Kazdağlı: Türkiye barışın yolunu açmak için güç gösteriyor / Al Ain Türkçe Özel

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan grup toplantısındaki sözleri büyük yankı uyandırdı. Gazeteci Yazar Celal Kazdağlı, Erdoğan’ın sözlerini Al Ain Türkçe’ye değerlendirdi.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan dün yaptığı açıklamada, Türkiye'nin Filistin için garantörlük teklifinin hala geçerli olduğunu ve bu konuda sorumluluk almaktan kaçınmayacaklarını belirtti. Ayrıca, siyasi ve askeri varlığı ile Filistin'in garantörü olmaya hazır olduklarını ve Filistin-İsrail barış konferansı önerdiklerini söyledi. Konuyu Gazeteci Yazar Celal Kazdağlı ile konuştuk.
Erdoğan'ın "Siyasi ve askeri varlığımızla Filistin tarafının garantörü olmaya hazırız" ifadesi, Türkiye'nin bölgede askeri olarak ne tür bir rol üstlenebilir? Bu durum Türkiye açısından ne tür sonuçlar doğurabilir?
Türkiye siyasi olarak bir barışı hedefliyor. Barışın iki devletin varlığından geçtiğini biliyor. O yüzden Filistin devletinin kurulması yönünde bölge ülkeleriyle yoğun bir diplomatik temas sürdürüyor.
Filistin devletinin kurulması yıllardır BM ve ABD’nin bile kabul ettiği bir durum. Ancak bu gerçeğe dönüşmüyor. Neden: çünkü toprakları işgal altında, coğrafi bütünlüğü yok. Türkiye bu coğrafi bütünlüğü sağlayabilecek ve İsrail’in işgalinin sona erdirecek bir Filistin devleti hedefliyor. Ancak Filistin halkı böyle bir devleti yönetme organize etme imkanına sahip değil. Çünkü kendi içinde bölünmüş durumda. Türkiye bölge ülkelerini de yanına alarak Filistin devletinin garantörlüğünü üstlenebileceğini beyan ediyor.
Bu savaşın sona ermesi demek. Ve Ortadoğu’ya kalıcı bir barışın gelmesi demek. Türkiye bu politikayı gündeme getirirken sadece bir tarafın görüşlerini alarak hareket etmiyor. Sadece Filistin açısından meseleye bakmıyor. İsrail’de yaşayan Yahudilerin büyük bölümü barıştan, iki devletli çözümden yana. Türkiye bu potansiyeli de gördüğü için uluslararası Yahudi toplumunun desteğini de yanına almaya çalışıyor.
İlk bakışta Türkiye’nin bu planının gerçekleştirilmesi mümkün değilmiş gibi görünüyor. Ama başka bir çıkış yok. Bunun dışındaki tek yol savaş ve savaşın büyümesi.
Türkiye geçmişteki bu tür girişimlerin dışında bir başka şey daha yapıyor. “Eğer siz savaşı seçerseniz bu defa ben de savaşın tarafı olarak sizin karşınızda yer alırım” diyor. “Üstelik bu Türkiye ile sınırla kalmaz. Bölge ülkeleri de Türkiye’nin yanında yer alabilir” diyor ve bunu göstermeye çalışıyor. Bu bir güç gösterisi. Barış yolunun açılması için bir güç olması gerekiyor. Türkiye de bu gücü kullanmaya çalışıyor.
Türkiye askeri olarak orada bir güç göstermekten yana değil. Ancak kararlı olduğunu göstermek için gerektiğinde, mecbur kaldığında savaşa müdahil olabileceğini hissettiriyor. Pakistan’ın bir açıklaması oldu, nükleer silahlarını Türkiye için kullanabileceğini söyledi. Mısır, askeri olarak sınır kapısının yakınlarında ordusunu teyakkuza geçirdi. İran hazır olduğunu söylüyor. Yemen zaman zaman füze atışıyla tarafını bir anlamda göstermiş oluyor. Dolayısıyla bütün bunlar İsrail bir kara harekatına başlarsa hızlı bir şekilde devreye girebilecek hazırlıkları gösteriyor.
