diğer önemli ülke yüzde 5,4 paya sahip olan Rusya imiş gibi algılansa da aslında yüzde 8’lik payla Endonezya ve yüzde 6,6’lık payla Avusturalya daha üst sırada yer almaktadır. Söz konusu veriler kömür tüketiminde yaşanan artışın dünyanın hangi bölgelerinde ağırlıklı olduğunun daha net anlaşılabilmesi açısından son derece önemlidir. Çünkü kömür üretimiyle tüketimi arasında doğrudan bir ilişki olduğu tartışmasızdır. Bu noktadan hareketle kömür tüketiminde yaşanan artışın, dünya toplam kömür üretimindeki payı yüzde 78 olan Asya-Pasifik merkezli olduğu görülmektedir.
Dünyada kömür kullanımı bir zorunluluk mu? Alternatifler hala kömürün yerini tutamadı mı? Kömürün hala tercih edilmesinin sebebi nedir?
Tarihsel süreçte bir takım enerji kaynakları stratejik nitelik kazanmış ve kömürün alternatifleri haline gelmişlerdir. Bunlardan en önemlileri petrol ve doğal gazdır. Buna karşın kömürün asıl alternatifi petrol olmakla birlikte doğal gazın gelişiminde farklı bir durum söz konusudur. Öyle ki keşfedilmesiyle birlikte petrol doğrudan kömürün alternatifi olmuştur. Ancak ilk aşamada doğal gazın nispeten petrolün alternatifi haline gelmesi ve dolaylı bir şekilde kömürün alternatifi olması gibi bir durum söz konusudur. Çünkü doğal gazın önem kazanmasındaki dönüm noktası şüphesiz 1973 Küresel Petrol Krizi’dir. Dolayısıyla doğal gazın kömürün alternatifi olarak kabul edilmesinde farklı dinamiklerin etkisi olmuştur. Bunlardan en önemlileri çevreyle ilişkilidir. Zira doğal gaz gerek petrole gerekse kömüre nazaran çok daha çevrecidir. Böylesi bir durumda doğal gazın petrolle birlikte kömürün alternatifi haline gelmesi kaçınılmaz olmuştur. Buna karşın kömürün tekrardan önem kazanmasında yine doğal gazla ilişkili yaşanan enerji güvenliği sorunlarının büyük oranda etkisi vardır. Bu bağlamda özellikle 2000’li yıllardan bu yana yaşanan enerji güvenliği sorunlarının büyük bir kısmının doğal gaz merkezli olması kömürün tekrardan önemli hale gelmesinde etkili olduğunu söyleyebiliriz. Ancak bu alternatiflerin kömürün yerini tutmadığı ya da tutamayacağı anlamına gelmemektedir. Kömürle ilişkili bu durum halen daha başta bilim insanları ve uzmanlar arasında devam eden bir tartışma konusudur. Çünkü son dönemde kömürün tekrardan önemli hale gelmesi gibi bir durum salt alternatiflerinin onun yerini tutup tutmadığı şeklindeki sınırlı bir yaklaşımla ele alınmamalıdır. Zira kömüre dönüş alternatiflerin etkisiz olduğuna işaret ederken, kaynak çeşitlendirmesi kapsamında ele alındığında tam tersi bir sonuç karşımıza çıkmaktadır. Bu noktada kömürün halen daha tercih edilme sebebine değinmek gerekmektedir. Öncelikle kömürün kullanılmaya başlamasıyla dünya tarihinde yeni enerji paradigmasına geçiş yaşandığı göz ardı edilmemelidir. Bununla birlikte halen daha dünyada bol miktarlarda kömür bulunmakta ve çıkarılması diğerlerine nazaran daha az maliyetlidir. Dolayısıyla ne kadar bir enerji dönüşümü ya da devriminden söz edilmiş olsa da kömür bir süre daha tercih edilmeye devam edecektir.
Kömürün ne kadar daha ülkelerin enerji portföyünde kalmasını bekliyorsunuz? Tahmini ne kadar ömrü var kömür kullanımının?
Kömür rezervlerinin ömrü, birçok faktöre bağlı olarak büyük ölçüde değişir. Bu faktörler arasında kömür madeni kalitesi, madenin kullanılabilirliği, çıkarılma maliyetleri, talep ve enerji politikaları bulunur. Bu nedenle, genel bir ömür tahmini yapmak zordur. Ancak, küresel olarak birçok ülke, fosil yakıtlardan uzaklaşma ve daha sürdürülebilir enerji kaynaklarına yönelme çabalarını artırmaktadır. Bu eğilim, kömür kullanımını azaltabilir ve rezervlerin ömrünü etkileyebilir. Ayrıca, enerji teknolojilerindeki ilerlemeler ve enerji verimliliği çabaları da kömürün daha az kullanılmasına ve bu rezervlerin daha uzun süre dayanmasına katkı sağlayabilir.
Kömür rezervlerinin ömrü konusundaki en güncel ve kesin bilgilere ulaşmak için, enerji kaynakları ve rezervlerle ilgili uluslararası ve ulusal kaynaklardan alınan en son istatistiklere başvurmak önemlidir. Bu kapsamda son yayınlanan istatistiki verilere göre mevcut üretim göz önüne alındığında küresel kömür rezervlerinin yaklaşık 135 yıl ömrü bulunduğu hesaplanmaktadır.