Bu defa Türkiye’nin bir başka şansı daha var. BM Genel Sekreteri Guterres açıklamalarıyla Türkiye’nin politikalarının yanında. İki devletli çözüm diyor, İsrail’in yaptıklarını katliam olarak niteliyor. 300 kadar Yahudinin ABD kongresini basması ve Filistin devleti istemesi, Türkiye’nin bu politikasının uluslararası karşılığının olduğunu gösteriyor.
İki devletli çözüm gündeme geldiğinde Filistin Hamas ve El Fetih gibi çatışmalı gruplardan sıyrılıp itidalli yeni bir iktidarı çıkarabilecektir. Bugün Hamas’ın karşısında olan herkesin, Hamas’ın güçlenmemesi için iki devletli çözümü ve garantörlük teklifini desteklemelidir.
Çatışmanın tarafları ve uluslararası aktörler, Türkiye'nin oynamak istediği bu rolü kabul edebilirler mi?
Bu bir güç savaşıdır. Esasen barış için başka bir çözüm de görünmüyor. Gelinen noktada en akılcı çözüm Türkiye’nin bu önerisi olarak öne çıkıyor. Başta Rusya olmak üzere birçok ülkeden de destek gördüğü görülüyor.
Türkiye’nin bu önerisi Natanyahu’nun olmasa bile İsrail’de yaşayan Yahudilerin çıkarına. 1948’den bu yana yaşanan bu tecrübe, sadece İsrail ya da sadece Filistin’in güvenliğini düşünerek şiddetin önlenemeyeceği, barışın gerçekleşmeyeceğini bize gösterdi. İki tarafın da güvende olabileceği bir düzen Türkiye’nin teklifinin içerisinde mevcut. Dolayısıyla tarafların ve bölge ülkelerinin memnun kalacağı bir yol haritası öneriyor Türkiye...
Erdoğan'ın çağrısıyla düzenlenecek bir barış konferansının, uluslararası toplumun şimdiye kadar bir çözüm bulamadığı mevcut durumda yeni fırsatlar sunma potansiyeli nedir?
Arkada bir güç olmadan masa kurulmaz. Bugüne kadar kurulan masalar ABD’nin arkada durması ya da İsrail’in tek başına kurduğu masaydı. Şimdi Türkiye diyor ki “Bu masa kurulacaksa burada Filistin de olacak. Ve Filistin ile birlikte hareket eden garantör ülkeler de olacak. Bu sağlanmadığı müddetçe yapılacak herhangi bir toplantının, kurulacak masanın netice alması mümkün değil”...
Türkiye’nin önerdiği şartlar dışında kurulacak masalar ancak sıcak çatışmayı durdurabilir.
Erdoğan'ın dünkü açıklamalarının ardından, Türkiye, İsrail ve ABD ile ilişkilerin geleceği ne olacak?
Türkiye’nin bu yeni pozisyon çıkışı karşısında Netanyahu yönetimi ve Biden yönetimi Türkiye ile ilişkileri olabildiğince germeye niyetlenecektir. Bu meselede Türkiye’nin muhatabı Netanyahu değildir. Çünkü Netanyahu Yahudileri veya İsrail halkını temsil etmiyor. ABD ise mevcut kendi politikasında ısrar edecek, bir noktada bunun işlemediğini gördüğü yerde, karşısındaki güç dengesinin kuvvetlendiğini gördüğü anda geri adım atacaktır. Nitekim İran Dışişleri Bakanı’nın New York’a gitmiş olması ve ABD ile bu konuyu görüşüyor olması Biden yönetiminin geri adım atmaya ne kadar hazırlıklı olduğunun işareti.
Doğal olarak ABD ve onunla birlikte hareket eden ülkeler Türkiye’nin tek başına rol oynayarak bölgede güçlenmesini istemez. Bu anlaşılabilir bir durum. Türkiye zaten olabildiğince öne çıkmamaya çalışıyor ve bölge ülkeleriyle birlikte hareket etmeyi önceliyor.
ABD’nin de İngiltere’nin de Rusya’nın da İsrail ve Filistin halkının da çıkarı, iki devletli çözüm ve kalıcı barıştan yana. Türkiye bu gerçeğin anlaşılması için bir süre yalnız kalacak, diplomatik mücadele verecek ve sonunda bu görüş galip gelecektir.