Bunun yanı sıra bir takım senaryolar küresel kömür rezervlerinin ömrünün 220 yıla kadar uzayabileceğini dile getirmektedir. Dolayısıyla tam bir kesinlik durumu söz konusu değildir. Fakat yine de bu noktada bir takım çıkarımlar yapabilmek mümkündür. Zira kömürün ömrü her halükârda petrol ve doğal gazdan çok daha uzundur. Bu doğrultuda öncelikle kömürün petrol ve doğal gazdan sonra da kullanılmaya devam etmesi gibi bir olasılık söz konusudur. Hatta son yıllardaki bir takım çalışmalar bu olasılığı desteklemektedir. Öyle ki başta Çin olmak üzere bir takım ülkelerde temiz kömür konusunda çalışmaların halen daha devam ettiği bilinmektedir. Dolayısıyla kömürün önemli bir süre daha gündemdeki yerini koruması gibi bir durum söz konusudur.
Bazı ülkeler fosil yakıtları azaltacaklarını taahhüt etmelerine rağmen kömür kullanımını artırıyor. Bu bir çelişki olarak karşımızda. Bunu nasıl yorumlamak lazım?
Halihazırda dünya genelinde kömürle ilişkili bir ayrılık söz konusudur. Bu doğrultuda dünyanın kömürden vazgeçenler ve vazgeçmeyen ülkeler olarak iki kutba ayrıldığı görülmektedir. Ülkeler arasındaki bu ayrım çok ciddi boyutlardadır. Öyle ki kömür konusunda yaşanan ayrılık AB gibi ulus üstü bir yapıda, OECD bünyesinde ve gelişmiş-gelişmekte olan-az gelişmiş ülkeler arasında da mevcuttur. Örneğin AB bünyesinde Almanya, Fransa, Hollanda, İspanya, İtalya, Yunanistan, Avusturya ve Macaristan kömürle çalışan elektrik santrallerinin ömrünü uzatma, kapatılan santralleri yeniden devreye alma ve mevcut üretimleri arttırma yönünde adımlar atarken Çekya, Portekiz, Finlandiya ve Belçika kömürden vazgeçeceklerini beyan etmişlerdir. Benzer bir ayrılık OECD ülkeleri arasında da yaşanmaktadır. Aralarında ABD ve Çekya’nın da bulunduğu yedi ülke daha kömürden vazgeçenler ittifakına katılırken. OECD üyesi ülkeler arasında kömürden vazgeçmeyeceğini açıklayan sekiz ülke kalmıştır. Bunlardan biri de Türkiye’dir. Diğer ülkeler ise Bulgaristan, Romanya, Polonya, Avusturalya, Japonya, Güney Kore ve Malta’dır. Öyle ki bu sekiz ülkenin tutumu, dünyanın üçüncü en büyük kömür santralı kapasitesine sahip ABD, Birleşik Arap Emirlikleri’nin Dubai kentinde düzenlenen İklim Konferansı’nda kömürden vazgeçeceğini gösteren önemli bir adım atmasına rağmen değişmemiş ve aynı kalmıştır. Bunların yanı sıra kömürden vazgeçmesi beklenmeyen bir diğer kesim, az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerden oluşmaktadır. Bununla birlikte gelişmiş ülkelerden birisi olsa da Çin’in de bu kesim ülkelerden birisi olduğunu söyleyebiliriz. Zira enerji dönüşümünün her ne kadar savunucularından birisi olsa da Çin’in kısa vadede kömürden vazgeçmesi gibi bir olasılığın gerçekleşmesi şuan için mümkün görünmemektedir. Bununla birlikte benzer şeyleri Hindistan ve Endonezya için de söyleyebiliriz. Zira UEA da benzer bir duruma işaret etmektedir. 2022 yılında yayınlamış olduğu raporda, kömür yakıtlı elektrik üretiminden uzaklaşmanın özellikle Endonezya, Moğolistan, Çin, Vietnam, Hindistan ve Güney Afrika'da zor olacağını belirten UEA, yoksul ülkeleri kömürden uzaklaştırmak için finansmanda çok büyük artış yapılması çağrısında bulunmuştur. Bununla birlikte UEA tahminlerine göre Hindistan’ın kömür talebinin bir süre daha her yıl yüzde 4 artacaktır.
Kömür konusunda yaşanan ayrımın başlıca nedeni, olası bir vazgeçme durumunun özellikle az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerin gelişimini olumsuz etkileyeceği hatta sekteye uğratacağı düşüncesidir. Genel bir değerlendirme yapıldığın bunun haklı bir endişe olduğunu söyleyebiliriz. Zira bu ülkelerin kömürden vazgeçmesi talep edinirken alternatifler için yeterli bir imkan sağlanamamaktadır. En başta kömürden vazgeçilmesi hem bir alternatif kaynak arayışına girilmesi hem de maddi destek gerekliliği demektir. Bununla birlikte bu ülkelerde halihazırda özellikle maddi destek ve yatırımlar konusunda ciddi bir sıkıntı söz konusudur. Bu sorunun aşılması ise ancak küresel ölçekte bir işbirliği ile mümkündür. Dolayısıyla öncelikle küresel ölçekte bir işbirliği ve planlamayla bu sorunların çözümüne odaklanılması gerekmektedir.